Hamburglu muhalif grupların sözcü, temsilci veya taraftarları ile yaptığımız 24 Haziran seçimleri ile ilgili söyleşiler dizisi HDK-HDP’lilerle devam ediyor.

Türkiye Devrimci Hareketinin tanınmış devrimcilerinden, hem çevirmenlik, hem gazetecilik ve yazarlık, hem de aktif politika yapan, HDK-HDP’ li ve Sol Parti’li İrfan Cüre ile onun siyaset dünyasını ve önümüzdeki seçimleri konuştuk.

Serbest gazeteci-yazar ve çevirmen İrfan Cüre kaç yıldır gazetecilik yapıyor, ne zamandır politikayla uğraşıyor? Ayrıca kitap çevirileriniz hakkında da bilgi verir misiniz?

Tam olarak anlatabilmem için biraz bu uğraşılarımın önceline gitmem gerekiyor. 1969 yılından beri aktif politikayla uğraşıyorum. Gazetecilik en başından planladığım bir seçenek değildi. 1965-1971 yılları arasında Ankara’da DEV-GENÇ içerisinde aktiftim. Dev-Genç’in ODTÜ şubesi olan Sosyalist Fikir Kulübü yönetim kurulu üyesiydim. O zamanlar Ertuğrul Kürkçü başkanımızdı. THKP-C’ye ilgi duyuyordum. 12 Mart 1971 öncesinde Siyasal Bilgiler fakültesi, Hacettepe Üniversitesi ve ODTÜ polis ve jandarma tarafından kuşatıldı. 9 saatlik çatışmalar yaşandı. Bu olaylarda gözaltına alındım. Kazayla beni bıraktılar, sonra bu anlaşılınca aranmaya başlandım. Bir hafta sonra da ordu 12 Mart muhtırası verdi ve Demirel hükümetini devirdi, yerine kukla bir hükümet kurdurdular. O zamanlar daha sempatizan düzeyindeydim. Karadeniz Bölgesi’nde 1972’ye kadar illegal koşullarda yaşamaya başladım. Denizlerin idamından üç gün sonra da yakalandım. Ankara Emniyet Müdürlüğü’nde işkenceler gördüm, akabinde Mamak Cezaevi’ne atıldım. DEV-GENÇ Davası’ndan beş yıl ceza aldım. Siyasi bir aileden geliyorum, babam öğretmenler sendikasında (TÖS) aktif yöneticilerden biriydi.

1974 yılındaki genel af ile ben de tahliye oldum. Çıktıktan sonra öğrenci gençlik içerisine dönmek yerine profesyonel devrimcilik yapmaya karar vermiştim. 1976’da daha sonra adı TKKKÖ – Türkiye Kuzey Kürdistan Kurtuluş Örgütü olacak olan KURTULUŞ’un kuruluşunda yer aldım. 12 Eylül askeri diktatörlüğü öncesi ve sırasında 1985 yılına kadar legal ve illegal siyasi faaliyetlerde bulundum. 30 Mart 1985’de yakalandığımda üç kişilik merkez komitesinin bir üyesiydim. Selimiye ve Metris cezaevinde yattım. 20 yıl ceza aldım. 1988’de ara tahliyeyle bırakılmıştım. Cezam kesinleşince teslim olmak yerine buraya geldim.

Gazeteciliğe hemen geliyorum buradan, tahliyeden sonra Türkiye’de yayınlanan Yeni Öncü, İşçinin Dünyası yayınlarında yayın kurulunda yer aldım. Basın-yayın ile, gazetecilik ile daha bir yakınlaştım. Çevirmenliğe de bu dönemde başladım. İletişim Yayınları’na, Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi’ne, Ana Britannica’ya çeviriler yaptım. 1989’da buraya geldiğim dönemde ve sonrasında kendime yakın gördüğüm hareketlere, siyasi çevrelere çeviriler yapıp, yazılar yazdım, söyleşiler hazırladım ve köşe yazarlığı yaptım. Ülkede Gündem, Özgür Bakış, Özgür Gündem gibi dergi ve gazetelerde yazılarım yayınlandı. Çevirilerim: Michael Löwy’nin Latin Amerika Marksizmi ve  Marksizm ve Din / Kurtuluş Teolojisi Meydan Okuyor  (Belge Yayınları) kitapları ile Göran Therborn’un İktidarın İdeolojisi İdeolojinin İktidarı (İletişim ve Dipnot yayınları), Erich Honecker’in Moabit Hapishanesi Notları (Yazın Yayınları), kolektif olarak çevrilen Marksizm Sözlüğü (iletişim). Ayrıca Özgür Bakış Yazıları, Özgür Politika’da Gündem Dışı Yazılar adlı kitaplarım var. Çeviri ve gazetecilik çalışmalarımı hâlâ devam ettiriyorum.

