"Kendi dilinden bile sürgün edildi"

Türkiye'de 5,5 sene yargılandıktan sonra tüm suçlamalardan beraat eden ancak o andan itibaren çok ciddi sağlık sorunlarıyla boğuşan Aslı Erdoğan, "Türkçe benim hep evimdi. Cezaevinde Türkçe mahkeme evraklarıyla emirlerle zulmün diline dönüştü. Sürgün çok daha büyük bir kırılma, yaşamayan bilemez. Kendi dilinden bile sürgün edilmiş oldum." diye konuştu. "Almanya'da sesimizin de ustalıkla kısıldığını düşünüyorum." diyen yazar Erdoğan birçok ödül hatta şövalye nişanı almasına rağmen yarı turist statüsünde oturum almaya çalışmasının ironi olduğunu söylüyor.

Avrupa Postası'ndan gazeteci Ufuk Evla Bostan, “Düşünce özgürlüğüne yönelik mücadelesi” nedeniyle birçok ödül alan yazar Aslı Erdoğan'la edebi sürgün olma ve sağlık konusunda görüşlerini aldı.

Ufuk Evla Bostan -  Aslı Hanım, Frankfurt'a hoş geldiniz.

Aslı Erdoğan - Hoş bulduk. Ağır bir ameliyat geçirdiğim için halim pek iç açıcı değil ama..

Ufuk Evla Bostan -  Sizinle son 3-4 yılı konuşalım mı? 2016 yılında Özgür Gündem davasıyla cezaevine girdiniz. 2017'de sürgün olarak Almanya'ya; önce Frankfurt sonra Berlin'e geldiniz. O süreci biraz anlatabilir misiniz_

Aslı Erdoğan - 2016 Ağustos ayında tutuklandım. Çok ağır bir maddeden yani 302'den ağırlaştırılmış müebbet talebiyle. Özgür Gündem Gazetesi'nin danışma kurulunda olduğum gerekçesiyle. Danışma kurulunda 6 kişiydik, sadece iki kişi tutuklandık. O kadar uyduruk bir davaydı ki.. 4,5 ay cezaevinde kaldım. yargılanma süreci 5,5 yılı buldu. Pasaportumu alır almaz yurtdışına çıktım. Erich Maria Remarque Barış Ödülü törenine gelmiştim. Burada kaldım. Ondan beri de sürgündeyim. Davam bitti, yeni sonuçlandı. Bütün suçlamalardan beraat ettim. Yakınlarda bir kitabıma yasaklama kararı çıktı. Yani yargılama süreci bir türlü bitmiyor.

TUTUKLANACAĞIM SANDIM, MEĞER VİP KARŞILAMASIYMIŞ

Ufuk Evla Bostan -  Türkiye'de cezaevinde ağırlandınız. Burada siz röportajlarınızda vurguluyorsunuz; VİP'de karşılandınız. Alman Kültür Bakanı ile aynı sofrada yemek yediniz. Dünyanın çeşitli ülkelerinden; Norveç'ten, İsveç'ten yakın zamanda Fransa'dan ve Almanya'dan ödüller aldınız. Fransa'dan Simone-de-Beauvoir Kadın Hakları ödülü aldınız, İsveç, İsviçre'den İtalya'dan ABD'den de ödüller aldınız. Türkiye'de böyle karşılanıp dünyadan ödüller almanızı, bu tezatı nasıl karşılıyorsunuz?

Aslı Erdoğan - Türkiye'de böyle bir işleyiş var. Kendi değerlerimize sahip çıkmamak gibi. Benim durumumda biraz aşırıya kaçtı. Tezatlar hakikatten akıl durdurucu boyutlara vardı. Türkiye'den zor çıktım, uçak Paris'e indi. Polisleri görünce yeniden tutuklandığımı düşündüm. Uçaktakiler de tutuklandığımı düşündüler, konuşmalar öyleydi. VİP karşılamasıymış. Bir ülkeden tutuklanma korkusuyla çıkıyorum iki saat sonra bir başka ülkede özel konuk olarak karşılanıyorum. Hakikaten "Biz bu kadına bunca zamandır niye böyle davrandık?" diye durup düşünmek gerekiyor. 

