İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, Almanya’nın Düsseldorf kentinde, Avrupa Türk İş İnsanları ve Sanayicileri Derneği üyeleriyle bir araya geldi.
Bir Türk girişimcinin restoranında gerçekleştirilen toplantıda İmamoğlu’na, Türkiye ve dünyadaki mülteci sorununa ilişkin görüşleri soruldu. Sorunun kaynağında ve çözümsüzlüğünde Avrupa’nın ve hükümetin yanlış politikalarının yattığını vurgulayan İmamoğlu, mülteci akınının yoğun olduğu bir dönemde Fransa’da, Nice'de 2015’te katıldığı bir toplantıda yaptığı konuşmayı aktardı. İmamoğlu, şunları kaydetti:
İMAMOĞLU: MÜLTECİ MESELESİ EVRENSEL BİR SORUNDUR
"Eurocities’in bir toplantısında, şunu söyledim, ‘Bakın; mülteci meselesini Avrupa'dan şöyle izlediğinizi görüyorum. ‘Türkiye, bu konuda duvar olsun. Oradan geçmesin de ne olursa olsun.’ Bir; insani değil mülteciler adına. İki; Türkiye, böyle bir ülke değil. Hiçbir ülke böyle olamaz. Hiçbir ülkeyi böyle bir haksızlığa tabi tutamayız. Mülteci meselesi, evrensel bir sorundur, global bir sorundur. Kaynağı açlık olabilir, susuzluk olabilir, iklim krizi olabilir. Daha kötüsü, savaş olabilir. Böyle bir ortamda göç eden insanları, ‘Barışı nasıl oraya getirebiliriz’ ya da ‘Suyu nasıl oraya getirebiliriz’ ya da ‘Açlığı orada nasıl sona erdirebiliriz’ diye düşünmek zorunda olan ülkeler iken, ne yazık ki Türkiye'yi, ‘Şu kadar para verelim ve mültecileri orada tutun’ pazarlığı yapılan ülke haline getirdiniz. Ve bu konuda Türkiye Cumhuriyeti Devleti, hükümeti, kötü sınav vermiştir. Meseleye bu seviyede tutarak, mültecilerin gelişini alkışlamış ve alkışlattırmıştır. Bu olmaz.
ŞİDDET ANLAYIŞIYLA MÜLTECİ MESELESİNİ TARİFLEMEYE ÇALIŞANLARA KARŞIYIM
2,5 milyona yakın mülteci var İstanbul'da. Yani 10 senelik faturadan bahsediyoruz. 10 senede 2,5 milyon ne demek biliyor musunuz? 16 milyon resmi nüfusun neredeyse yüzde 17-18’i demek. Böyle bir artış olamaz. Doğru değil. Mülteciye de haksızlık, İstanbulluya da haksızlık. Şimdi bu bir durum tespiti. Yani geçmişe dair bu durum tespitini yapmazsak, bugünün insanlarını farklı yorumlarız ve farklı yerlerde yargılarız. Ama tekrar söylüyorum; insanlık dışı tariflerle, şiddeti öne koyan anlayışla mülteci meselesini tariflemeye çalışanlara da karşıyım. Altını net çizeyim ama şunu da söyleyeyim, Bunu niye anlattım Nice’deki toplantıda? Aynen bu konuşmayı yaptım, ‘Bu yanlıştır’ diye Avrupa'daki bütün şehir belediye başkanlarının yüzüne. Kalktı o dönemde, işte iktidar partisiyle aynı partiden bir belediye başkanı, ‘Biz Osmanlı'nın torunlarıyız. Biz herkese kucak açarız. Gelirler.... Haydi… Bir Mehter Marşı eksikti. Böyle bir konuşma yaptı. Konuşması bitti. Dedim, ‘Kardeşim sen ne diyorsun Allah aşkına? Sen, kendi ilçende seçim konuşması mı yaptın, Avrupalıyla bir problemin çözümüne dair teknik bir konuşma mı yaptın? Ne konuşması yaptın’ dedim.
