Gerçekte her insanın bir politikası var. „Bana ne, ben gemimi yüzdürmeye, kesemi doldurmaya çalışırım“ diyen insanın da politikası var.
Apolitik insan yoktur!
Herhangi bir partiye, örgüte girmeyen, ama işine geldiği gibi, çıkarlarına uygun davranan insan var. Bu da bir politikadır.
Bu insanların sayısı Türkiye’de oldukça fazla.
„Tarafsızım“ demek de politik bir duruştur.
„Kim iyi yapıyorsa onu desteklerim“ demek de öyle.
Genel olarak denilir ki; „Demokrasilerde cumhurbaşkanları tarafsız olmakla yükümlüdürler. Particilik yapamazlar!“
Cumhurbaşkanı olan insanın da beyninde elbette bir politik duruş vardır. Ondan istenilen „Partizanlık“ değil, haklıyı savunması, yanlışa karşı çıkmasıdır.
Bu her zaman yaşama geçebilir mi?
İnsanına, o insanın karakterine göre değişir.
Cumhurbaşkanı olunca „Ben artık her kesimin hakkını gözetmekle yükümlüyüm“ diyebilmek öyle pek kolay değildir. Çünkü yeniden ve yeniden seçilmek, seçildiği yere kazık çakmak ister insan.
Oysa cumhurbaşkanlığı bir ülkenin en yüksek makamıdır. Oradan daha yükseği yoktur. Bir kez oraya oturabilmek yetebilmelidir bir insana. Orada görevlerini tam yapabilmişse bir daha seçilmemesi üzmemelidir onu.
Ama insan hırsıyla, tamahıyla, gözü açlığıyla tanınır.
Daha fazlasını ister her zaman. O nedenle Türkiye gibi ülkelerde parti, örgüt yöneticileri öyle kolayına kimseye teslim etmezler makamlarını.
Bakın cumcum Abdullah Gül önümüzdeki cumhurbaşkanlığı seçimi için ne demiş:
Bir gazeteci sormuş: "Başbakan’la görüştünüz değil mi?"
Abdullah Gül demişki:
“Tabii ki. Diğer arkadaşlarımla da.
Ben dışarıdan bağımsız bir siyasetçi olarak cumhurbaşkanlığına gelmedim. Tabii ki konuşacak arkadaşlarım var.”
DİKKAT:
"Ben dışarıdan bağımsız bir siyasetçi olarak cumhurbaşkanlığına gelmedim."
Demek ki neymiş?
"Sana bu, bana da şu" pazarlığı
"Sen başbakan ol, ben cumhurbaşkanı."
"Şimdi sıra bende, sen başbakan ben cumhurbaşkanı, o da yetmez İSLAMİ BAŞKAN!"
Kim karar verecekmiş buna?
Diktatör ile onun arkadaşı.
"İleri demokrasi"nizi sevsinler sizin.
Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığı döneminde kaç anti-demokratik yasayı onayladığını anımsıyor musunuz?
Bu yasaları meclisten kim geçirmişti?
Abdullah Gül’ün arkadaşları!
17 Aralık 2013’ten başlayarak piyasaya yadsınamayacak belgeleriyle serilen yolsuzluk, rüşvet, talan olaylarıyla ilgili ne diyor Abdullah Gül:
„Bunlar VARSA elbette hesabı sorulmalıdır!“
Varsa!
Abdullah Gül piyasaya dökülen belgelerin „Var“ olduklarına inanmıyor. Çünkü buna inanmak aynı zamanda kendini cumhurbaşkanı seçenlere inanmamak anlamını taşıyor. Öyle bir davranış gösterse bir daha cumhurbaşkanı veya başbakan olması hava!
Türkiye yasalarına göre „Cumhurbaşkanını halk seçer!“
Yerel seçimlerin sonuçlarına bakılınca şimdiki diktatörün cumhurbaşkanı seçilmesinin önünde hiç bir engel yoktur.
Abdullah Gül karakterli bir insan olsa bir kez en yüksek makama çıktıktan sonra onun altı olan „Başbakanlığı“ kabul etmez, evine çekilir, otururdu.
Ama yıllar önce yapılmıştı o anlaşma.
Tayyip başbakan, Abdullah cumhurbaşkanı.
Kısa bir süre sonra da Tayyip cumhur, Abdullah baş!
Pekiii, bu devrana dur diyebilecek kimse yok mu o ülkede?
Var elbet. Var da o „Kimseler“ son kazığı yemeyi, o son kazığın yaratacağı acının kendilerini uyandırmasını bekliyorlar.