"BENİ KADIN OLDUĞUM İÇİN CEZALANDIRDILAR"

Ufuk Evla Bostan -  Türkiye'de neyin bedelini ödediğinizi düşünüyorsunuz? Kadın olmanın mı?

Neonaziler tarafından katledilen Ramazan Avcı anılacak Neonaziler tarafından katledilen Ramazan Avcı anılacak

Aslı Erdoğan - Bence o bir numaralı faktör. Tek bedel ödeyen elbette ben değilim. Türkiye tarihi boyunca 160'ın üzerinde yazar hapse girdi. Böyle bir geleneğimiz var, yazarları hapse atıyoruz. Gazeteciler keza, sayıları bini buluyordur belki.. Fakat benim durumumda, yani yurtdışındaki başarılarım 2003'te başladı. 2003'ten beri Türkiye'de duyuramadım. Basın tarafından dışlandım. Bunda bir etken de sanırım Radikal'deki yazılarım. Radikal'deki yazılarım çok tepki çekti. İlk dönemki köşe yazarlığım; özellikle cezaevleri, işkence, tecavüz gibi konulara değinmem.. Ki 90'lı yılların sonunda tecavüz bir tabuydu. Radikal'den kovulduktan sonra hakikaten edebiyat camiasından da dışlandım. Hakkımda rezil bir kitap yazıldı, o dışlanmayı çok artırdı. Ve bir erkek hakkında yazılmayacaktı. Yani o çok açık. Orada Türk toplumu, yakın çevremde dahil edebiyat çevresi de dahil beni kadın olduğum için cezalandırdı. 

CEZAEVİNDE OKURLARINDAN DA DESTEK GÖRDÜ

Ufuk Evla Bostan - Örnekleri var mı bunun sizce?  

Aslı Erdoğan - Bilemiyorum kıyaslayamam tabi. Ateş düştüğü yeri yakar ama 2003'teki linç kampanyası belki ilklerden biriydi. Ve çok belden aşağıydı. Şimdi herkesin başına geldi. Ve ben çok etkilendim, çünkü edebiyat camiasından beklemiyordum bu tutumu.  Belki de benim saflığım.. Bu kadar erkek egemen bir düşüncenin edebiyat camiamıza kök saldığının farkında değildim. Bunu dillendirdikçe de düşman kazandım. Kendileri de bedel ödemiş, cezaevine girip çıkmış insanlardan bir dayanışma bekliyorsunuz. Bir bakıma cezaevine girmem durupta bir düşünmelerine yol açtı. Cezaevi sürecinde de aslında epeyce destek gördüm. Onun içinde insanlara çok teşekkür borçluyum. Edebiyat camiasından olsun, HDP'den olsun.. Benim bile ummadığım bir dayanışma ağı kuruldu. Çıkmamda büyük etkisi oldu. Yoksa ben de uzun süre içeride kalacaktım herhalde. Orada Türkiye bir şeyi hesap etmedi. Türkiye'de başarılarım duyulmamıştı. Ama ben o zaman 9 dile çevrilmiştim ve Fransa'da epeyce okurum vardı. Fransa, İsveç ve Norveç'te okurlarım vardı ve tanınıyordum. Dünyadan böyle bir tepki geleceğini Türkiye hiç hesap etmedi. "Bu kadını kimse umursamaz" diye düşünüyorlardı. Ellerinde patladı bu.. Polonya'da, Japonya'da bile gösteriler oldu. Ben de şaşırdım. Belki de ilklerden olduğum için birdenbire bir dayanışma ağı oluştu. Şimdi Türkiye'de de maalesef alışıldı. Herkes alındı, herkesin başı dertte.. O kapı bir aralandı Necmiye Alpay'la biz çıkıverdik, yoksa halen içeride olabilirim. 

TÜRKİYE İLE ALMANYA ARASI BİR PAZARLIK OLDUĞU ÇOK AÇIK

Ufuk Evla Bostan -  Cezaevinden çıktıktan sonra Almanya'ya geldiniz. Hangi statüyle geldiniz. hangi kurum, kuruluş kişilerden destek aldınız?

