Hukuk devletinde sorunun nasıl çözüleceğine dair pek çok örnek bulunabilir. Bu bir tercihtir; Türkiye Cumhuriyeti Devleti çocukların yaşını büyütüp asmayı, iki çocuğun üzerine yüzlerce kurşun sıkmayı tercih etmektedir
Bu şiiri hatırlatmanın ve “devlet” teorisini sadeleştirmenin zamanıdır. Türkiye “devlet dersinde öldürülen çocuklar” ülkesidir.
Bir ülkede çocukların nasıl öldüğüne bakın ve karşınızda hukuk devleti olup olmadığına karar verin. Evet, devlet genel anlamda baskı ve zor aracıdır ancak kendi dersinde kendi çocuklarını infaz eden devlete ne denirse, siz de onu deyin.
Kendi dersinde kendi çocuklarını öldüren devlet zalimlik yapmışsa, mazlumların yanında yer alın.
Kendi dersinde kendi çocuklarını öldüren devlet neye mahkûmsa, bir kenara tek sözcüklü not düşün. Yeri ve zamanı geldiğinde çıkarın okuyun o notu ve çıkın sokağa. “Devrim” yazan pusulayı elden ele dolaştırın.
Yoksa çok öleceğiz emin olun.
Ece Ayhan bu şiiri 45 sene önce yazdı; Taylan Özgür, Mehmet Büyüksevinç ve Battal Mehetoğlu’nun peş peşe öldürülmesi üzerine canı yandı ve kaleme sarıldı.
Bir ülkede şairlerin canını ne yakıyorsa, devletle ilgili kararınızı ona bakarak verin. Yoksa anlaşılmaz olur şiirler.
Can Yücel’in neden “aşk olsun sana çocuk” dediği, Turgut Uyar’ın neden “ölülerimiz toplanacaktır” diye yazdığını, Ece Ayhan’ın neden “bir teneffüs daha yaşasaydı” diye yakardığını anlayamayız, koparız şiirden, uzaklaşırız hayattan. Kendi dersinde kendi çocuklarını öldüren devletin bunu istediğini bilin, şiire ve hayata sarılın.
“Adliye sarayında” küçük bir odaya sıkışmış o çocuğun kurşun sesleri arasında “ah” deyişini duyduysanız, kendi çocuklarına “ah” dedirten devleti bağışlamayın.
“Ah” bir acı ifadesidir, kurşunlar canını acıtmıştır belli ki. Peş peşe “ah” sesi geldiğine göre, kurşunlar peş peşe girmektedir bedenine.
“Ah” bedduadır aynı zamanda, intizardır. Devlet, kendi çocuklarının ahını almış demektir. İflah olamayacağını bir kez daha açığa çıkarmıştır, “adliye sarayında” sağ yakalama ihtimali varken infazı tercih etmesiyle.
İflah olmaz artık bu devlet; kendi çocuklarının “ahını” alan bir devlet bitmiştir, tükenmiştir, yoktur.
Karşılaştırma yapma niyetinde değiliz. Hukuk devletinde bu sorunun nasıl çözüleceğine dair pek çok örnek de bulunabilir. Bu bir tercihtir; Türkiye Cumhuriyeti Devleti çocukların yaşını büyütüp asmayı, iki çocuğun üzerine yüzlerce kurşun sıkmayı tercih etmektedir.
Bu hep böyle olmuştur. Açın bakın bu memlekette çocukların nasıl öldüğüne. “Silah-külah”, “rehine” “şu bu” derseniz, açın bakın Ali İsmail’in nasıl öldüğüne, Ethem’in, Ahmet’in, Medeni’nin.
Bu devlet o kadar çok çocuk öldürdü ki, bu devlet o kadar çok “ah” aldık ki.
Ali İsmail’in “vurmayın” diye bağırmasıyla, adliyede yankılanan “ah” sesi arasında bir fark olmadığını görün.
“Doğru eylem nedir”, “bu işte bir iş var” muhabbetlerini yapmak istiyorsanız yapın. Mahirlere methiye düzüp bu çocukları mahkûm etmek isterseniz edin. Lakin bu çocukları bir teneffüs daha yaşatmayı isteyen şair kadar ince düşünmeyi, vicdan sahibi olmayı bir deneyin.
Şimdi biz; “bütün sınıf” “çocuk bayramlarında zarfsız kuşlar” göndermeye söz verelim, bizlere sevgilerini gönderen o çocuklara.
Bari bunu yapalım.