6 Temmuz 2017 Perşembe günü, AP Avrupa Parlamentosu, Türkiye'nin, AB Avrupa Birliği üyeliğini, 'askıya almasını' öneren Hollandalı Parlamenter Kati Piri'nin tavsiye niteliğindeki Türkiye raporunu onayladı.
6 Temmuz Perşembe günü karar oylamasına katılan Avrupa Parlamenterlerinin, 638 Parlamenter katıldı. AP in, 477 üyesi, bu karara evet oyu kullandılar. Sadece 64 Parlamenter hayır kullanmıştır. Bu verilere göre, Avrupalı Parlamenterlerin ekseriyet çoğunluğu bu kararı onaylamış durumdadırlar.
Kati Piri'nin Avrupa Parlamentosuna sunduğu, raporda, "16 Nisan anayasa değişikliği paketinin mevcut haliyle yürürlüğe girmesi halinde" Türkiye ile üyelik müzakerelerinin "derhal ve resmen askıya alınması" için AB üyesi ülkeler ve Avrupa Komisyonuna, 'çağrıda' bulunuluyor. Bu çağrı karşılığını buldu. Türkiye ile üyelik müzakerelerinin askıya alınmasına ilişkin tavsiye niteliğinde bir karar çıktı.
Bu kararın bağlayıcı bir niteliği yok. AKP devleti ve Saray yanlıları açıklamalarında konun bu yönünü öne çıkararak, kendilerini, 'avutmaya' Türkiye toplumsal güçlerinde oyalamaya çalışıyorlar. Peki, bu kararın psikolojik olarak yarattığı etki hiç hesaba katılmakta mıdır? Bu kararın ana gövdesini oluşturan, 16 Nisan 2017 referandumu ve 'anayasa' değişikliğine dair ileri sürülen tezler, yenilir yutulur cinsten midir?
Deyim yerindeyse, Avrupa Parlamentosu, onaylanan raporunda; ''Türkiye de açık faşist diktatörlüğün hüküm sürdüğünü'' ifade eden tezlere yer verilmektedir. 16 Nisan referandumun, 'gayri meşru' 'anti demokratik' 'kuvvetler ayrılığını ortadan kaldıran' olarak yorumlamaktadır. Referandum sonuçlarının, 'hırsızlıkla' elde edildiğini ifade eden tezlere yer verilmektedir.
Bütün bu kepazelikleri, skandalları nereye koyacaksınız? Başbakan Bin Ali Yıldırım, ''biz bunu yok hükmünde sayıyoruz'' diyor? Başbakan; ''Çok önemli bir karar değil bizim açımızdan. Buna benzer kararlar geçtiğimiz aylarda da verildi. Bizim açımızdan bu karar geçersiz ve hükümsüzdür. AB Türkiye ile birlikte yol yürüyecek mi, yürümeyecek mi buna karar vermelidir. AB ile Türkiye ilişkilerinin özünü samimiyet oluşturmalıdır.''
Pes doğrusu, bir ülke, ülkenin rejimi, ülkenin geleceği, O' ülkenin, 'hedef olarak' önüne koyduğu, bir topluluğa, katılmak için 50 yılı aşkın süredir sürdürdüğü müzakerelerin, 'askıya alınmasını' devlet adamı değil de, kahvehane ağzıyla, 'cevaplaması' olacak gibi değil, gülünç duruma düşen bir açıklamadır. Avrupa Birliğinden sorumlu, (sorunlu) bakan, Ömer Çelik'in, açıklaması daha da ilginç, "Bir kere 16 Nisan referandumu yüzde 86'lık bir katılımla açık şeffaf bir süreçle va halkın bunu kabul etmesiyle gerçekleşmiş bir referandumdur. Dolayısıyla siz halkın kabul ettiği teklifi uygularsanız, biz müzakereleri askıya alıyoruz çağırısı yapması demokratik bir tutum da değildir. Biz, AP'yi yüzde 86'lık bir katılımla gerçeklemiş referanduma saygılı olmaya çağırıyoruz.''
El insaf, doğrudur. Referanduma katılım % 86 dır. Unutmayalım, 12 Eylül askeri faşist anayasa oylamasına katılım, % 92 idi. Bir anayasanın oylanması, referandum veya seçimlere katılımdan yola çıkarak, demokrasi, hukuk, adalet vurgusu yapılmaz. Bu basitlik ve kendini kandırmaktır.
Önemli olan, yapılan referandum veya seçimlerim demokratik kurallar ölçüsünde, hukuk ilkelerine ve adaletli bir uygunluğa sahip olup-olmamasıdır. Sağır sultan duymuştur ki, 16 Nisan referandumu, hileli, adaletsiz, hukuk dışı, hakkaniyet ölçüsünden yoksun, hırsızlıkla gasp edilen sonuçların açıklandığı mühürsüz oyların geçerli sayıldığı bir referandumdur.
Artık mızrap çuvala sığmıyor. Yalanlarınız, manipülasyonlarınız, hileleriniz, hırsızlığınız yerkürede ve ülkemiz kamuoyunca bilinmektedir.
Avrupa Parlamentosu samimi mi?
Avrupa Parlamentosu, içinde samimi ve demokrasiye, hukuka ve adalete saygılı üyelerinde içinde bulunduğu birçok parlamenteri çatısı altında barındırmaktadır. Bu üyelerin samimiyetini bir kenara bırakarak soruna yaklaşmak istiyorum.
Avrupa Parlamentosu, Avrupa Birliği ülkeleri ve liderleri, hükümetlerinin bu karar konusunda samimi olduklarını söylemek, insanın kendi aklıyla alay etmesi anlamın gelir. Bugün AKP devleti oluşmuşsa ve Saray, tek adam diktatörlüğüne doğru yol almışsa, burada ikiyüzlü Avrupa devletleri yöneticileri ve sermaye gruplarının önemli rolleri vardır. Avrupa sermaye çevreleri ve siyasi soytarılarının, AKP devleti ve Sarayın anti demokratik, hukuksuzluğunu, 'gerekçe' göstererek, Türkiye ve toplumsal güçlerin, 'özlemlerini' cezalandırma yönteminin, kendisi demokrasi ve hukukla açıklanmaz. Avrupalı devletlerin bu ikiyüzlülüğünü de, görmemizde yarar bulunmaktadır.
Türkiye toplumsal güçleri, Avrupa toplumsal güçleriyle yaşam birliği oluşturmak ve demokrasiyi, hukuku, insan haklarını, adaleti birlikte, karşılıklı saygıya dayanarak oluşturmak istiyorlar ve özlüyorlar. Bu özlemin önüne, ne AKP devleti, Saray ve nede Avrupa sermaye grupları ve siyasal sahnedeki liderlerinin ikiyüzlülüğü geçemez. Evet, alınan kararların halklarımız nezdinde bir hükmü yoktur dur. Ama bu kararları umursamayan, halklarım arasında oluşacak dayanışmayı değil de, sermaye gruplarının çıkarlarını gözeten, AKP ve Sarayın, ikiyüzlülüğü de, dikkatlice izlenmelidir.
Bir sonraki yazımda buluşmak üzere,
07 Temmuz 2017