On yedi yıldır kesintisiz muhabirlik yapan Hamburlu gazeteci Mehmet Zahit Ekinci ile gazeteciliği, Kürt haberciliğini, göçmen basınını konuştuk. Mehmet Zahit Ekinci Almanya’da çıkan “Yeni Özgür Politika” gazetesi için Hamburg’da haber muhabirliği yapıyor.
- Sayın Ekinci nasıl başladı gazetecilik maceranız, bu konuda neler söyleyebilirsiniz? Bunun yanı sıra acaba kaç yıl oldu? Sonra habercilik bilinçli bir tercih miydi, yoksa tesadüfler sonucu mu bulaştınız? Sonrasında neden bir daha bırakmadınız?
- On yedi yıldır aralıksız muhabirlik yapıyorum. 2001 yılından beri Hamburg ve çevresini kapsayan alanda habercilik yapıyorum. Türkiye’de dağıtımcılık ve matbaacılık konularında tecrübelerim vardı. 1991 yılında o dönemde “Yeni Ülke” gazetesi çıkıyordu. Bu gazetenin dağıtımcılığını yapıyordum. 1992 yılında Diyarbakır - Silvan’da dağıtımcılık yaparken Hizbullahçıların silahlı saldırısına uğradım. Saldırganları tanıyordum. Kürt, sol, devrimci bir kimliğe sahip olmam böylesi bir saldırıya uğramam için yeterli sebepti. Tabi bunların yanına gazeteci kimliğimi de eklemek gerekir. Bu saldırıdan ağır yaralı olarak kurtuldum. Ben bu saldırıdan ağır yaralı kurtulmuşken hastanede bir hemşire aracılığıyla zehirli bir iğneyle düpedüz suikaste uğradım. Onu da atlattıktan sonra İstanbul’a gelmek zorunda kaldım.
İstanbul’da o dönemde “Özgür Gündem” gazeteci çıkıyordu. Burada matbaada çalıştım. Bu gazetede ağır baskı ve yasaklar altındaydı. Okunması, basılması, dağıtılması engelleniyordu. Daha sonra kapatıldı “Özgür Ülke” adıyla çıkmaya başladı. 1994 yılında mesai arkadaşlarımla gazeteyi biz terkettikten on beş dakika sonra gazete bombalandı. Bir arkadaşımızı yitirdik bu saldırıda. İlerleyen yıllarda hakkımda siyası soruşturmalar ve davalar başladı. 12 yıllık ceza aldım gazeteci ve siyasi kimliğimden dolayı. 1990’ların sonunda Türkiye’yi terk etmek zorunda kaldım.
Bu anlamda gazetecilik tercihimin bilinçli bir seçim olduğunu söylemeliyim. Küçük yaşlardan beri okumak, yazmak, öğrenmek, incelemek, araştırmak doğal insani özelliklerimdi. Yani gazeteciliğin doğasında zaten var olan ve bununla uyuşan özellikler beni habercilikle buluşturdu. Onca yıl geçmiş olmasına rağmen ben hâlâ bugün bile o heyecanı ve coşkuyu duyar yaşarım. Sözler, anlatılanlar, laflarla dile getirilenler kayboluyor, yok oluyor. Ama yazılanlar geride kalıyor, düşülen kayıtlar kaybolmuyor. On yedi yıldır kesintisiz haber yapıyorum. Bırakmama imkân yok, artık bu işin tiryakisi oldum. Haber yapmadan duramam. Ayrıca bunun toplumsal bir sorumluluk olduğunu söylemem gereksiz.
- Onca yıldır gazetecilik yapıyorsunuz, haber yazıyorsunuz, muhabirsiniz, yüzlerce haberiniz bugüne kadar yayınlandı. Bu mesleği icra ederken karşılaştığınız en ilginç veya sıradışı olay neydi? Örneğin en komik veya üzüntü verici veya sevindirici denilebilecek yaptığınız haber hangisiydi?
