Televizyona çıkar gözümüzün içine baka baka yalan söylerlerdi.
Kendi halklarına böyle pervasızca yalan söyleyebiliyorlardı; çünkü kendilerinin çok güçlü olduğuna, kimsenin onların yalanını yüzlerine vuramayacağına inanıyorlardı.
Bu yanılgı, onların iktidarının sonunu getirdi.
Önceki gün A Haber’deki programda Başbakan Erdoğan’ı dinledim.
“İşkenceci polis”le ilgili soruya aynen şöyle cevap verdi:
“Hakkında bir mahkûmiyet kararı yok.”
Niye böyle yapıyor, neden kendini bu kadar acıklı bir duruma sokuyor, neden aksi derhal kanıtlanabilecek bir gerçeği böyle rahatlıkla inkâr edebiliyor, bilmiyorum.
Belki o da generaller gibi kimsenin bu yalanı açığa çıkartamayacağına inanıyor, belki taraftarlarının “yalan söylese” bile onu desteklemeye devam edeceğini düşünüyor, belki de en iyi niyetli ihtimalle artık hiçbir şey okumuyor ve etrafındakiler tarafından kandırılıyor.
Başbakan Erdoğan’ın “hakkında bir mahkûmiyet kararı yok” dediği, “sonuna kadar sahip çıkacağını” söylediği polis şefi “işkenceden” mahkemede “mahkûm” oldu.
Biz bu mahkûmiyetin belgelerini dün bir kere daha yayımladık.
Yargıtay, mahkûmiyet kararı veren mahkemenin “işkenceci polise” biçtiği cezanın “az olduğuna” ve daha fazla cezaya çarptırılması gerektiğine karar verdi.
“Daha fazla ceza verilmesini” isteyerek dosyayı yeniden mahkemeye gönderdi.
Ve, Türkiye’de sık sık yapıldığı gibi o aşamadan sonra işkenceci polisi korumak için “bir el”devreye girdi ve dava dosyası bir yerlerde saklanarak “zamanaşımına” uğratıldı.
Başbakan, bu durumu halka “hakkında mahkûmiyet kararı yok” diye anlatıyor.
Mahkeme mahkûm etmiş, Yargıtay cezayı “az bulmuş” ve Başbakan “polis mahkûm olmadı” diyor.
Üstelik işkenceci polisi mahkûm eden mahkemede “cezanın az olduğunu” söyleyerek karara“şerh koyan” bir yargıç da var.
O yargıç bugün hâlâ yargıçlık yapıyor ve “işkenceci polisin” açıklamalarına daha geçen hafta cevap vererek, “o zaman bu polisler sistemli işkence yapıyorlardı, daha fazla ceza almaları gerekirdi” dedi.
Bütün bu gerçekler devletin belgelerinde olduğu halde “o polis mahkûm olmadı” diyebiliyor Başbakan.
“Dosyayı inceledim” de diyor.
İncelediği dosyada bu kararları görmedi mi?
Mahkemenin verdiği mahkûmiyet kararı, Yargıtay’ın “bu ceza az” dediği karar, Başbakan’ın okuduğu dosyada yok mu?
O dosyada bu kararlar yoksa, biz bu kararların belgelerini yayımladık, basın danışmanları bizim yayımladıklarımızı Başbakan’a göstermiyor mu?
Bütün bu gerçekler, belgeler, kararlar devletin kayıtlarında dururken bir başbakan nasıl “o polis mahkûm olmadı” diyerek halkını kandırmaya kalkabilir?
Bu yalanın ortaya çıkmayacağına nasıl inanabilir?
Bir zamanlar kendilerini “hâkim-i mutlak” sanan generaller nasıl inandıysa öyle inanıyor herhalde.
Başbakan, “o polis Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde mahkûm olmadı” da diyebildi hepimizin önünde.
Karşısındaki gazetecilerden hiçbiri de “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi insanları değil devletleri yargılar” demedi.
Başbakan’ın “sonuna kadar sahip çıkacağını” söylediği polisin yaptığı işkencelerle ilgili iddialar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne götürülünce, AİHM dosyayı inceledi ve Türkiye’nin“eksik soruşturma” yaptığını söyleyerek Türkiye’yi mahkûm etti.
Türkiye, o polis yüzünden mahkûm oldu.
İnsan Hakları Mahkemesi, “siz eksik soruşturmuşsunuz, gerekli soruşturmayı yapmamışsınız” diyerek Türkiye’nin meselenin üstünü kapatmaya çalıştığını saptayarak Türkiye’nin suçlu olduğuna karar verdi.
Başbakan’ın okuduğu dosyada bu karar yok mu?
Başbakan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde devletlerin yargılandığını bilmiyor mu?
Okuduğu dosyada, o polisin yaptığı “işkenceyi eksik soruşturmaktan” Türkiye’nin mahkûm olduğunu görmüyor mu?
Bir başbakan bu kararı gördükten sonra “o polis AİHM’de mahkûm olmadı” diye yalan mı söyler yoksa o polisi terfi ettirmeden önce “eksik soruşturmayı tamamlayın” diye talimat mı verir?
Başbakan Erdoğan, bir de “o işkence iddiası 14 yıl önceydi, niye şimdi ortaya çıkarıyorlar” diyor.
Bunlar yakışıksız demagojiler gerçekten.
12 Eylül 30 yıl önceydi, 28 Şubat 15 yıl önceydi, neden şimdi yargılıyorsunuz?
Söylediği bir başka söz ise korkunçtu, tecavüze uğrayan kadın için “o kadın terörist” dedi, bir kadın “terör” suçundan sanık olarak yakalanınca “tecavüz mü edilecek”, kadının suçu“polisin suçunu” haklı mı gösteriyor?
Nasıl konuşmalar bunlar?
Başbakan “işkencecilikten mahkûm olmuş” bir polise sahip çıkabilmek için kendi halkına yalan söylüyor.
Bu polis işkenceden yargılandı, ya mahkûm oldu, ya beraat etti, üçüncü bir ihtimal yok.
Biz, o polisin mahkûm olduğunu gösteren belgeyi yayımlıyoruz.
Başbakan, “mahkûm olmadığı” konusunda iddialıysa o da “beraat” kararını çıkarıp göstersin, bizi rezil etsin.
Aksi takdirde, halkına yalan söylediği için kendi rezil olacak çünkü.