Zeki RÜZGAR / Düsseldorf

Düsseldorf şehrinde görülen davanın son duruşması, 20 Kasım 2024 tarihinde sanıkların esasa ilişkin savunmalarıyla başladı.  

İhsan Cibelik savunmasında, üzerine atılı suçlamaların doğru olmadığını; devrimci bir sanatçı olduğunu ve Türkiye'deki faşizmle mücadele eden bir devrimci olduğunu söyledi. Grup Yorum üyesi olmasının ve faşizme karşı mücadele vermesinin bir suç olarak değerlendirilemeyeceğini söyledi. Daha sonra iddianamedeki birçok suçlamaya ilişkin ayrıntılı açıklamalarda bulundu.  İddianamede bulunan konser düzenlemek veya konsere katılmak; Birsen Kars'ın cenazesinde konuşma yapmak, insanlarla bir araya gelerek propaganda yapmak gibi eylemlerin veya Türkiye'deki faşizmi anlatmanın suç olamayacağını söyledi. Tutuklandığından bu yana kanser hastası olmasına rağmen tedavisinin engellendiğini, bu nedenle mağduriyetinin arttığını söyledi.

"FAŞİZMİN MAHKEMELERİNDE ŞARKI SÖYLEMEK"

İhsan Cibelik savunması sırasında “Çav Bella” parçasını söyledi. Mahkeme başkanı İhsan Cibelik'in performansını alkışlayarak takdir ederken, “Faşizmin mahkemelerinde şarkı söylemenize bile izin verdik şeklinde” bir espri yaptı.

Özgül Emre son savunmasında suçsuz olduğunu hem Türkiye'de hem de Almanya'da gazeteciler derneği üyesi olduğunu; üzerine atılı iddiaların çoğunun devlet ajanı olan Murat Aşık'ın iftiralarına dayandığını söyledi. İddianamede, devrimcilerin cenazelerine katılmak, konser organize etmek, tutuklu devrimcilerin tahliyesi için çalışmak, devrimcilerin cenazesine katılmak gibi iddialar bulunduğunu ve bunların örgüt üyeliğine delil olarak gösterildiğini söyledi. Ancak kendisinin Türkiyeli faşizmle mücadele eden devrimci gazeteci olduğunu söyledi. Terör sözcüğünü uzun uzadıya irdeledi.    

Bu dava nedeniyle tutuklandığı ilk günlerde hapishanede tek tip elbise giymeye zorlandığını; bu elbiseleri giymediği için tecrit altında ve sadece iç çamaşırlarıyla tutulduğunu; bunu protesto için 44 gün açlık grevi yaptığını; bu 44 gün boyunca birçok hukuksuzluğa ve tacize maruz kaldığını; kendisine bazı günler su ve şeker bile verilmediğini, tuvalete gitmesine bile izin verilmediğini anlattı.  

Özgül Emre, Türkiye'de kadın ve çocukların korunmadığını, cinayete kurban gittiklerini, tacize uğradıklarını ve çeşitli şekillerde istismar edildiklerini anlattı. Bu istismar ve cinayetlerin engellenmemesinin politik anlayışın ürünü olduğunu anlattıktan sonra, özellikle Narin Güran'ın nasıl katledildiğinin halen ortaya çıkarılmamasında devletin bu politikalarının rolü olduğunu söyledi. Daha sonra Aziz Nesin'in şiirinden bestelenmiş olan Grup Yorum'un “Çocuklarımıza” parçasını söyledi. 

Serkan Küpeli ise anti faşist bir kişiliği olduğunu, ancak iddia edildiği gibi örgüt üyesi olmadığını, suçsuz olduğunu ve avukatların savunmalarına katıldığını söyledi.   

21 Kasım 2024 günü ise her üç sanığa sön sözleri soruldu.   

25 Kasım 2024 günü son kez toplanan mahkemede sanıklara verilen cezalar ve gerekçeleri, mahkeme başkanı tarafından açıklandı.   

Mahkeme başkanı öncelikle heyetle birlikte ayağa kalkarak, salondaki herkesi ayağa kalkmaya davet etti. Herkes ayağa kalktıktan sonra sanıklara verilen cezaları açıkladı. Daha sonra herkesi oturmaya davet etti ve kısaca kararın gereçlerini açıklamak istediğini söyledi. 

Öncelikle İhsan Cibelik, Özgül Emre ve Serkan Küpeli'nin kısaca kim olduklarını anlattı. Hayatlarındaki kısa kesitlerden söz etti. 

Daha sonra DHKP-C Örgütünün yasadışı terörist bir örgüt olarak Almanya tarafından da kabul edildiğini; sanıkların ve örgütün Almanya'da şiddet eyleminin bulunmadığını kabul ettiklerini, ancak örgütün Almanya'yı cephe gerisi olarak kullandığını bu nedenle Türkiye'deki şiddet eylemlerinden sorumlu tutulmaları gerektiğini düşündüklerini söyledi.

Sanıkların tamamının Türkiye'de devletin şiddetine ve hukuksuzluğa maruz kaldıklarını; Türkiye'de hukuka aykırı ve baskı rejimi olduğunu, ancak Federal Yargıtay Kararında belirtildiği üzere buna rağmen şiddet ile bu uygulamalara karşı mücadele edilemeyeceğini söyledi. 

