Dinin toplumun temel ideolojisi haline getirilmesi, Osmanlıdan kalan bir gelenektir.Bu gelenek Cumhuriyet'de de sürmüştür. Ve toplumsal kontrol aracı olarak dini kullanmıştır.
Cumhuriyet tarafından topluma sunulan temel kültür “Türk-İslam Sentezi“denilen dayatmanın ta kendisidir. Bazen ezberlerin bozulması için böyle şeylerin pat diye yüze vurmak, hayret ve öfke uyandırır. Olsun. Zaten bunu ifade etmek önemlidir. ”Halka din lazımdır!” diyerek Türkçü-dinci akıllarıyla farklılıkları inkar edenleri, asimile edenleri teşhir etmek gerekir. Cumhuriyetin unutturma kültürünü hatırlatmak gerekir.
“Hakimiyet kayıtşız şartsız milletindir!” padişahlıktan kurtulmuş, halifelik kaldırılmış Cumhuriyet'e geçilmiş, Laiklik gelmiş denilerek bilene bilmeyene ilan edilmişti. Ama “Ne Mutlu Türküm Diyene” , “Varlığım Türk Varlığına Armağan Olsun” neydi? Kimdi? Ne diye bir Türk dünyaya bedel oluyordu?
Bu noktada yalnız kafalar, asıl gerçekliğin kendisi de aşırı ölçüde karışıktı. Cumhuriyet kurmanın üç tarzı siyasetinde biri “osmanlıcılık”, 19 yüzyıl sonu 20 yüzyıl başı dünya koşullarında sökmeyeceği belli olunca devreden çıkmıştı. Keza “İslamcılıktan da bir hayır gelmeyeceği imparatorluğun Arap-İslam unsurlarının Harbi Umumi (Genel harp) içindeki tavır ve konumlarından ayan beyan anlaşılmaktaydı. Geriye kimilerinin savunduğu ve İttihatçı aydın kesimin de son dönemlerde hızla meylettiği görülen “Türklük” ve “Türkçülük” kalıyordu. Ama iş somut toplumsal-siyasi pratiğe gelip dayandığına Türkçülüğün ve Türklüğün memleketin kurtarılmasında, sonra da kurtarılmış olarak bir arada tutulmasında bir kıymeti harbesiyesi var mıydı? Varsa ne kadardı? İşte bu iş olsa olsa Türklükle olur denildiği sırada işlerin kesat gittiği görünlünce Mustafa Kemal yalnız kendisi adına değil, memleketin ve vatanın geleceğini düşünen herkes adına “millet ile ümmet kavramlarını birbirinden ayırmamak gerektiğini keşfediyordu. Türk milleti, zeki ve çalışkan olduğu gibi her şey Türke göre şekillenerek,Türkün yegane sahibi olduğu bir memleketten bahsediyordu. Dolayısıyla Cumhuriyet kuruculuğunun temelleri tekçi bir harçla atılmıştı.
Mustafa Kemal'i Laik ilan edenler, Batılı ve Batı'cı medeniyet anlayış ve pratiğinin önde geleni olarak görmek istiyorlar. Oysa resmi ideolojinin yarattığı laiklik eşitsizlikçi ve anti demokratik bir devlet geleneğinin araçlarından sadece bir yüzüdür. Ezilenler nezdinde resmi laiklik inkarcı bir kavramdır. T.C'de uygulanabilir bir özgürlükçü laiklik uygulanabildi mi? Neden, Niçin; Cumhuriyet ve Laiklik adına Diyanet, Türkiye'nin en etkin toplumsal siyasal gücü haline getirilmiştir. Laik olan bir ülkede, inanç anlamında diyanet alternatif bir ideoloji olabilir mi? Laiklikte her inanç ve inanca dair her türden yaklaşımın diğeriyle eşit koşullarda ve hukuki ilişkilenmesi gerekmiyor mu?
Millet ve Ümmetin toplamı olarak Cumhuriyet
Cumhuriyetin resmi dini, kuruluşta, İslamdı. Bu, 1923'ten 1927'ye kadar sürdü. “Laiklik” terimi ve ilkesi T.C'nin kanunlar kitabında 1937'ye kadar yer almadı.