Aslı Erdoğan - 9 ay sonra geldim. Yurt dışına çıkış yasağım vardı, pasaportumu alabildiğimde. Çok apar topa çıktım Türkiye'den. Bu adımları aslında düşünmedim. O kadar hızlı gelişti ki, pasaportumu aldıktan bir hafta sonra çıktım. Almanya'ya geldiğimde bana "Sen dönemezsin artık" diye söylediler. Az çok kestirebiliyordum ama bir dönerim her şeyi yoluna koyarım, tekrar gelirim şeklindeydi benim planım. Ödül töreni için gelmiştim. 3 takım resmi bir elbiseyle, ikinci bir pantolonum yoktu. Yazılarım İstanbul'da kaldı. "Hayır dönemezsin". Türkiye ile Almanya arası bir pazarlık olduğu çok açık. Gitsin ve bir daha gelmesin.. Bursu icon diye bir kuruluş verdi bana. Başı dertte olan yazarlara bir şehirler ağı kuruyor. İlk iki yılım çok iyi geçti aslında Frankfurt'ta. Baya bir koşullarım rahattı. Fransa'ya geçecektim, sağlık sorunlarım çıkınca olmadı. PEN (Uluslararası Yazarlar Birliği) Almanya'dan burs aldım. Koşullarım kötüye gitmeye başladı.  2 yıllık 3'er yıllık geçici oturumlar alıyorum, halen bursiyer statüsündeyim. Almanya'da böyle oturumlarla yaşamak çok zor. Ev tutmak, sigorta her şey problem. Burs bitti ve PEN beni kapının önüne koydu. Sağlığımı da kaybettiğim için gündelik hayatın zorlukları çok baskın çıktı. Bu sorunları toparlayacak bir enerji de kalmadı. 

CEZAEVİNDEN SONRA ANİ VE ENDER BİR HASTALIK

Ufuk Evla Bostan -  Sağlık sorunlarından bahsedelim mi? Bu alanda bir yardıma ihtiyaç var.

Aslı Erdoğan - Cezaevinden çıktığımdan beri sağlığım hiç düzelmedi. Bunun bir etkisi olduğunu düşünüyorum. 2019'da Frankfurt'tan Berlin'e geçmek üzereyken bağırsağım tıkandı. Kısa bir süre sonra bağırsak hareketlerim durdu. Berlin'e bir türlü gidemedim, o da bir şans oldu burada çok iyi bir doktor buldum. Bende yeni bir teknoloji denedi. Bağırsağıma kalp piline benzeyen piller takıldı, geçici bir çözüm. Berlin'e yerleşmemle 3 kere koronavirüs teşhisiyle hastaneye kaldırıldım. Meğer benim otoimmün hastalığım varmış. Nadir bir hastalık. Ve maalesef iç organların hasarına ve ölüme yol açan bir hastalık. Alman doktorlar son evredesin dediler. Hastalık stabilize oldu. Herkesin beni uyardığı süreç başladı gibi. Aradan 3 yıl geçmeden önce beyin kanaması geçirdim tekrar. Sonra bağırsağım yine tıkandı. Anlamadık, meğer düğüm attık. Frankfurt'a gelene kadar bir ay geçti. Bu bir ayın maaliyeti ağır oldu, bağırsağımdan bir metre alındı. İçerdeki manzara da çok iyi değil. Çok ağır ve ağrılı bir ameliyat geçirdim. Hayatım hastane oldu. O kadar az bilinen, ender bir hastalık ki.. Nedense beni bulmuş. Cezaevinden sonra başlaması bile soru işaretleri uyandırdı. Komplo teorisi kurmak istemiyorum ama birdenbire bu kadar ani bir hastalık.. Alman doktorlar, "Aynı hastalıktan başka hastalarımız da var. Akciğerleri gidiyor, hiçbir şey yapamıyoruz. Sizde bağırsak gidiyor, yaşayacaksınız şanslısınız." diyorlar. Ben kendimi şanslı hissedemiyorum. Ağır bir hastalığım var olabilecek en yumuşak şekliyle seyretti. O bile benim gücümü aştı.