"TÜRKİYE BİZCE DE DEMOKRATİK BİR HUKUK DEVLETİ DEĞİL" 

Ancak Türkiye'deki hukuka aykırı ve keyfi uygulamaları göz önüne alınca kendilerinin de Türkiye'nin “demokratik bir hukuk devleti olmadığını” kabul ettiklerini; “ne yapmak gerektiği sorusunun haklı olduğunu” ve “bir cevap aranması gerektiği konusunda hem fikir olduklarını”, ancak bu keyfiliğe ve hukuksuzluğa karşı “şiddetsiz direniş başarısız olsa bile, şiddet içeren bir direniş sergilenmesinin kabul edilemeyeceğini, çünkü bir süre sonra şiddetin amaca dönüşeceğini” söyledi. 

Daha sonra sanıklara verilen cezaların dayanaklarını kısaca açıkladığı konuşmasında, örgüt üyeliğinin doğası gereğince tespitinin çok zor olduğunu, ancak sanıklar açısından istihbarat ve izleme raporları, kaydedilen telefon görüşmeleri ve ele geçen örgütsel dokümanlar ile sanıkların üzerine atılı suçlamaların karşılaştırıldığını tam olarak kanıtlamak mümkün olmasa bile bazı sonuçlara ulaşabildiklerini, buna göre;  

İHSAN CİBELİK TÜRKİYE'DE UZUN SÜRE HAKSIZ HAPİS YATTI 

İhsan Cibelik'in Türkiye'de uzun süre haksız yere hapis yattığını ve acılar çektiğini bildiklerini, ancak 2005 yılından bu yana örgüt içinde sorumlu olduğunu, 2016 yılından bu yana sık sık Almanya'ya geldiğini, örgüt adına konser düzenlediğini, konserlere katıldığını, propaganda yapmak için toplantılar düzenlediğini, Birsen Kars isimli örgüt üyesinin cenazesinde konuşma yaptığını, Yunanistan'da tutuklu 11 kişinin serbest bırakılması için düzenlenen eylemlere destek verdiğini, kod adı kullandığını ve yayın satarak örgüte para sağladığını, ayrıca örgüt sorumlusu olarak toplantılara katıldığının tespit edildiğini, ele geçen ve düğününden söz eden bir not nedeniyle kod adı kullandığına inandıklarını söyledi.  

Almanya: Yeşiller'de yeni eş genel başkanlar seçildi Almanya: Yeşiller'de yeni eş genel başkanlar seçildi

Özgül Emre hakkında karar verirken, Özgül Emre'nin küçük yaşta dayısının öldürülmesine tanıklık ettiğini, yine küçük yaşta gözaltına alınarak acı verici deneyimler yaşadığını bildiklerini, ancak 2003 yılından bu yana örgütün basın sorumlusu olduğunu bildiklerini, Özgürlük İçin Basın komitesinde yer aldığını, örgüt görüşlerine uygun bir internet sahifesinin sahibi olduğunu, dernek komitelerinde yer aldığını, eylemlere katılmak için otobüs tuttuğunu, konser organizasyonlarına katıldığının tespit edildiğini; Ayten abla isimli birinin eğitiminden sorumlu tutulduğu ve Almanya Ulm Şehrinde devlet ajanı Murat Aşık'ın emri altında çalıştığı ve bazı insanların Yunanistan'a giriş çıkışlarında Murat Aşık'ın emri ile hareket ettiğine; yine ayağının kırılması ve yabancılar polisindeki bazı randevularına gitmemesi nedeniyle ele geçen bazı notlardaki kod isimlerin ona ait olduğuna inandıklarını, söyledi. 

Serkan Küpeli hakkında karar verirken Düsseldorf'ta bir konser organizasyonunda yer alması, aynı arabada kimlik yoklamasına tabi olduğu birisinin daha sonra silahlı bir eylemde öldüğünün tespit edildiğini, örgüt adına toplantılara katıldığını ve bazı telefon konuşmalarında Serkan'dan kendi adı dışında başka bir adla seslenildiğini; ancak tutuklu iken bir çocuğunun olduğunu ve bu çocuğun üzerinde önemli etkiler yarattığına inandıklarını, söyledi.  

Sanıkların Türkiye'de iken yaşadıkları hukuksuzluk ve işkencelerin; Almanya'da önceden sabıkalarının olmamasının uzun bir süreden bu yana tutuklu olmaları ve bu tutukluluk süreleri boyunca yaşadıkları olumsuzlukların lehlerine değerlendirildiğini, suçlandıkları örgütün tehlikeli olması ve örgüt ile aralarındaki uzun ilişkilerin ise aleyhlerine değerlendirildiğini, söyledi.
HAPİS CEZALARI VE SERKAN KÜPELİ’YE TAHLİYE  

İhsan Cibelik hakkında 4 yıl 3 ay hapis, Özgül Emre hakkında 5 yıl hapis ve ikisinin de tutukluluk kararlarının devamına; Serkan Küpeli hakkında ise 3 yıl 3 ay hapis cezasına hükmedildiyse de, haftada bir gün karakola görünme şartıyla tahliyesine karar verildiğini tekrar ederek, davanın bittiğini açıkladı.  

Mahkeme Başkanı daha sonra kısa bir süre için tutuklular ile ailelerinin ve duruşma salonunda bulunan arkadaşlarının selamlaşmalarına izin verilmesini istedi.   

Bunun üzerine sanıklar ve dinleyiciler hep birlikte “Devrimcilik Suç Değildir” şeklinde slogan attıktan sonra, polisler salonun boşaltılmasını istedi.