Diyanet İşleri Başkanlığı denilen kurum T.C'nin kurulmasıyla eş zamanlıdır. Diyanet İşleri Başkanlığı'nın eski Şeyhulislamlığın devamı olduğu bilinir. Evet Teşkilatta birebir Osmanlı şeyhülislamlarının sahip olması düşünülmüyor.Cumhuriyette Padişah yok, şeyhülislam yok . Ama bu sefer de Mustafa Kemal'e bağlı Türkçü bir Diyanet vardı.
Halifelik 1924'te kaldırıldı. Halifeliği lağveden kanunda, Halifelik işleyişine son verildi. Bu kanun bugün de yürürlüktedir.
Resmi Kuran kursaları ve İmam Hatip okulları, İkisi de Cumhuriyet'in ilk yıllarından bugüne miras kalan kurumlardır. “Halkımızın çocukları, halkımızın dinini öğrenmesin mi?” deniyordu. Bugün de deniyor. Öğrensinlerdi de, halkımızın dini, halkımızın çocuklarına niçin illa devlet eliyle öğretilecekti? Devlet eliyle öğretilmesinde toplumun ne gibi bir yararı vardı?Bu işlev Cumhuriyete alttan (halktan) dayatılmadı. Kurulan Cumhuriyet onu, kurucularının kendi ideolojik ve siyasi refleksleriyle toplum için mutlak suretle yararlı görerek benimsedi. Halkımızın dininin çocuklarımıza öğretilmesi değil sadece, o dinin ne olduğunun ve ne olmadığının da tayini ve tarifi halkımıza bırakılmayacak kadar yeni devletin hali ve geleceği açısından hayati önemi elinde bulunduran Mustafa Kemal, kendine bağlı bir güç olarak önemsiyordu
Devlet bu işlevi yüklenmezse, din onun bunun elinde kalır, suistimal edilir, kötüye kullanılır deniliyordu. Hala öyle deniliyor.
Cumhuriyet'le birlikte ''Mum Söndü'' kervanında kimler yok ki!
Suistimal, malum, istimalden (kullanma) gelir. Devletin dinin suistimalini önlemekle kendini görevli sayması, dinin istimalinin kendi dünyevi görev alanı içinde görmesi demektir. Nitekim T.C'nin din anlayışı da , pratiği de hep bu yönde işleyip gelişe gelmiştir. Kendini şiddetle “Atatürkçü” ilan eden Aleviler, hatta hatta “Atatürk'ü sevmeyen Alevi olmaz” diyen alevilere ithamdır. Kemalist Cumhuriyet, en çok alevileri yabancılaştırdı. Alevileri geleneklerinden kopararak İslamla buluşturdu.
Cumhuriyetin tektipleştirici ve kapitalist tercihleriyle yüzleşmeyen aleviler, Mustafa Kemal'in alevisi oldu. Kemalist iktidar, Alevilere hiç bir hak sunmamasına rağmen bu tapmacılık, bu kör bakış neyin ürünü olabilir? Acaba Cumhuriyet'in menzilinde söz konusu olan alevilerin hakları neden verilmemiştir. Cem evleri neden kabul görmemiştir diye hiç düşündünüz mü?
Cumhuriyet'in başlangıç yıllarında Aleviler; Alevileri kötüleyen Nur Baba kitabı ve "Mum Söndü"nün oyunları ile tanıtılmıştır.
Müsahipzade Celal "Tek Parti" döneminde yazdığı oyunlarla özellikle Alevileri rencide eden “Mum Söndü” oyunununu 1930 yılında sergiledi. Eserlerinde kızılbaşlığı kötüleyerek, ahlak dışı yaratıklar olarak yer vermek suretiyle bu kervana katılan.Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun; Nur Baba adlı romanında Alevilerin dinsel törenlerinde cinsel ilişkide bulunduklarını işler. Romanın bir bölüm başlığının adı şöyle: ''Bir Bektaşi Tekkesinde Mumlar Nasıl Söner''. Yakup Kadri; Kemalizm'i doktirin haline getiren, “Kadro” dergisinin kurucusu CHP'de yıllarca milletvekilliği yapmıştır.