"ÜLKEMİZİ BÜYÜK BİR SORUN YUMAĞIYLA KARŞI KARŞIYA BIRAKMIŞTIR"
“Meseleyi bu seviyeye evirerek, şu anda ülkemizi büyük bir sorun yumağıyla karşı karşıya bırakmıştır ve bu son 10-11-12 yılın faturasıdır. Artık ülkemizde kaç milyon düzensiz göçle gelen insan vardır, bilmiyoruz. Efendim, bunu şöyle tanımlayanlar var, ‘Bak onlar olmasaydı, tekstil sektöründe biz işçi bulamazdık, bilmem ne sektöründe işçi bulamayanlar var.’ Böyle bir tarif olabilir mi? Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin çalışan insana ihtiyacı varsa, gider, nasıl Almanya anlaşmayla Türkiye'den, Yunanistan'dan, başka ülkelerden iş gücü talebinde bulundu; sen de gidersin, ne bileyim Türkmenistan'dan geldi, işte Afganistan’dan iş gücü talebinde bulunursun, resmi iş gücünü ülkende çalıştırırsın. İş gücünü bir ülkeye getirmenin hem evrensel hem ülke hukukunda yeri var. Bunda birtakım hafifletmeler yaparsın, farklı uygulamalar yaparsın, getirirsin. Ama Türkiye'de, gelecekte hesabını veremeyecekleri kötü bir uygulamayla, ardına kadar kapıyı açarak ve de altını çizeyim, Suriye'de veya Irak'ta başta olmak üzere, orada yaşanan birtakım karışıklıkları, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin dünyadaki dış ilişkilere bakışına ters bir biçimde, iç işlerine müdahale edecek şekilde yöneterek, göçü de tetiklemişiz.”
Bir ülkenin iç işlerine karışılamayacağını vurgulayan İmamoğlu, "Ama orada bir yanlış var ise, evrensel hukuk çerçevesinde tepkini gösterirsin o ayrı bir şey. Kendi güvenliğiyle ilgili bir tehdit varsa, güvenlik tehdidini ortadan kaldıracak tedbirler alırsın, o ayrı bir şey. Ama biz bu çizgiyi aşarak, başka bir evrede dış politika yöneterek, yürüterek göçü de tetikleyen bir duruma getirdik. Bakınız çocuk, kadın, genç, yaşlı onlar da mutlu değil, çoğu kadın ve çocuk olmak üzere. Türkiye'miz de bu anlamda mutsuz. Şimdi bugünün dünyasında, bugünün Türkiye'sinde bu sorunu, çok evrensel bir biçimde ele alarak, farklı platformlara taşıyarak ve altını çizerek söylüyorum; Türkiye'yi, 'Orta Doğu'yla aramızda bir duvar olsun, kalanlar orada kalsın, buraya geçmesin bize yeter...' Böyle bir şey olmaz. Zaten olmadı da. Başaramazsın. Başarılamadı da yani. Aynı şekilde o mülteci akını, şimdi Avrupa'nın sokaklarında da var. İtalya'da da var, Fransa'da da var, Almanya'da da var. Bu bağlamda evrensel zemine taşıyarak, dünyanın farklı kurumlarında bu işi tartıştırarak çözüm bulmamız gereken bir konudur. Ama dediğim gibi, bir insanı konuşuyoruz. Kaldı ki biz sokak canlısını da düşünmek zorundayız. Başka şeyi de düşünmek zorundayız. Ama insanı konuşuyoruz. Çocuğu konuşuyoruz. Kadını konuşuyoruz. Yani kolay değildir. Öyle atıp tutmakla, asıp kesmekle bu işler olmuyor.”
İmamoğlu, toplantıda yaptığı konuşmada da Avrupa Birliği yolculuğunun Türkiye için önemli olduğunu belirterek, "Özellikle AB ilişkilerinin devam edebilmesi ve sürdürülebilir hale getirilmesi, üyelik sürecinin uğramış olduğu sıkıntıya rağmen, AB’nin ortaya koyduğu bir kısım kriterlerin ülkemiz faydasına, lehine kullanılması ve bu konuda atılacak adımların ülke insanının mutluluğu açısından önemli olduğunu düşünenlerdenim. Bu kapsamda ilişkilerin normalleşmesi ve diyaloğun mutlaka seviyeli ve saygın bir biçimde ilerlemesi konusunda adımların atılmasını, Türkiye'miz adına önemsiyorum. Tabii bu yönüyle, özellikle merkezi yönetim tarafından alınacak önemli kararlar şart. İstihdamın dönüşümü, yeşil dönüşüm, dijital dönüşüm; bizim anahtar kelimelerimiz olmalı. Zira bunlar olmadığı takdirde Avrupa Birliği'yle, Avrupa Birliği ülkeleri ve oradaki kurum ve kuruluşlarla ilişki yönetme şansımızın kalmayacağını hepimiz biliyoruz” dedi. (Kaynak: ANKA)