- Gerek üzücü, gerek komik nice olaylar yaşadım. Ama bir tanesine değinmeliyim. Birinde bir mahkemedeydim. Adli bir vaka ile ilgili bir haber yapacağım. Üç kişi bir kişiye saldırmış. Saldırıya uğrayan davacı iki kişinin eşkalini verdi. Ben de mahkeme salonundayım. Davacı şahıs kendisine saldıran üçüncü kişi olarak beni göstermesin mi? Hemen polisler geldi müdahale ettiler. Beni oracıkta gözaltına aldılar. Hakkımda dava açıldı. Düpedüz hedef gösterildim, iftiraya ve hakarete uğradım. İşin yoksa uğraş dur. Sonrasında iftira olduğu anlaşıldı ve beraat ettim. Ben haber yapmaya gitmiştim düpedüz sanık yapılmaya çalışıldım. Her türlü korkutma, yıldırma, gözdağı vermelere, kuru gürültülere papuç bırakmadım. Ben doğru bildiğim yolda devam ediyorum. İlk günkü kadar kararlı ve inançlıyım. Görevimi sorumluluk ve tutkuyla yerine getirmenin kıvancını yaşıyorum. Bu konuda tavizsiz olarak işimin, görevimin başındayım diyebilirim.
Bir ara gazetemiz yasaklanıp kapatıldı. O zaman çok üzülmüştüm. Frankfurt’ta basın kartlarımızı atarak bir oturma eylemiyle bu baskıcı uygulmayı protesto etmiştik. Avrupa’nın göbeğinde, demokrasinin beşiğinde haber yapmamız yasaklandı, engellendi. Çok üzücüydü. Ama şöyle geriye dönüp bir baktığımızda o yasakçılardan, o yasakçı zihniyetçilerden geriye kim kaldı? Bizler hâlâ görevlerimizin başındayız. Gerçeğin üzerini kapatmaya kimsenin gücü yetmez. Nice arkadaşımız bu yolda nice bedeller ödediler. Hayatlarını verdiler, son nefeslerine kadar mesleklerine sadık kaldılar. Bu mücadelenin hemen her alanında çok ağır bedeller ödendi. Bizler de kendi payımıza düşeni kadarıyla ödedik, ödüyoruz. Bundan hiç çekinmedik. Hiçbir zaman maddi çıkarların peşinden koşmadık. Bu uğraşıya da bu mesleğe de gönül verdik, sevdik. Bugün de devam ediyorum bildiğiniz gibi.
- Her ne kadar bir Kürt gazetecisi olsanız da aynı zamanda göçmen gazeteciliği de yapıyorsunuz. Siz burada yaşıyorsunuz, gazete bu ülkede çıkıyor, okunuyor. Kabul edilse de edilmese de göçmen medyasına dahil sayılıyorsunuz. Göçmen gazeteciliğini siz kendi pencerenizden nasıl görüyorsunuz? Göçmen gazeteciliğinin genel kalitesi hakkında neler söyleyebilirsiniz? Siz bu türden gazeteciliği nasıl görüyorsunuz?
- Bazılarından uzak duruyorum, yanlarına yaklaşılmayacak kadar yandaşlar. Avrupa Postası gibi olanını yakınen ve ilgiyle takip ediyorum. Arada bir haber veya fotoğraf değiş tokuşumuz da oluyor. Diğerlerinin öyle ciddiye alınacak muhalif bir kimlikleri yok. Bizi çok iyi bildiklerinden uzak dururlar, yaklaşmazlar, mesleki anlamda da bir ilişki geliştirmek istemezler. Dahsı yokmuşuz gibi davranırlar. Ben ne kadar olağan bir diyalog geliştirmek istediysem de daima mesafeli, uzak ve soğuk durdular. Sessiz bir taraftarlık olduğu ortada. İktidarın çıkarları doğrultusunda, konsolosluğa yaranmak için, hoşlarına gitmek için habercilik yapmak gibi garip bir anlayışları var. Anlayıp kabullenmek mümkün değil. Oysa gazetecilik dünyanın en saygın mesleklerinden biridir. Bunlar mesleği de ayaklar altına alıyorlar. Hiç arkadaş, akraba, aile veya komşuluk ilişkisiyle, ahbap çavuşlukla, tanıdıkların haberini yapayım, hoşuma gitmeyenlerden uzak durayım diye bir habercilik anlayışı olabilir mi? Yazık.