CHP milletvekilliği de yapan ünlü romancı Reşat Nuri Güntekin'in Balıkesir Muhasebecisi Tanrı Dağı Ziyafeti, Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın Toraman,Halit Ziya Uşaklıgil'in Aşk-ı Memnu, Haldun Taner,“Şişhane'ye Yağmur Yağıyordu' . Ömer Seyfettin’in “Harem” adlı kitapları ve Ahmet Niyazi Banoğlu, Necip Fazıl Kısakürek gibi meşhur Türkçü yazarlar romanlarında, hikayeleri ile oyunlarında yalanlara yalan katarak"Mum Söndü"iftira fermanları yayımladılar.
27 Mayıs 1960'daki darbenin ardından gelen dönemde de Musahipzade' Celal'in "Mum Söndü" oyunu sahneye konulmuştur. 1962''de tekrar sahneye konulan "Mum Söndü" oyununa ilk tepkiyi 1963''te İstanbul Üniversitesi'nde okuyan Alevi gençler göstermiştir. 2004 Milli Eğitim Bakanlığının çıkardığı İngilizce sözlükte Ensest sözcüğünün Türkçe karşılığı şöyle yazılmış: "Akraba ile zina, Kızılbaşlık"!
Dinin suistimal edilmesini önleme anlayışının kendisi bizati, dinin suistimal edilmesidir. T.C devleti bu bağlamda, toplumu dinin suiistimal edilmesinin zararlarından korunmayı değil,dinin istimali ile topluma yarar sağlamayı öngeren bir tür teokratik refleksi baştan beri sürdüre sürdüre bugünlere gelmiştir. Bugün gelinen yer bu sürecin doğal sonucundan başka bir şey değil. Ortada şu veya bu tarihte olmuş ya da şu günlerde veya yakın bir gelecek için birilerinden tasarlamakta olduğu bir karşı devrim” filan yok. Varsa eğer, o “Devrim! Devrim! dedikleri şeyin içinde var olan, bulunan neyse onda saklı olan karşı devrimin ta kendisidir.
Söylem içinde kalmış, söylemi aşmayan yalnızca TBMM öncesi lafta kalan “Lazistan, Kürdistan” Mustafa Kemal'in yazdıklarına ve söylevlerine dönüp bir daha bakın. Bir daha o yazılanlara dönün, bir daha okuyun. İdeolojik fikir piyasamıza yüce Kemalist devletinin erdemlerini yeniden keşfeden alevilerin piyasasından geçilmiyor. Kemalizm'in tekçi hali Anadolu'nun geleceği için taşıdığı gözetilen amaca, beklenilene uygun, potansiyellerin beyinlere adeta vahiyden gelen açık olma durumu, toplum hayatına, siyasete, ekonomiye ve dünya durumu, halleri vaziyetidir.
İşte bu ahval ve haller Mustafa Kemal günlerinde hayata geçirilen vahim hatalarla yüzleşmeden kabalık ömürlerine epeyce değer vererek ikbale eriyorlar. Mustafa Kemal'i ısrarla kurtarıcı olarak tekrarlayıp vurgulanıyor olması, “Türk-İslam sentezine” malum kasıtlarına pek bir uygun düşüyor.
Cumhuriyet'in “Birlik beraberlik” söylemi ve toplumun kontrolü için dinden yararlanma geleneği, çoğunluk mezhebi olarak sunniliğin meşruiyet zeminini güçlendiren bir faktör olmuştur. T.C devleti Alevi nüfusunu görmemezlikten gelmiştir. insanlara ibadet mekanı olarak yalnızca cami, dinsel otorite olarak da yalnızca Diyanet bırakılmıştır. Müslüman olmayanlara da yabancı mıuamelesi yapılmıştır. Osmanlıdan da kötü bir azınlıklar politikası izleyerek Türklük ve Sunnilik yoluna gitmiştir.