„ Antalya da deniz kıyılarında, barlarda köle olarak yaşamaktansa, Cizre'nin çamur sokaklarında özgürlük savaşçısı olarak şehit düşmek daha iyi.“
Mehmet Tunç Türkiye'nin egemenleri son yıllarda tüm tarihinin vahşetini yeniden tekrarlayarak bir kez daha toplu kitlesel katliamlar ile Kürdistan'ı işgal altına alarak askeri kuşatmayı ve ablukayı genişletip, asker ve polis kompleksleriyle işgali sürekli kılmak istemektedir.
Bugün Cizre, Sur ve İdil de yaşanmakta olan katliamların her biri aynı düzeyde olmasa bile daha önce de benzeri katliamlar yaşanmıştı. Çözüm sürecinde Ordu ile kurulan ittifak ve bu ittifak ile paylaşılan „askeri vesayet“ Ordu'nun yetkilerinin bir kısmının kullanımına yol açtı. Bu dönemde, sermayenin el değiştirmesi, sermaye temerküzü ve sermaye birikim modeli yoğunluk kazandı. Bu gelişme ve büyüme zeminide gelişen saldırılar, yaşanan vahşetin temelini oluşturyor.
Bu yeniden yapilanma, devletin desteği ve teşvikiyle yeni güç merkezleri yaratılmak istendiği söylenecek olursa her halde yanlış olmaz. Böyle olduğu için savaş hukuku ile bağdaşmayan tankla, topla, havan toplarıyla ve roket atarlar ile yakarak, yıkarak katlederek,vahşete başvuran Erdoğan ve Davutoğlu savaş suçu işlemektedirler.
Bu saldırılara hedef olan Cizre, Sur ve İdil halkı,90'li yılları fersah fersah aşan ve savaş suçlarına yenilerinin eklendiği,direniş güçlerinin tümden ihma edilmesi, işgal zihniyetinin askeri zora dayalı olarak yeniden üretilmesidir. Bu duruma bağlı olarak kara propaganda ile bu vahşetin karşısına dikilen/çıkan hak talebi temelinde örgütlenmiş bir halk hareketi olduğu dikkatlerden kaçırılması için ve bir daha mevcut rejime karşı baş kaldırmanın ve direnmenin mümkün olmadığını çok etkin bir şekilde işleniyor olmasıdır.
Buna rağmen üç ayı aşan direniş ve bu direniş için gösterilen kararlılık ile geri adım atmama tavrı, devleti fütursuzca saldırılara zorlamış, devlet tarafından saldırılara zorlanan bu en elit ve en profesyonel paramiliter çeteleri savaş suçu işliyorlar.
Bugün kent ve ilçelerde gelişen direniş, halk tarafından sahipleniyor ; toplu kitlesel direnişe dönüşüyor. Kentleri, ilçeleri yakarak yıkarak hergün sivil kadın, çocukları kurşuna dizen çeteleri, güvenlik gücü olarak görmek mümkün değildir.
Bu ölüm saçan, işkence yapan çetelere karşı direnmek meşrudur ve vazgeçilmez bir insan hakkıdır. Direniş olmadan, bu vahşet karşısında onurlu bir yaşam sürdürmek de mümkün değildir. Katliamın ,infazın ve işkencenin panzehiri de direniştir. Ve yaşamı değerli kılan, öldürmekten vaz geçirecek olan da elbetteki direniştir. İnsanlığın önemi ve kıymeti ancak böyle ortaya çıkar.
Cizre'de halkın demokratik taleplerinin terörle bastırılması ve bu terörün eşliğinde başlatılan savaş ile sağlanan soygun ve talanda memnun olan siyasi gericilik, yarattığı düşmanlık ile tahrik ettiği şoven milliyetçi saldırılar ile yeni saldırılar teşvik etse de, bu kirli savaşın altında kalacak olan Erdoğan ve Davutoğlu olacaktır.
Cizre'de tırmandırılan terörün karşısında can bedeli bir direnişle dikilen Mehmet Tunç'un verdiği mesajlar ile dalga dalga yükselen destansı direnişin yüzakı olmuş, devraldığı direniş bayrağını onurla yükseklerden dalgandırmıştır. Ve faşizme boyun eğilmemiştir.
Öyleki bu direniş Mazlum, Hayri ve Kemal Pir'lerin direnişiyle bütünleşmiş, direniş çizgisine sahip çıkarak, ölümü içten güvenle karşılamıştır. Faşizmin karşılarına yığdığı infaz mangalarına meydan okuyarak, örnek tutumlarıyla halklarına olan bağlılığından asla taviz vermemişlerdir. Baskıya uğrayan, sömürülen dünya halklarına verilmek istenen mesaj ; evet biz bu coğrafyada faşizme karşı direniyoruz hem de canımız pahasına diyerek, özgürlük ancak direnişle elde edileceğini ilan etmişlerdir.
İşgalcilerin paralı uşakları, militarist güçleri dünyanın başka yerlerinde olduğu gibi Kürdistan'da da halkın direnişi karşısında yenileceklerdir. Türkiye'de faşizme karşı mücadelede önemli bir yer tutacak olan bu direnişin yarattığı umut ile her yaştan direnişçinin katılımıyla direnişin gelişmesi ve ilerlemesinin ortak idealleri ile ölümü omuz omuza güvenle karşılamaları, Türkiye'de Mahirleri, Denizlerin ve İbrahim Kaypakkayaların yürüttüğü halkların kurtuluş mücadelesinin bayrağını da devralarak daha yükseklerde dalgalandırmışlardır.
Bu direnişin ortaya çıkardığı zengin deney ve tercübelerin ışığında kararlı bir tarzda kahramanca mücadele eden Mehmet Tunç halkına ve yoldaşlarına olan bağlılığı ve ölümü aynı zamanda ölümsüzleştirdi. Bu vesileyle yaşamını devrimci mücadeleye hasretmiş, emeğini ve sevgisini katmış tüm enerji ve inancıyla mücadelenin hep ön saflarında yer almış, ateş hattında canlarını ortaya koyan ve ölümsüzleşen Gürcanları, Sinanları, Niyazileri ve Bedri Yağan'ları, saygıyla, minnetle anıyoruz. Sur, Cizre ve İdil de yükselen direnişin temsil ettiği özgürleşme iradesi, halklarımızın kurtuluş mücadelesinin yolunu hala aydınlatmaya adaydır.
Mehmet Tunç ve şehit yoldaşları, direniş geleneğinin takipçileri olarak bedenlerini siper yaparak faşizme karşı direniş mücadelesinde hak ettiği yeri alacaklar ve daima saygı ile anılacaklardır.
Gürcan Özgür Kolektif Fikir Merkezi Girişimi