Genel hatlarıyla gazeteciliğin kendi mevcut standartlarını ve kalitesini de gerçekleştirmeye yanaşmıyorlar. Neymiş reklammış, üç beş kuruşluk maddi bir destekmiş. Küçük çıkarlar peşinden koşan sakat bir anlayış var. Oldukça küçük ve sığ bir anlayış. 5N1K yokmuş gibi yazıyorlar, bu kural yokmuş gibi haber yapıyorlar. Haberin haber değeri var mı, yok mu bakan yok. Mesleği kafa kol ilişkilerine kurban ediyorlar, garip olanı bunu kimse görmüyor bilmiyor sanıyorlar. Oysa yazılanlar hep kalıyor, arşivlere giriyor. Kıvanç da, gurur da, utanç da, dakavukluk, şakşakçılık da.
Benim kişisel gözlemim bunların geleneksel habercilik anlayışı memleketteki gazetecilik anlayışıyla aynı. Düz ve kuru bir yandaşlık, futbol hastaları gibi garip bir taraftarlık. Sanki Avrupa’da yaşamıyorlar, Almanya’da değil de Ankara’da, İstanbul’da, taşrada yaşıyorlar. Alternatif basına kendileri gibi düşünüp yazmadıkları için sürekli saldırmaları bu yüzden. Devletin, hükümetlerin genel tutumu neyse, nasılsa bunlar da öyle davranıyorlar. Bir önceki seçimlerde konsolosluğa haber yapmak için gitmiştim. Haber yapmamı engellediler, hemen kimliğimi aldılar. Mehmet Fatih Ak kosolostu o zaman. Emir çok yukarıdan maalesef bir şey yapamayız diye engellediler. Mesleki dayanışmaya dair bir şey görmedim.
Oysa aynı şehirde, ülkede hemen aynı koşullar altında yaşıyoruz. Demokrasinin zenginliklerinden yararlanmak yerine zihinsel fakirliğimizde ısrar ediyoruz. Basını, medyası böyleyse okurunu, o topluluğu varın siz düşünün.
- Yazıya uzak olmayan her gazeteci gibi, bir haberci, bir muhabir olarak da edebiyatla bir uğraşınız var mı? Anılar, öyküler, birikmiş kısa hikayeler gibi? Zira bir anlamda canlı tanık konumundasınız? Nice yaşanmış acıları, trajedileri, dramları duyuyor, işitiyor, kısmen de olsa yazıya döküyorsunuz.
- Kendimce birşeyler karalıyorum. Daha çok anı türünde yazıyorum diyebilirim. Ama daha çok karalamalar diyebilirim. Henüz yayınlanma, kitaplaştırılma olgunluğuna uzaklar. Ama yer yer gazetemizin kültür ve sanat ekinde yayınlananlar da oluyor. Tam bir kitap olacak kadar elimde öyle fazla bir şey şimdilik yok. Ben kendimi bir yazar olarak görmüyorum. Perdeypey daha çok kısa hikâyeler türünde girişimlerim, denemelerim oluyor. Ama okuma konusunda daha verimliyim. Hergün düzenli okuyorum. Okumadan duran biri değilim. Sürekli öğrenmek isteyeni araştıran, inceleyen bir insanım. İnsan bilmeden, zihinsel bir zenginliğe ulaşmadan istese de zaten yazamaz diye düşünüyorum.
