15 Haziran’da CHP’nin “Adalet Yürüyüşü” başladı; 9 Temmuz’da İstanbul Maltepe’de Türkiye’nin tanık olduğu en kalabalık mitinglerden biriyle noktalandı.
25 Eylül’de TBMM’de “tezkere” görüşmeleri başladı. Irak Kürdistanı’nda referandum yapıldığı takdirde askeri bir müdahalenin önünü açan, AKP iktidarına savaş yetkisi veren bir tezkere idi. Meclis en renksiz, en heyecansız, en tatsız oturumlarından birine tanık oldu. Akşam saatlerinde oylama yapıldı ve CHP “Irak’ta savaşa evet” dedi.
Gelin “Adalet Yürüyüşü”nün CHP’si ile önceki gün “savaşa evet” oyu veren CHP’yi karşılaştıralım.
Bunu yapalım, çünkü ortada “iki CHP” var.
Bunu yapalım, çünkü ortada iki zıt tutum var.
Bunu yapalım çünkü ortada iki zıt siyasal tercih var...
Ve soralım:
Hangi CHP sosyal demokrat çizgiye yakışıyor; hangi siyasal tercih CHP’ye onur kazandırıyor?
Siyasi partilere, hele solda yer alan ya da almaya çalışan partilere akıl vermek, “Onu öyle yapma, bunu böyle yap” yollu ahkâm kesmek gazetecinin işi olmasa gerek.
***
Geçen hafta kendilerini
“CHP’de Devrimci Demokratlar”
olarak adlandıran bir grup, ilginç ve önemli bir bildiri yayımladı. Kurultay sürecinin ilk adımlarını yaşayan, mahallelerde delegeleri seçmekte olan CHP tabanından geldiği anlaşılan bu grup, parti üstüne önemli saptamalar yapıyor.
Bir örneği aktarıyorum. Şöyle diyorlar:
“‘Ne yaparsak yapalım, Türkiye seçmeninin çoğunluğu sağcı, dinin etkisinde. Seçmenin sola alerjisi var. Bu alerjiyi kırmak için örneğin, sağdan isimleri partimize katmalı, imam hatipleri açan parti olduğumuzu söylemeli ve iftarlar vermeliyiz. Böylece dinin etkisindeki seçmenleri kazanabiliriz’ yaklaşımını terk etmeli, kendimiz olmalıyız! İlk bakışta kulağa hoş gelen partiyi merkeze ve sağa çeken, soldan uzaklaştıran bu yaklaşımın bize hiçbir faydasının olmadığını en azından son 30 yıldır yaşayarak, kerelerce öğrendik...”
Bu saptamayı partinin “ittifaklar politikası” üstüne ciddi ve önemli bir öneri ile zenginleştiriyorlar:
“...Resmi olarak beyan edilmese de ‘Sol nasıl olsa çantada keklik, partililer de itiraz etmezler, biz sağcılarla işbirliğini öne çıkaralım. Kürtlerle de ilişkiyi gizleyelim ama sağcılarla genişleyelim’
yaklaşımı derhal terk edilmeli, Cumhuriyet dönemi dahil son 600 yıllık dönemde Kürtlerle ittifak yapılmadan hiçbir gücün iktidar olamadığını da görerek, Kürtlerle, solla, merkezle kısacası ‘Hayır Dostlarıyla”’ yalnızca masa başında değil, programın üzerinden ve ‘hayatın içinde’ kurumsal ilişkiler kurulmalı, özellikle yerel yönetimler ve milletvekilliği seçimlerinde ittifaklar yapılmalıdır...”
“CHP’de devrimci demokratlar”
bu kadarıyla da yetinmiyor ve “2019 iktidar programı”nı belirlemek üzere bir program kurultayı öneriyorlar:
“Yeni bir ‘Türkiye Hikâyesi’
yazmak ve buna uygun ‘Başka
Bir Türkiye Mümkün Hayali’ yaratabilmek için, Anayasa,
Adalet, Eğitim, Laiklik, Kürt Sorunu, Barış, Ekonomi, Kentleşme, Tarım, Ulaşım, Sendikalaşma gibi temel konuları kapsayan kamucu ve halkçı bir
‘Program Kurultayı’ acilen toplanmalı ve ‘2019 İktidar Programı’ şimdiden açıklanmalıdır. Özellikle ve acil olarak barış için adımlar atılmalı ve bir ‘Ortadoğu Barış Konferansı’ örgütlenmelidir...”
***
Şimdi dönün yazının başına. Ortada “iki CHP” var. Birbirine zıt iki CHP.
“Hem o, hem o” olmak mümkün değil.
CHP “ya o, ya o” eşiğinde.