"HASTANE KAPISINDA ÖLMEKTEN KORKMAYA BAŞLADIM"

Ufuk Evla Bostan -  Ağır hastalar için eşlik eden bir sosyal hizmet yardımı var. Sigortanız bursunuzla birlikte bitecek. Bu konuda beklentiniz nedir?

Aslı Erdoğan - Buradaki minimal sağlık sigortası hizmetinden benim durumumdaki birinin yararlanması lazım. 22 dile çevrilmiş bir yazarım, sanatçılar sigortasına başvurdum henüz yanıt bile gelmedi. Biraz aşırıya kaçtı bu durum. Pen beni çıkarınca güzel bir sağlık sigortamı kaybettim. Kimsenin tahmin etmediği kadar kötüleşti işler. Aniden gelişen etkileri olan bir hastalık. Bir gün çok sağlamım ertesi gün hastaneye yatırılıp 3 hafta çıkamıyorum. Bir hastane kapısında ölmekten korkmaya başladım açıkçası. Onlara derdimi anlatamamaktan. "Ünlü bir yazarım ben" diye derdimizi anlatıyor, her defasında skandalın eşiğinden tanıdık doktorlar sayesinde dönüyoruz. 

KENDİ DİLİNDEN BİLE SÜRGÜN EDİLMİŞ OLDUM

Ufuk Evla Bostan -  Dünya literatürüne giren kitaplarınız var, edebiyat dünyasında Franz Kafka ile kıyaslanan bir yazar oldunuz. Bu Türk edebiyatı için çok büyük bir onur. Kitap yazmaya enerjiniz kaldı mı? Anladığımız kadarıyla gündeminiz hep sağlık olacak.

Aslı Erdoğan - Cezaevinden çok sürgün belki de. Her koşulda ben yazarım diyordum ama sonunda sesimi kestiler. Yenildiğim zamanı bilirim. Cezaevinde belli bir kırılma başlıyor. Türkçe benim hep evimdi. Türkiye'de hiç evimde hissetmedim ama o dilde varoluyordum. İlk kırılma cezaevinde başladı. Cezaevinde Türkçe mahkeme evraklarıyla, belgelerle, emirler yağdırılarak zulmün diline dönüştü. Sürgün çok daha büyük bir kırılma, yaşamayan bilemez. Kendi dilinden bile sürgün edilmiş oldum. Kendi kütüphanemden uzağım. 20 yılda yazdığım her şey İstanbul'da kaldı. Burada yeniden onları kurmak neredeyse imkânsız. Türkçe'yi de unutuyorum. Onu da kaybettim daha çok İngilizce konuşuyorum, okuyorum. Bir tür suskunluk dönemine girdim. Son 3 yılda on bir kez hastanede yattım, halim kalmadı. Yazılarımın toplamı; Artık Sessizlik Bile Senin Değil. Gene ona dava açıldı. A diyorsun dava yiyorsun, b diyorsun hapse giriyorsun. Cezaevinden çıktıktan sonra zorluk başlıyor. İçerideyken destek veren bir dayanışma oluyor. Çıkıp birkaç ay geçince bomboş buluyorsun. Azıcık kendimi kullanılmış ta hissediyorum. Bu eleştirim Türkiye'den çok Fransa'ya. Ben cezaevindeyken Fransa'da kitabım 70 bin sattı, ödüller yağdı. İki yıl sonra "E tamam" modam geçti. Benden para kazanan kişiler, kurumlar da vardı gidiverdiler. Bu da insanı incitiyor tabi. Bir köşeye atılıvermek, sen hayatında hiçbir sorunu çözememişken.. Fransa eski kültür bakanı benim yayıncımdı. Parmağının ucuyla bana oturum alabilirdi.. Herkes sanıyor ki benim hayatım çok kolay. Yurtdışındayken resmi kurumların desteği olmadan burada kalmam imkânsız. Onursal doktoradan tutun Simone-de-Beauvoir ödülüne.. Onur madalyası, şövalyelik nişanım var. Ama bana bir oturum izni verin önce. Çok ironik bir durum bu; şövalye nişanı olan biri oturum alamıyor, geçici oturum statüsüne kalmış olması.. Kimsenin de aklının ucundan geçmiyor. Çokta şikayet edemiyorun, benden zor durumda pek çok insan var. Almanya entellektüelleri kabul etti, çok büyük bir adım attı. Ama gerçekten burada isteniyor muyuz emin değilim. En azından aldı bizi.. Sesimizin de ustalıkla kısıldığını düşünüyorum. Türkiye'deki gibi vurmayla kırmayla cezaevine atmakla değil. Orada daha duyulurdu sesim. Burada bir şekilde sisteme uyum sağladık. Şimdi istediğim her lafı ediyorum ama kimse duymuyor. Yıldızlara konuşuyorum sanki. Ustaca yola getirildik.