İrfan Cüre 2.JPG

Özgürlük ve Demokrasi Partisi (ÖDP) önderlerinden biri „biz siyasetçi değiliz, biz devrimciyiz“ dedi. Bu konuda siz ne düşünüyorsunuz? Siz bir politikacı mısınız, yoksa bir devrimci mi?

Olur mu öyle şey? Saçmalık. Hem politikacıyım, hem de devrimciyim. Bir devrimci aynı zamanda politikacıdır. Devrimci toplumu değiştirmeye çabalayan insandır. Bu da politikayla olur, devrimci görüşlerin, fikirlerin politika aracılığıyla yayılmasıyla, yaygınlaştırılmasıyla olur. Devrimci bir politikacıyım demek en doğrusu olacaktır.

Emek Partisi Genel Başkanı Selma Gürkan HDP’yi destekleyeceklerini söyledi. Bu anlamda genel olarak solun ortak tavrı da böyle olmak zorunda mı, değil mi? Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

EMEP, HDK içerisinde var olan bir grup ama HDP’nin içerisinde örgütlü değil. Kendi partileri var. Dolayısıyla Kongre’nin bir oluşumu olarak HDP’yi desteklemeleri kaçınılmaz. Sol ve sosyalist birçok oluşum zaten hem Halkların Demokratik Kongresi’nde hem de HDP’nin bileşenidir. EMEP Kongre’nin bir üyesi olduğundan HDP’yi desteklemesinden daha doğal bir şey olamaz.

HDP’ye gelmeden önce başlarken hemen değinmek istediğim bir konu var: Özellikle Kürt milliyetçilerinin HDP hakkında bir Türk projesi olduğu, hatta HDP’yi MİT’in kurduğu yönünde itham ve iddialar var. İşte Türk istihbaratçıların kurduğu bir partiyle Kürtler Türkiye’ye demokrasi gelsin diye enerjilerini çarçur ediyorlar. Kürde ne Türk demokrasisinden, diye bir anlayış söz konusu. Bu konuda siz ne diyorsunuz?

El insaf diyorum. HDK veya HDP bir Türkiye ve bir Kürdistan projesidir. Bu oluşumların destekleyicilerinden, fikir babalarından birisi de Abdullah Öcalan’dır. Eğer böyle bir projeyi devlet kurdurduysa onlara teşekkür etmek lazım gelir. Halkların yararına böylesi veya benzer hiçbir projeyi devlet desteklemez. Aksine saldırır, yok edilmesi ya da etkisiz hale getirilmesi için çabalar durur. Onbinlerce üye, taraftar, sempatizanımızın tutuklanıp zindanlara atılması bile başlı başına bunun ne kadar ayakları havada bir iftira olduğunun kanıtı.

Kürt milliyetçileri Kuzey Kürdistan’da varlar. Ama onların en yakın dostları bakın hep gericiler, AKP’liler, MHP’liler. Bu partilerden Kürt milliyetçilerine ne yarar gelir sormak lazım. En son cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Erdoğan’ı destekleyenlere sormalı, Cizre, Silopi, Şırnak başta olmak üzere Kürdistan’ı bu iktidar bu hükümet tarumar etti, ne diyorsunuz, niye buna karşı sesinizi çıkartmıyorsunuz? Eğer bunlar milliyetçi iseler, önce kendi halkının çıkarlarını savunmaları gerekmez mi? Kendine bağımsız bir devlet istiyorlarsa, neden bu yönde faaliyette bulunmuyorlar da bunları destekliyorlar. Sonra bunlar milyonlarca Kürdün destekledikleri HDP’yi ne yapacaklar?

Geçen yıl Barzani bağımsızlık referandumu yaptı. Halkın bağımsızlık istediği zaten biliniyordu, arkasını getiremedikten sonra tekrardan sormaya gerek yoktu. Arkasından ne geldi hani? Akabinde gelen saldırıları göğüsleyemediler. Daha önce Ezidileri kendileri gibi inanmıyorlar diye dinci faşistlere terk ettikleri gibi, bu kez de kendi ellerindeki yerleri Irak ordusuna terk ettiler.

