En son bir buçuk yaşındaki bir çocuk istismara uğrayıp öldürüldü. Camilerden, dini kurumlardan “yapma abi, günah” çığlıkları ve 9 yaşındaki kız çocuğunun tacizcisiyle mahkemede karşılaşma korkusuyla kalp krizi geçirip ölmesi vicdanları parçaladı. Binlerce olay ve suçlu var ama hepsi de serbest. Tüm çocuklarımız tehlikede.   

ERKEK EGEMENLERİN VE DİNİN ROLÜ

Cinsel istismar herşeyden önce kültürel bir sorun. Kültürel gelişmenin olmadığı, eğitimsiz geri toplumlarda benzer olaylara rastlamak mümkün. Fakat tüm tek tanrılı dinlerde, insanların kültürel geriliği bir zorunluluktur. İşte bu yüzden feodal dönemi ayakta tutan ideolojik form tek tanrılı dinler olmuştur. 

Ortaçağ’da Hristiyanlık da, bugünkü İslamiyet’in insanlığa yarattığı acıyı tüm yönleriyle yaşatıyordu. Bu dini holdingin sürekli kar etmesi ve varlığını sürdürebilmesi için tartışılmaz olması, olmazsa olmazdı. Düşünsenize her şeyi bilen ve hâkim olan tanrı dünyanın yuvarlak olduğunu, dünyanın güneş etrafında döndüğünü bilmiyor ve dünyanın altın buzağının(sarı öküzün) üzerinde yükseldiğini söylüyordu. Dahası, babasız bir çocuğun doğabileceğini ve kadınların erkeklerin kaburgasından doğduğunu söylüyordu. Kaya gibi sağlamdı ama onu eriten güneş bulunmuştu: Rönesans, reform ve devrim.   

Fakat İslamiyet, bu süreci henüz yaşamadı. Çünkü din, insanın vicdanıyla olan bağlantısını tümden kesiyordu. Halbu ki vicdan, insanları yaşamlarında doğru ile yanlış, iyi ile kötü, yasak ile serbest vb. ikilemlerde ona yol gösteren ve üzerinde ki tüm olumsuzluklara rağmen sonuçta onun insan kalabilmesini sağlayan içsel bir mekanizmaydı. Ortaçağda ki manastırlarda ki cinsel sapıklıklar ve çocukların cinsel tacizi vb. leri tesadüf olamazdı.
Fakat sorunu, dinler ile açıklamak tek yanlı bir yaklaşım olur. Esas temeli oluşturan; sınıflı toplumlar ve toplumların efendisi olan erkeklerdir. Erkek egemen olan tüm insan ilişkilerinde istismar, tecavüz, aşağılama, ötekileştirme ve şiddet vardır. Yani çocukları kirletenler sadece dini bütünler değildir. Kendini bir şey(!) sanan erkeklerdir esas olarak bu kervanın yolcusu. Din onlar için sadece dokunulmazlık sağlayan harika bir araçtır. 

İNSAN HAYATINDA KÜLTÜR VE SANATIN ÖNEMİ

Dinsel öğreti, kültürel faaliyetleri, sanat ve edebiyatı yasaklamıştı. Halbu ki insanın vicdanını, ruhunu ve duygularını besleyen ve onu normalleştiren bunlardı. Siz bırakın kültürel olanı, sportif faaliyetler olarak herhangi bir dinde, herhangi bir sunum gördünüz mü? Şarap, bira, rakı, viski vb. içkiler karşısındaki tavrını saymıyorum bile. Müslüman kişinin(eski çağlarda Hristiyan ve Musevi’nin de) bu nedenle geriye kendisini ifade edebileceği 3 şeyi kalmıştı:  

1-Yeme İçme, 2- Öldürme, 3- Cinsellik.