GÜNDEM UKRAYNA

Ufuk Evla Bostan -  Berlin'de sizin gibi sürgün olan gazeteciler, akademisyenler vardı. Orası nasıl?

Aslı Erdoğan - Orda da büyük bir ekibiz. Herkes dayanışma ruhunu sürdürmeye çalışıyor. Bir yandan da sağ kalma mücadelesi veriyoruz. 2016-17'deki havada yok tabi. Şu anda Ukrayna gündemde. Türkiye'de olup bitenlere ilgi hakikaten azalıyor. Seçim dönemi bir kıpırtı oldu ama yine unutulacak tabi.

KENDİMİ KENARA ATILMIŞ HİSSEDİYORUM

Ufuk Evla Bostan -  Unutulduğunuzu düşünüyor musunuz? Türk kamuoyu ya da uluslararası kamuoyu tarafından..

Aslı Erdoğan - Fransa'da yaşayan bir arkadaşım var, o bana göre çok daha sert cümleler kuruyor. Diyor ki; Senin ışığından herkes yararlandı, sonra unuttular seni, bir kenara attılar. Hayat genişliyor, o ışıkta çokta kalmak istemedim. Cezaevinden çıkmış yazarı oynamayı reddettim. Bir ölçüde de kırıldım. Ufak tefek şeylerle hayatım yola girebilirken Fransa bazında bu yapılmadı. Benim de payım olmalı. Bir ölçüde kenara itilmiş hissediyorum kendimi. 

BUGÜNE KADAR ALDIĞI ÖDÜLLER

Kullandığı dil ve üslubu sebebiyle edebiyat dünyası tarafından Kafka ile kıyaslanan yazarın aldığı her ödül bir öncekinden değerli ve önemli. Aslı Erdoğan, İsveç Pen tarafından sürgünde, tehdit altında ya da cezaevinde bulunan yazar ve gazetecilere verilen Tucholsky Ödülü'ne layık görüldü, tahliye olduktan sonra Avusturya'daki Bruno Kreisky İnsan Hakları Vakfı'nın Bruno Kreisky İnsan Hakları Ödülü''nu, merkezi Amsterdam'da bulunan Avrupa Kültür Vakfı'nın Princess Margriet Kültür Ödülü'nü, Alman An Stifter Vakfı`nın Stuttgart Barış Ödülü'nü, Theodor Heuss Vakfı'ndan Theodor Heuss Madalyası'nı, Alman Kitap Basım ve Yayıncıları Derneği ile Osnabruck Belediyesi'nin Erich-Maria-Remarque Barış Ödülünü, Leipzig Medya Özgürlüğü Ödülü'nü, Alman ünlü feminist kadın dergisi Emma'nın Simone-de-Beauvoir Kadın Hakları Ödülü'nü aldı.

2018'de Fransa'da Chevalier des Arts et des Lettres madalyasına, 2019'da daha önce de aday gösterildiği Václav Havel Kütüphane Vakfı'nın 2019 Risk Altındaki Cesur Yazara Huzuru Bozma Ödülü layık görüldü. 2020'de ise Frankofon Kadın Yazarlar Parlamentosu, kendisine onur üyeliği verdi.Yakın zamanda ise kullandığı edebi dil ve kitaplarının zengin ve farklı içeriği ile Amerika, İtalya ve Norveç`ten bir dizi edebiyat ödülünü hanesine yazdırmayı başardı.