Ben Kuzey Kürdistan’daki yani TC sınırları içindeki Kürt milliyetçileri ile dindar Kürtleri aynı kefeye koymuyorum. Sonrakiler HDP’nin Kürt halkının gerçek çıkarlarını savunan bir parti olduğunu biliyorlar. Onun evrensel anlayışına kendilerini uzak görebilirler ama bunların çoğu samimi ve dürüst dindarlar. Bunlar halkın gerçek temsilcilerini, kimin kime karşı nasıl mücadele verdiğini bire bir hayatın gerçek tecrübesiyle görüyor, yaşıyor, biliyorlar. Ben bu kesimlerin kendi partilerine sahip çıkacaklarına inanıyorum. Yanlış anlaşılmaya yol açmasını istemem, o nedenle belirteyim: Ben “milliyetçi” derken Kürt hareketi içinde kullanılan “milliyetçi” ve “yurtsever” ayrımını dikkate alarak bu kavramı kullanıyorum.

HDK ve HDP’ye devlet projesi diye iftira edenler ayrıca ‚enerjimizi Türklere demokrasi gelsin diye kullanacağımıza niye Kürdistan’ı kurmak için kullanamayalım‘ diyorlar. Onları buna zorlayan yok. Hem bu kesim Kürdistan’ı kurmak için uğraştı da biz mi engel olduk? Aksine her zaman yanlarında, arkalarında olduk, her türlü desteği sunmaya hazır olduğumuzu beyan ettik. Ben şahsen bir Türkiyeli olarak her türlü desteği vermeye hazırım. Aslolan Kürt halkının demokratik ve ulusal haklarının tanınmasıdır. Onların bu hakkı nasıl kullanacaklarına da kendileri karar verir. İster ayrı devlet kurarlar, isterse başkalarıyla ortak devlet biçimleri içinde yaşarlar.    

HDP’nin ilk yurtdışı örgütlenmesi fikri nasıl ve ne zaman ortaya çıktı? Amaç neydi, buna neden ihtiyaç duyuldu? Bir de yurtdışında HDK (Halkların Demokratik Kongresi) var? Parti ile Kongre ayrı örgütlenmeler mi? Bu konuda sizleri tanımayan okurların da varlığını hesaba katarak biraz bilgi verir misiniz? Ayrıca ek olarak HDP Hamburg’da ilk olarak ne zaman ve nasıl oluştu? Bugüne kadar neler yaptınız? Bundan sonrasına dair hazır bir program var mı? Geçmiş yılların da deneyimlerini göz önünde bulundurduğunuzda Hamburg’daki ana hedefiniz nelerdir?

HDK yani Halkların Demokratik Kongresi çeşitli sosyalist hareketlerin, örgütlerin, sivil toplum kurumlarının, dergi, sendika ve benzeri çevrelerin kurdukları yasal bir oluşumdur. Türkiye çapında 2014’de belediye seçimlerine katılması için HDP’yi kurdu. Yerel seçimlere, Cumhurbaşkanlığı seçimine, Anayasa referandumuna bütün bileşenleriyle HDP çatısı altında katıldı. Bu nedenle HDP daha çok tanınır oldu, HDK geri planda kaldı.

Türkiye’deki örgütlenmenin dışında yurt dışında HDK, Şubat 2017’de kuruldu. Ben aynı zamanda Avrupa Merkez Yönetim Kurulu üyesiyim. Bu resmi tarihten önce tabi HDK birçok bölgede gerçekleşen yerel örgütlenmeler temelinde merkezi olarak kuruldu. Hamburg’da da 2015 seçimlerindeki çalışmaların devamı olarak ortaya çıktı. HDK-Avrupa Brüksel’de I. Kongre ile resmen kurulmuş oldu.

Seçimler yeniden gündeme gelince HDK doğal olarak HDP’yi destekleme kararı aldı. Bu seçimlere ben “baskın seçim” diyorum. Bugün genel olarak bakıldığında Türkiye’nin ekonomik politikasını, Türkiye’nin iç ve dış politikasının tıkandığını görüyoruz. Ekonomi -ne derlerse desinler- derin bir krizin eşiğinde. Halktaki memnuniyetsizliği ve hoşnutsuz gidişatı gördükleri için seçimleri öne aldılar. Halkın öfkesinden tabii ki korkuyorlar. Bu öfkenin her geçen gün daha da arttığını anladılar. Bu yüzden “baskın seçim” diyorum.

