Spiegel dergisinin internet sayfasında yer alan habere göre, Federal hükümet, yıllar sonra Türkiye'ye yeniden büyük çapta silah ihracatına onay verdi.

Almanya'da Türk İşverenler Derneği (TDU) 35. yılını kutladı! Almanya'da Türk İşverenler Derneği (TDU) 35. yılını kutladı!

Almanya'da SPD, Yeşiller ve FDP'den oluşan 'Trafik ışığı' koalisyonu, Türk donanması için güdümlü füzeler ve torpidoların ihracatına onay verdi. Federal Güvenlik Konseyi'nin izniyle, büyük çaplı silah satışlarının detayları ortaya çıktı.

Gizli olarak toplanan Federal Güvenlik Konseyi, kısa süre önce NATO müttefiki Türkiye'ye birkaç yüz milyon euro değerinde Alman silahlarının teslimatını onayladı.

Bu teslimatlar arasında Türkiye'nin hava savunması için 100 uçaksavar füzesi ve Türk Donanması için torpidolar ile Türk denizaltıları ve fırkateynlerinin modernizasyonu için büyük malzeme paketleri bulunuyor.

Habere göre onaylar, Ekonomi Bakanlığı'nın Federal Meclis'e sunduğu bir listedeki bilgilere dayanıyor. Bu listeye göre, silah üreticisi MBDA'nın Türkiye'ye 100 adet gemi hava savunma füzesi teslim etmesine izin verildi. Listenin içeriğinde anlaşmanın finansal boyutu belirtilmemiş olsa da, söz konusu RAM füzelerinin fiyatının yaklaşık 100 milyon euro civarında olması bekleniyor. Ayrıca, Federal Güvenlik Konseyi, Thyssenkrupp'un denizcilik bölümüne ait 28 adet SeaHake torpidosunun teslimatını da 156 milyon euro değerinde onayladı.

Bunun yanı sıra, listede iki ek silah anlaşması daha yer alıyor. Alman savunma şirketleri konsorsiyumlarının, U209 tipindeki Türk denizaltılarının modernizasyonu için malzeme paketleri teslim etmesine izin verildi; bu bütçe 79 milyon euro olarak belirlendi. Ayrıca, Türk korvetleri ve fırkateynleri için motor parçalarının teslimatı da 1,9 milyon euro karşılığında onaylandı. Toplamda, verilen izinlerin yaklaşık 336 milyon euro tutarında olması bekleniyor.

Bu rakamlar, Alman koalisyon hükümetinin dikkate değer bir yön değişikliğini ortaya koyuyor. Son yıllarda Berlin, Türkiye ile olan tüm silah ihracatını önemli ölçüde azaltmıştı; çünkü Türkiye, bir ortak olmaktan sorun haline gelmişti. Burada, sert bir yönetim sergileyen otokratik Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın durumu ve bugüne kadar Kürtlere karşı yürüttüğü sert politikalar önemli bir etken.

Habere göre, Erdoğan'ın liderliğinde Türkiye, dış politikada da sapmaya başladı; kısa süre önce Çin ve Rusya'nın hakimiyetindeki BRICS grubuna üyelik başvurusu yaptı ve böylece NATO'yu da rahatsız etti. Orta Doğu çatışması söz konusu olduğunda, Erdoğan diğer ittifak üyelerini sürekli olarak Hamas'a olan sıkı bağlarıyla şaşırtıyor.

Sonuç olarak, federal hükümet son yıllarda NATO müttefiki için giderek daha az silah ihracatı onayladı. 2023 yılı boyunca sadece 1,22 milyon euro değerinde 17 mini projenin onaylandığı bildirildi. 2024 yılına gelindiğinde bu trend başlangıçta devam etti. Ekonomi Bakanlığı'nın bir listesindeki verilere göre, hükümet ilk çeyrekte yalnızca 23 milyon euro değerinde ihracatı onayladı. Robert Habeck'in bakanlığı, o dönemde Türkiye ile ilgili olarak sadece Avrupa Birliği veya NATO ortakları ile olan ortak projelere yeşil ışık yakacaklarını açıkça vurgulamıştı.

Spiegel'in haberine göç konusu ise şansölyeyi Erdoğan'a bağımlı kılıyor. Sıkı bim Bakanıir politikaya sahip olunsa da, Olaf Scholz, yasa dışı göç konusunda Türkiye'ye bağımlı durumda. Türkiye, Avrupa Birliği'ne giden yolda en önemli transit ülkelerden biri olarak, Erdoğan, kaç göçmenin geçişine izin vereceği konusunda kendi siyasi arzularını gerçekleştirmek için sık sık bu konuyu kullanıyor.

Şansölye Scholz, bu tür manevraları çok iyi biliyor. 2023 sonunda Erdoğan ile Berlin'deki son görüşmesinden bu yana, federal hükümet Türkiye ile görüşmeler yaparak daha fazla geri gönderme yükümlüsünü daha hızlı bir şekilde Türkiye’ye sınır dışı etmeyi amaçlıyor. Birkaç gün önce İçişleri Bakanı Nancy Faeser, "Türkiye’ye geri dönüşlerin daha hızlı ve etkili bir şekilde gerçekleştirilebileceği" konusunda bir anlaşmaya vardıklarını duyurdu. Medya raporlarına göre, her ay birkaç yüz kişinin sınır dışı edilmesi planlanıyor.

Ancak, anlaşmanın ne kadar sürdürülebilir olduğu, duyurunun hemen ardından yeniden sorgulanmaya başladı. Her halükarda, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı Dezenformasyonla Mücadele Merkezi, bu raporların "asılsız iddialar" olduğunu ve aslında hiçbir gerçeği yansıtmadığını belirtti.