Yazar Cerrahoğlu, "Faşizmşiddet’ demektir" başlıklı köşe yazısı ile TBMM'de yaşanan Türkiye gerçekliğine de bir gönderme yaptı.

TBMM, 16 Ağustos Cuma günü muhalefet partilerinin ortak çağrısıyla Hatay Milletvekili Can Atalay'ın vekilliğinin düşürülmesi konusunda Anayasa Mahkemesi'nin verdiği 'yok hükmünde' kararını değerlendirmek için olağanüstü toplanmıştı

AKP'li İzmir Milletvekili Alpay Özalan,TİP İstanbul Milletvekili Ahmet Şık'a kürsüde konuşma yaptığı sırada yumrukla saldırmıştı. Kavgada DEM Parti Milletvekili Gülistan Koçyiğit'in kaşı yarılmış, CHP'li Okan Konuralp de yaralanmıştı.

İşte yazar Cerrahoğlu'nun ilgiyle okunacak o yazısı:

Eski Almanya Başbakanı Merkel'in kitabı bir günde 35 bin adet sattı Eski Almanya Başbakanı Merkel'in kitabı bir günde 35 bin adet sattı

"Faşizmin en kısa tanımı nedir? “Şiddete içkinliği”!

Bu benim değil, İtalya’nın ünlü tarihçisi Alessandro Barbero’nun tanımı. 

“Şiddet, faşizmin fıtratındadır” diyor kısaca Barbero ve ekliyor: 

“Faşizm dahası şiddet kullanmakla övünür. Bundan kıvanç duyar ve iftihar eder. Faşizm siyasi rakiplerini döve döve, öldürerek iktidara gelir. ‘Düzen’ vaadiyle tesis ettiği 'rejimi’ hayata geçirdiğinde de şiddetten vazgeçmez: Çok konuşanlar, er ya da geç içeri alınacağını bilir. Acı olan şudur: Bunlar ülkeyi fiilen tecrübe edildiği üzere perişan etmek için değil, dünya üzerindeki gücünü ve saygınlığını artırmak iddiasıyla yapılmıştır. Çok insan da safiyetle bu hayale inanmış, inandırılmıştır.”

Faşizm neydi, ne oldu tartışması bu yaz aylarında İtalya’da “faşizmle mücadelenin simgesi” Giacomo Matteotti’nin ölümünün 100. yıldönümü dolayısıyla gündeme geldi. 

“Ölüm” derken, katledilmesini kast ediyorum...

Görevdeki -ne anlama geldiği belirsiz- “post/neofaşist” Meloni hükümetine rağmen Matteotti’nin 1924 yazındaki trajik sonu özellikle muhalif platformlarda yaz boyu gündem edildi. 

İtalya’nın yakın tarihinin Gramsci kertesinde önemli bir siyasi şahsiyeti olan Matteotti’den başka yazılarımda da bahsetmiştim. 

Kısaca hatırlatmakta yarar var. 

1920’lerin başında sosyalist parti lideri olan Giacomo Matteotti, 1924 Haziran’ında Mussolini’nin tetikçileri tarafından döverek öldürülüp bir çukura atılıyor. Cesedine tamı tamına 100 yıl önce 16 Ağustos tarihinde ulaşılabiliyor.   

Mussolini’yi, faşizmin bu ilk büyük siyasi cinayetine iten güç neydi ve ne olabilirdi?

‘ARTIK CENAZEMDE KONUŞURSUNUZ!’

Filmi biraz geri saralım. Yıl 1922. 

İtalya Kralı III. Vittorio Emanuele hükümeti kurma görevini Mussolini’ye veriyor. 

Mussolini iktidarda kaldığı ilk iki yılda palazlanıyor ve de koltuğundan -ölene dek- 20 yıl boyunca ayrılmamasını sağlayacak önlemler alıyor. Bu amaçla kendisine yüzde 25 oyla parlamentoda üçte iki çoğunluk sağlayacak yeni bir yasa yapıyor. 

Mussolini’nin “biricik çok partili seçimleri” olan 6 Nisan 1924’te faşistler, ezici çoğunlukla bu sayede meclise hâkim oluyorlar. 

39 yaşındaki muhalif lider Matteotti buna itiraz ediyor. 

Seçimdeki dayatmaları, hileleri, verilen gözdağlarını ifşa ediyor: “Demokratik olmayan seçimlerle, iktidar olmanın demokrasi olamadığını” söylüyor; faşizmin sandıkla da ülkeye çökebileceğinden bahsediyor, parlamentoda unutulmayan, tarihi konuşmasında Mussolini’ye; “Siz ülkeyi geriye, mutlakiyetçiliğe savuruyorsunuz” diyerek sesleniyor: “Halkın özgür iradesi oysaki bizleriz. Şimdi ben bu konuşmayı burada yapıyorum. Siz de arkamdan cenazemde konuşursunuz!”

Bu çarpıcı konuşmadan 10 gün sonra Matteotti, faşist milisler tarafından kaçırılarak katlediliyor.

Sosyalist lider, faşizm badiresinin içyüzünü herkesten önce gördüğü ve ortaya döktüğü, başına gelecekleri bile bile konuşmak cesaretini gösterdiği için günümüzde tarih yazan bir “özgürlük kahramanı” olarak anılıyor.  

TARİHİ YOL AYRIMI 

Matteotti’nin ölümü, faşizmin anavatanı İtalya’da ayrıca bir yol ayrımı ve dönüm noktası olarak görülüyor. 

Parçalanmış görünümdeki muhalefet liderlerinin Matteotti etrafında birleşmeyi kabul etmeleri halinde, tarih hiç kuşkusuz farklı yazılabilirdi. 

Matteotti, bir başına bırakıldığı için yok ediliyor ve Mussolini akabinde silindir gibi ülkenin üzerinden geçiyor. 

Özgürlük arayışındaki tüm yurttaşlar, durumdan vazife çıkarıp susuyor. 

Duçe bir yıl gibi baş döndürücü bir sürede tüm muhalif partileri ve dernekleri silerken, meclisten artık “gri ve sağır salon” ifadesiyle bahsediyor. Kendisini, parlamento önünde sorumsuz kılıyor; basını mutlak kontrol altına alıyor, eğitimcilerden koşulsuz parti sadakati talep ediyor ve gizli polis OVRA’yı kuruyor. 

İtalya’nın mevcut ana muhalefet lideri Elly Schlein’ın sözleriyle tamamlayalım yazıyı: 

“Faşizm, şiddet, suiistimal ve de dayatmadır. Matteotti’nin ardında  bıraktığı biricik mesaj, faşizmin yapısal manada özgürlüklerin inkarı ve de şiddet olmasıdır!”

Matteotti’nin 100 yıl sonra bu canlılıkla gündeme gelmesinin başlıca nedeni, Çizme’de halen görev başında faşist gelenekten gelen bir lider olan Meloni’nin bulunması ve yaz başındaki Avrupa Parlamentosu seçimlerinde görüldüğünce faşist partilerin yağ halkaları gibi orada burada dağılarak çoğalması. 

Ne ki önceki gün burada, bizde, TBMM’de “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” yazısı altındaki kürsüde yaşananları düşündüğünüzde, bu hikâyeden kendi adımıza da pek çok sayıda kıssadan hisse çıkarabilirsiniz..."