2015 seçimlerinden sonra aralıksız olarak HDP’ye karşı bir saldırı politikası güdüldü. Binlerce üyesi, taraftarı, kadrosu gözaltına alındı, tutuklandı, cezaevlerine atıldı. Operasyon yapmadıkları gün yok denilebilir. Geçen hafta İstanbul il örgütünden birçok arkadaşımızı tutukladılar. Partinin önderleri, ileri düzeydeki yöneticileri, milletvekilleri, kadroları, aktif veya pasif faaliyet yürüten nice taraftarları içeride. Buna rağmen HDP eşit olmayan ve olağanüstü hal koşullarında böyle bir seçime yine de hazırdı. Bütün teşkilatları felç edilmiş duruma getirildi. Bu şartlar altında yapılan bir seçim gayrı meşrudur. Biz kazansak bile bu böyledir.   

Hamburg’da üç seçim deneyimimiz ve birçok konuda örgütlenme tecrübelerimiz var. Örgütlenme yerleşmiş, oturmuş vaziyette. Çark düzenli işliyor. Kamuoyuna yönelik faaliyetlerimiz kesintisiz devam etmektedir.

CHP geçmişin malum eli kanlı faşistleriyle, dinci Sivas Katliamı zanlılarıyla bu denli yakınlaşırken HDP’yi yedeğine almaya yanaşmayışını, Kürtleri, ilerici demokratları ve sosyalistleri görmezden gelişine, bu muhalifler yokmuş muamelesi yapmasına ne diyorsunuz?

Geçen referandumda burada bütün muhalifleri bir araya getirmeye çalıştık. CHP bu girişimden geri çekilmişti. Sol bütün yapılar, Aleviler, Kürtler başta olarak muhaliflerin hepsi bu güç birliğinde yer aldılar. Dediğim gibi CHP geri çekildi. İzledikleri politika yeni değil aslında. Kendi tabanıyla uyumlu bir parti değil. Kendileri bilindiği gibi İYİ Parti ve Saadet Partisi ile bir ittifak kurdular. Böylelikle baraj sorununda Saadet Partisi’ni de kurtarmış oldular. Mevcut durumda her iki ittifakın da baraj sorunu yok. HDP’nin %10’luk barajı aşması sorunu var. Bu sorun aslında bir tek barajı aşma sorunu değil. CHP yönetimi 15 Temmuz, Yeni Kapı, Afrin işgali konularında hükümeti destekleyen politikalar izleyip onay verdi. Anayasaya aykırı olmasına rağmen milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasına kabul oyu verdi. Bir tek Muharrem İnce o zamanlar buna doğru tavrı koyarak yanlış dedi. HDP’nin CHP ile ittifak arayışı vardır ama CHP’nin bu konuda bir yaklaşımı yoktur.

Bu seçimlerde HDP iki ittifak dışında kendi güçlerine dayanarak devam ediyor. Birinci turda Erdoğan’ın çoğunluğu kazanıp kazanamaması, HDP’nin barajı aşıp aşmamasına bağlı. HDP’nin baraj sorunu yok denemez. Halka gerçekleri söylemek gerekir. Bu kadar üyesi tutuklu, her gün baskı ve saldırı altında bulunan bir partinin sanki normal koşullardaymış gibi baraj sorunu olmadığını söylemek doğru olmaz. Bence Erdoğan’a gerçekten karşı olanların -adına ne denirse densin (taktik oy vb.)- oylarını HDP’ye vermesi en doğrusu olacaktır. Bu aslında CHP’nin de yararına olur.

HDK Yurtdışı olarak 24 Haziran Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili seçimleriyle ilgili genel resmi tavrınız nedir? Göçmenler sandığa gidip HDP’ye neden oy versinler? Argümanlarınızı birkaç madde halinde nasıl sıralardınız? Göçmenler için bugüne kadar ne yaptınız, sonrasına dair ne gibi planlarınız var? Bu bağlamda soruyu biraz daha derinleştirip HDP’nin göçmenler hakkındaki programatik görüşlerine de değinirseniz sevinirim? Türkiyeli bir parti ile gurbetçiler Hamburg’da neler yapabilirler?

