Doktorlar da hata yapar. Doktorlar da ölür. Ve hatta doktorların hatalarından insanlar da ölür. Ama her şey bu kadar mıdır? Hiç mi ölümcül duruma gelmiş olanın kendine (sağlığına) bakmazlığı ya da geçirdiği evrelerin önemi olmaz? Tüm kabahat doktorlarda mı? Düşünün bir: Çok ciddi bir duruma gelene kadar annesine, babasına iyi bakamamış, onunla ilgilenmemiş bir evladın tüm hesabı son durak olarak geldiği doktordan sorması ne kadar adildir?
Tıp ve ilaç ilmi mitolojik olarak da büyücülükle, simyacılıkla, cadılıkla, rahiplikle ilişkilendirilebilir. Ruhsal yönü önemlidir. Hasta organı iyileştirmek için adeta tanrısal bir müdahale gerektirir. Binlerce yıllık medeniyetler yaşamında, savaşlarda, barışlarda, salgın hastalıklarda, yaşamın en tehlikeli ve hijyenik olmayan zor şartlarında tedavi için didinen tabipler den(doktorlardan) ve bu uğurda ölen doktorlardan bahsediyorum. İşte öylesine önemli ve belki de sağlığa kavuşturma için bir çeşit kutsallık içeren davranışları bir çırpıda tekmeleyen anlayışı reddetmekten bahsediyorum.
Tabiatın, yaşamın, ekonominin, sistemin, biyolojinin, ekolojinin tüm olumsuzluklarından etkilenmiş hastalara tedavi sunmaya çalışan doktorlara saldırabilen zihniyetleri sorgulamak gerekir. Tabii doktorluk etiğine bağlı olan doktorlardır bunlar. Bu zihniyetler bu davranışlarını kadın-erkek, yaşlı-genç ayırımı yapmadan yaparlar. Kendi günahlarını görmeyenlerdir bunlar. Ya da bu davranışları yapanların milliyeti de önemli değildir. Türk, Kürt, Arap ve diğerleri bazen üzüntülü ya da hesap sorma(!) pozisyonlarında çıkar yol olarak doktorlara hesabı kesmek isterler. O zaman da vur doktora! Vur belki özüm olur(!) O halde vur ilaca, tıp’a, şifa vericiye! Evet, gerçekten çözüm olacaksa vur gitsin! Zaten Antep’te böyle bir doktoru öldürdüler. Katil ne ceza aldı, bilmiyorum, acaba dışarıda mıdır? Dün Diyarbakır’da (şanlı Amed’te) bir doktoru dövdüler, Mardin’de saldırdılar. İstanbul’da saldırıyorlar, İzmir’de vuruyorlar!