- Gazeteci olmak isteyenlere, geçmiş tecrübelerinize bakarak ne gibi tavsiyelerde bulunmak isterdiniz? Ardınızdan gelecek yeni nesillere, bu konuya ilgi gösteren gençlere ne gibi tavsiyelerde bulunmak isterdiniz? Neleri yapmalılar, neleri yapmamalılar?
- Hepsinden önce bu iş kesinlikle bir gönüllülük işi. Benim şahsen bu işten para kazanmak gibi bir anlayışım olmadı. Toplumsal olaylara, siyasal konulara ilgi göstermek, kendini, halkını tanımak istemek şart. Oldukça zor olsa da onurlu ve saygın bir meslektir gazetecilik. Benim gözlemlediğim gençler öyle pek zorluklara gelemiyorlar. Daima hazır olmak, sürekli haber peşinde koşmak, buna gönüllü olarak bilerek isteyerek ve severek zaman ayırmak herkesin harcı değil.
Bir de eksik ve yanlış bir anlayışa değinmek istiyorum. Birkaç kare fotoğraf çekmek, kamera ile görüntü almakla gazetecilik yapılabilir sanılıyor. Oysa bu uğraşı entelektüel birikim gerektirir, olaylar ve olgular arasındaki karmaşık ilişkileri iyi görüp anlamak, gerekirse yorumlamak gerekli. Ama haberde objektif olmak zorundasınız. Yani belli bir düşünsel donanım şart diye düşünüyorum. Merak, şüphecilik, araştırıp incelemek, öğrenmek istemek, gelişmeye açık olmak gerekir. Sonra temiz, dürüst ve samimi olmalı. Benim gibi ağır sırt çantasını sırtınızdan indirmeyeceksiniz. Bel ağrısından doktora gitmiştim birinde. Doktor çantamı kaldırmak isteyince nasıl da şaşırmıştı. Bunca ağırlığı taşıyınca bu ağrılar kaçınılmaz dedi. O yasakladı ama ben bundan da taviz vermedim.
Benim için haber de, habercilik de kutsal bir meslektir. Bu mesleği sevmeyen, canı gönülden benimsemeyenler bu mesleğe gelmemeliler, uzak durmalılar.
- Sizce genel anlamda daha iyi gazetecilik nasıl yapılabilir? Siz gazeteciliği nasıl görüyorsunuz? Hazır bir reçete sizin kendi deneyimlerinize göre nasıl olmalıdır.
- Gerçeğe sadakat ilk sırada geliyor. Sonra abartıdan uzak durulmalı. Hele hele subjektif değerlendirmeler, kişisel yorumlamalardan kaçınılmalı. Görünenler ne ise, gerçek ne ise o yazılmalı, çarpıtmalar, yanlışlar, yalanlar değil. Gazetecilik mesleğine, bu mesleğin genel geçer kurallarına, mesleki ilkelerine sadık kalınmalıdır. Objektif habercilikten zerre kadar sapılmamalıdır. Sonra bu mesleğe gönül vermeden, bu mesleği sevmeden, tutkuyla bağlanmadan gazeteciliğin, haberciliğin gereklerini yerine getiremez insan. Sonuna kadar sevmek, benimsemek, özümsemek ve kabullenmek gerekir. Gerisinin kendiliğinden geleceğini söyleyebilirim.
Sonlarken bir örnek vermem gerekiyor. Bir seferinde biricik oğlum ameliyattaydı. Telefon geldi haber var. Çocuğumu ameliyat masasında bırakıp habere koştum. Eşim bugün bile arada bir yakınıp serzenişte bulunur. Sen haberi ailenden çok seviyorsun diye. Belki çok katı ve aykırı bir örnek ama benim anlayışım bu. Haber yapmak sorumuluğu, sorumluluk bilincinin gerektirdikleri ben de böyle.
- Teşekkür eder çalışmalarınızda başarılar dilerim.
14.08.2018