Türkiye’nin acil bir demokratik barışa ihtiyacı var. Kürt sorununun çözümü için dönüp dolaşıp aynı yere geliyoruz. Savaşa ayrılan bütçe ve kaynaklar ekonominin düzelmesi için yeter. Sınıf farklılıkları uç noktalarda. İç sorunlarla yapay gündemler yaratılıyor. Mevcut sorunların çözümü için demokratik bir rejime ihtiyaç var. AKP’nin silahlandırdığı paramiliter güçler var. Bu milislerin dağıtılması lazım. Popülist pragmatist taleplerle bir yerlere varılamaz. O yüzden bizim taleplerimiz temel sorunların çözümüne yönelik temel taleplerdir. Duyarlı, aydın, demokrat, ilerici insanlara, halka bizim çağrımız bu yönde. Gelin birlikte bu illetten kurtulalım.

HDK’nın Avrupa çalışmalarında henüz göçmenlerle ilgili somut progmatik çalışmalar yok. Ama bunlara ilerideki dönem çalışmalarımızda yer alacağını düşünüyorum. Türkiye ve Kürdistan’daki mücadeleyle dayanışma ön planda yer alıyor, göçmenlerin genel sorunları Avrupalı işçi ve emekçilerle dayanışma konularında henüz ilk aşamadayız diyebilirim.

Hamburg’da en çok oyu alan ikinci parti iken neden bu denli az göçmen etkinliğiniz var? Ayrıca kültür ve sanat politikanız var mı, bu konuda ne söylerdiniz?

Epey etkinlik aslında var, yok değil. Bu doğru bir tespit değil. Merkezi bir koordinasyon olmadığı için pek göze batmıyor anladığım kadarıyla. Büyük bir coşkuyla kolları sıvayarak bu işe koyulduk. İlk aşamayı henüz daha geride bırakamadık. Geçmiş siyasi kültürden edinilen alışkanlıklarımız devam ediyor, hep Türkiye ve Kürdistan odaklıyız. Buraya ilişkin politikalar geri planda kalıyor. Bunun hakkı verildiğinde ikisinin beraber yürümemesi zor değil. Avrupa’ya yönelik yapılan bir proje tam gaz devam ederken, Türkiye’de ve Kürdistan’da gündem birden değişince ister istemez ertelenebiliyor, değişken gündem çalışmaları burayı ister istemez olumsuz olarak etkiliyor. Kökende yatan ana sorun budur diyebiliriz.

Buralı gençlere bu konuda büyük görevler düşüyor. Belli bir başarı standardını yakalamak zorundayız. Bazen buraya yönelik ayakları yere basan girişimlerimiz oldu. Buraya yönelik ayakları yere basan sağlam politikalar üretilmek zorunda. Gelinen politik kültür ile buraya uygun politik kültür arasında dağlar kadar farklılıklar var. Lobi faaliyetinin ötesine geçecek kalıcı, demokratik, somut ve pratik siyasi faaliyetlerde bulunmak gerekiyor.

Kongremizde kadınlar ve gençlik meclisleri var. Kültür ve sanat, hatta bir sanatçılar meclisi de olabilir, neden olmasın? Yeter ki birileri çıkıp talep etsin. Hamburg’a gelecek olursak, yine benim de içinde bulunduğum “Interkulturelle Denkfabrik” isimli bir dernek kurduk. Kuruluşunda yer alan arkadaşlarla geçmişte okumalar yaptık, yazarları, şairleri konuk ettik, etkinlikler, okuma akşamları düzenledik. Bu konuda faaliyetlerimizi daha bir üst boyuta getirmek ve kalıcı kılmak için çabalarımız sürüyor. Bir işte başarılı olmak için, ona uygun profesyonelleşme ve süreklilik esastır. Eksiklik bu konuda mevcut. Aynı bu şehirde yaşayan kültür ve sanat insanlarımız gibi, herkes kendi dar çevresinde bir şeyler yapıyor, koordineli dışa dönük bir anlayış maalesef yok. Bu kalıpları kırmak gerekir.

Bu kapsamlı ve detaylı bilgiler için teşekkür ediyorum.

Süleyman Deveci, 07.05.2018

https://devecisueleyman.wordpress.com