Televizyonda, haber programında gördüm:
“Onun gibi birini daha görmedim, müthiş bir adam” dedi türbanlı bir kadın, ağzının sularını akıtarak. Yanaklarında allık, alınmış kaşlarında rastık, kirpiklerinde rimel…
“Yakışıklı, karizmatik..” diyerek içini çekti tesettür kurallarına uygun giyinmiş bir başka türbanlı kadın..
“Bizimkiler de herif mi” demeye getirdi biraz. 
Türkiye’de bir herifin; “Başbakan istesin eşimi gönderirim ona” dediği geldi aklıma.
Ve bir kadının da “Biz onun götünün kılıyız” sözleri. 
Sonra haberler devam etti.
“Dik dur eğilme! Ümmet seninle!”
“Dik dur eğilme! Sen Osmanlısın!”
Diktatör elbette sevinçten göbek attı içten içe. 

Ağzını açıp da “Hele durun vatandaşlar, ne OSMANLISI, biz Türk’üz yahu” demedi. 
Niye? Halkı “Ümmet” gören anlayış kendini ya sultan ya halife sanır da ondan! 

Efendim, kentin bir kahvehanesinde vatandaşın biri ötekine dert yanıyormuş.
-Abi, ortada cunta munta olsa anlarım da, bunu anlayamıyorum.
-Niye anlayamıyorsun?
-Şimdi abi cunta denilince ne gelir akla, asker değil mi? Asker nedir? Tek kelimeyle zorbalık, beyinsizlik. Vur dersin vurur, döv dersin döver, soy dersin soyar. 
-Eeee?
-Abi cunta gelince anlarsın ki demokrasi rafa kaldırılmıştır. Üzeri ne kadar tozlanır, o rafta ne kadar kalır bilinmez. Ama cuntacılar her fırsatta “Şartlar uygun hale gelince demokrasiye geçeceğiz” derler. Yani kendilerinin demokratik olmadıklarını kendileri itiraf ederler. 
-Eee?
-Yiyeceğim senin “Eeee”lerini ha. Anlamıyor musun hala. Cunta demek olağanüstü hal demek, sıkıyönetim demek, askeri diktatörlük demek, tut getir, vur öldür, götür ipe demek. Anayasayı tangır tungur etmek, ama adaletten söz etmek demek. Bunları eşekler bile bilir artık. O zaman sesin çıkmıyorsa kimse sana niye bağırmıyorsun ulan diyemez. Çünkü korku büyük dağları bile aşar cunta hallerinde. Hatta ve hatta insanlar evlerinde bile yemek duası yapmaya, “Ordumuz sağ olsun, amin” demeye başlarlar. 
-Niye?
-Yav sen benimle dalga mı geçiyorsun? Korku ne biliyor musun sen? Öyle cinden, periden, hortlaktan korkmak değil bu korku, postaldan, süngüden korkmak. İşte diyorum ki ortada cunta olsa anlayacağım, ama bu herif ağzını ne zaman açsa içinden demokrasi fırlıyor. Sonra al sana bir ölü! Adam konuşunca gökten yeni bir peygamber indi sanıyorsun. Hak, adalet, hukuk, eşitlik, türbanlı bacılar..din iman, ilahiyat.. al sana 301 ölü! Ve meydanlarda sloganlar; “Şehitler ölümsüzdür!” 
-Ne var bunlarda anlaşılmayacak?
-Sen anladıysan sana sözüm olmaz, benim beynim almadı bunları. Sokağa çıkıp “Bu kadarı idare etmiyor, bize daha fazla demokrasi yaraşır” diyen gazı, tozu, copu, suyu, kurşunu yiyor. Avukatı tutuklu, hakimi sürgün, savcısı dağıtılmış, gazetecisi terörist sayılmış, yazarı ordu bozan. Hırsızlar evlere artık karanlıkta girmiyor, gündüz gözü ev sahiplerinin gözlerinin önünden götürüyorlar her şeyi. Meydanlarda dolaşıyor sarıklılar, “İtiraz etmeyin, sesinizi çıkarmayın, kadere karşı gelmeyin, cehenneme gidersiniz” diyorlar. O zaman hırsızlar da bağırıyorlar elbet; “Bizi hırsızlıkla suçlayanlar namussuzdur” diyorlar. En güzel demokrasi bizimki diyorlar, Avrupa’ya beş çeker bizim demokrasi diyorlar, bizimki ileri demokrasi diyorlar, sonra bakıyorsun sokakta yine iki-üç ölü. 

Sesli değil ama içinden soruyorsun kendine; “Niye öldürülmüşler?” İçindeki ses yanıt veriyor sana: “Hak, adalet, eşitlik diye bağırmışlar da ondan.” Ne diyor o zaman adam: “Polislere emri ben verdim” diyor. 
Halk ne yapıyor: “Dik dur eğilme, ümmet seninle” diye bağırıyor. Yani “Sen öldür, biz kurşun buluruz sana” demeye getiriyorlar. 

Şimdi bir yazar kalksa “Kondoktör trenin götüne parmağını atınca marşandiz çığlık attı” diye yazsa bu edebiyat oluyor, ama ben “Yıllarca kazıklanan halk hala sesini çıkaramadı” diyecek olsam halkı devlete karşı kışkırtmaktan otuz yıl ceza yerim. Bu mu demokrasi ulan!
-Bana neye bağırıyorsun, git onlara bağır!
-Lan oğlum ben de onu söylüyorum işte, sana bağırabiliyorum ama ona bağıramıyorum. Neden? Anlayamadım da ondan. Cunta olsa anlardım, ama bu diktatörü seçenlerin arasında ben de varım. Şimdi kalkıp kendim kendime nasıl söveyim ulan?
-Hah bak bu sözün doğru işte. Düzülenler düzene aşık oldukları sürece düzülmekten kurtulamazlar. Kurtulmak istiyorlarsa önce boşanma kararı alıp, bunu uygulamaları gerekir. Öyle çocuğum var, yuvamı nasıl yıkabilirim falan denilerek evdeki cadıdan kurtulamazsın!
-He yav, duydum boşanıyormuşsun! Eeee, o çocuklar, o zavallı kadın ne yapacak şimdi? 

Köln’den diktatör geçti. Bir salon dolusu kıl uludu, alkışladı onu.
Köln polisine göre “70 bin”, protestocuların bir kısmına göre “100 bin”, öteki bir kısmına göre “150 bin” insan diktatörü sokaklarda protesto ettiler. 
Diktatör sokaklardan gelen sloganları duymadı ama “Sen Osmanlısın” sözü çok hoşuna gitti. Çünkü o insanlar onu önce cumhurbaşkanı, sonra sultan yapacaklardı. Sultanlar aynı zamanda halife de olacaklarından artık cennet garantiydi. 
Elini kaldırdı havaya ve bağırdı:
“Yaşasın ben!” 

Şimdi anlaşılmıştır sanıyorum.
Evde her gün dayak yiyen bir kadın, “Kocamdır, sever de döver de” diyorsa, o koca onu her gece aldatmakla kalmıyor, üstelik eve kuma da getirebiliyorsa ve kadın “Erkeğine baş kaldıran Allah’a baş kaldırmış sayılır” diyerek kumayla kocasının aşna fişnasını izliyorsa.. O koca da “Eski karım, arada şunun da gönlünü bir alayım” diyerek yatağına giriyorsa..
Düzülen nasıl kurtulsun düzülmekten?