İşte, geçmişteki yaşanmışlıklardan güç alan Müslümanlar bu üç alanda akla hayale gelmeyecek aşırılıkları yapabilmektedirler: nasıl ki sofralarında bir bütün danalar, koyunlar ve envayi çeşit ve lüks yiyecekler olması tesadüf değilse, aynı şekilde insanları öldürme ve kendilerini ölüme atma, tabiatı, hayvanları yok etme konusunda da birer uzman haline gelmişlerdi. Aynı şekilde cinsellikte ki fantezileri ile kimsenin onlarla yarışamayacağını bilmek gerekir. Örneğin popüler bir İslam lideriyle, kocasına rağmen birlikte olmayı planlayan bir kadına veya karısını bu lidere sunmayı savunan bir erkeğe, yine ölü eşiyle cinsel ilişkiye, 3, 5-6 yaşındaki çocuklarla cinsel ilişkinin meşruluğuna, hatta anne ile evliliğe vb sapıklıklara evet diyenlere İslamiyet dünyasında sık olarak rastlarsınız. Daha da ilginci, hayvanlarla cinsel ilişki ve röntgencilik İslamiyet’in çeşnilerindendir. Fakat en korkuncu ve ürkütücü olanı; akraba içi dâhil tüm kız ve erkek çocukların cinsel istismar için potansiyel bir güç kaynağı olarak görüldüğü gerçeğidir. Yukarıdaki üç alanda aşırılık, acımasızlık ve ahlaksızlık bir Müslüman’a göre normaldir. Yani tüm bunlar dinin izin verdiği uygulamalardır. Bugün İran’daki MUT’ a (günlük nikâh yenileme); her şeyin yasak olduğu Suudi Arabistan’da erkek ve kadın her türden sex mahalleleri, cinsel özgürlüğün kaleleri değil İslamiyet’in bu alanda ki yozlaşmasının örnekleridir. Bu yozlaşma Hristiyanlıkta da aynı derinliktedir: 2004’te yapılan araştırmaya göre, 1950-2002 arasında 4 binden fazla Katolik rahip, 10 bin 667 çocuğa cinsel istismarda bulunmakla suçlandı. Daha bunlar bilinenler. Esas önemli nokta; bu pislikleri sürekli örten bir Vatikan’ın var olmasıdır. İşte tüm bu kokuşmalar, erkek egemen anlayışın hâkim olduğu yönetimin desteğiyle ülkemizde de her gün yayılıyor. Gelin dini bütün erkek egemenlerden destek alan bu pisliklerle mücadeleyi yükseltelim ve çocuklarımızı bu insan müsveddelerin elinden kurtaralım. Pekâlâ, bu günkü koşullarda neler yapılabilir? 

MÜCADELE İÇİN ÖNERİLER

Şimdilik koşullara uygun olduğunu düşündüğüm aşağıdaki adımları öneriyorum: 

1-) Mücadele gönüllüğü esas almalı ve sosyal ağlar aracılığıyla organize edilmelidir.  Yöntem ise esas olarak teşhir ve yasal yargılama süreçleri biçiminde düşünülmelidir.                

2-) Sosyal ağlar aracılığıyla; istismarların yaşandığı dini vb kurumlar, istismarcılar, onları serbest bırakan savcı ve yargıçlar, güvenlik kurumları ve de destek veren siyasiler ve bürokratlar sürekli teşhir edilmeli ve yurt içi ve dışında dava açılmalıdır.

3-) Çocukları istismara uğramış ailelere onların onayı ile psikolojik ve sosyal terapi desteği sunulması için özel çalışmalar yapılmalıdır. 

4-) Yukarıdaki mücadele ve de bürokrasi içinde etik değerlere önem verenlerin görünmez desteği için, bu amaçla güvenli sosyal bir site tez elden kurulmalıdır. 

5-) Çalışma hem yurt içi hem de yurt dışında esas olmalıdır. Bu konuda duyarlı yurt dışında ki (yurt içinde kişiler kendi yol ve yöntemlerine kendileri karar vermelidir ) aydınlar, sanatçılar ve gönüllü kişiler güç birliği için tez elden örgütlenmelidir.