Cumhuriyet gazetesi yazarı Barış Pehlivan bugünkü köşesinde, Kılıçdaroğlu’na aktarılan suikast istihbaratını kaleme aldı.

Pehlivan “Kim Öldürülecekti?” başlıklı yazısında CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun SADAT’a düzenlediği baskın ziyaretin arka planında yatan nedeni açıkladı.

Barış Pehlivan, “Üzerinde ısrarla durulması gereken soru şu: CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nu SADAT binasının önüne götüren neydi?” sorusunun yanıtına köşesinde yer verdi. 

İşte o yazı:

Uçaktan indi, tam seçim otobüsüne binerken ateş edildi. Kurşun CHP liderini sıyırdı, hemen arkasındaki İstanbul Belediye Başkanı’nın kardeşini yaraladı. Seçime günler kala Türkiye’de bir siyasi lider öldürülmek istendi.

Bundan tam 45 yıl önce yaşandı bu. Yine bir mayıs ayıydı. CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit 1977 seçimleri öncesi açık bir suikasttan kıl payı kurtuldu. O ki miting meydanlarında “Cumhuriyet Halk Partisi iktidara geldikten sonra bir daha katiller hükümetçe korunmayacak. Kontrgerilladan hesap soracağız” diyordu. 

Aradan 11 yıl geçti. Başbakan Turgut Özal parti kongresi sırasında öldürülmek istendi. Suikastçı Kartal Demirağ kontrgerillanın tetikçisi olduğunu ve nasıl eğitildiğini yıllar sonra itiraf edecekti: 

“Türkiye’nin belirli yerlerinde kamplar vardı. Ama onlar gizliydi. Emekli ordu mensupları eğitiyordu gençleri…” 

İsimleri kapatıp denilene bakarsan, dün gibi bugün. Tetikteki parmağın sahibi değişiyor da silah sahibinin amacı değişmiyor. 

Zor bir yazı bu. Duyduklarımı süzerek, harfleri seçerek yazmalıyım. 

Üzerinde ısrarla durulması gereken soru şu: CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nu SADAT binasının önüne götüren neydi? 

Öyle ya CHP kurmayları bile liderlerini Ankara’ya uğurlayacağını sanıyordu. Birden “Otobüse binip, SADAT’a gidiyoruz” sözünü duydular.  

Biliyorum, Kılıçdaroğlu’na SADAT konusunda dosyalar geliyordu. Ama onu ani şekilde harekete geçiren bir bilgi olmalıydı... Vardı! 

KILIÇDAROĞLU’NA SUİKAST İSTİHBARATI  

Yakın zaman önce güvenlik bürokrasisinden çok üst düzey bir isim Kemal Kılıçdaroğlu’na bilgi aktardı. “Kanundışına çıkacaklar” sözü çıktı ağızdan. Planlananları içine sindiremeyen, “sağcı” diye bilinen yurtsever bir isimdi o bürokrat. 

Sadece seçim güvenliğinin tehlikede olması değildi “kanundışı”. Başta Kılıçdaroğlu olmak üzere siyasilere suikast girişimi bekleniyordu. Uyuyan hücrelerin böylesi bir denemesinin Türkiye’deki olası etkisinin ne olacağı belliydi. Gerilim stratejisi kaosla sonuçlanacak, onun alternatifi de “sert güçlü devlet” olacaktı. Haziran - Kasım 2015 arası buna örnekti. 

Kılıçdaroğlu işte bu istihbaratı alınca harekete geçmeye karar verdi. Kimsenin bilmemesi de bu tehlikenin büyüklüğünün bir parçasıydı. “Ya gideceğimi haber alan birileri orada silah patlatırsa” diye düşündü. Bu nedenle çok az insanı haberdar etti SADAT baskınından. Gitti orada, hem talimat bekleyenlere hem de Cumhurbaşkanı Erdoğan’a seslendi: 

“Siyasi cinayetler, demiştim. Karanlık odaklar var, demiştim. Hangi maşalar kullanılacak bu karanlık işlerde? Kimler hangi hedefler için devreye girecek? Her türlü kaostan SADAT gibi paramiliter danışmanlar sorumlu tutulur. Bil. Öyle heveslere girişme.” 

Aldığı istihbarat karşısındaki tavrı ise şu sözlerde gizliydi: 

“Biz Cumhuriyet Halk Partisiyiz, biz Kuvayı Milliyeciyiz, biz SADAT’çılardan korkacak kişiler değiliz.” 

Kılıçdaroğlu’nun SADAT baskını çok karanlık bir planı önledi gibi görünüyor. Kime sorsan “Alakam yok” diyor. Şimdilik…  

İsimleri kapatıp denilene bakarsan, dün gibi bugün. Tetikteki parmağın sahibi değişiyor da silah sahibinin amacı değişmiyor. 

Zor bir yazı bu. Duyduklarımı süzerek, harfleri seçerek yazmalıyım. 

Üzerinde ısrarla durulması gereken soru şu: CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nu SADAT binasının önüne götüren neydi? 

Öyle ya CHP kurmayları bile liderlerini Ankara’ya uğurlayacağını sanıyordu. Birden “Otobüse binip, SADAT’a gidiyoruz” sözünü duydular.  

Biliyorum, Kılıçdaroğlu’na SADAT konusunda dosyalar geliyordu. Ama onu ani şekilde harekete geçiren bir bilgi olmalıydı... Vardı! 

KILIÇDAROĞLU’NA SUİKAST İSTİHBARATI  

Deniz Feneri’ne usulsüz kredi veren Özetçi'ye ödül gibi atama Deniz Feneri’ne usulsüz kredi veren Özetçi'ye ödül gibi atama

Yakın zaman önce güvenlik bürokrasisinden çok üst düzey bir isim Kemal Kılıçdaroğlu’na bilgi aktardı. “Kanundışına çıkacaklar” sözü çıktı ağızdan. Planlananları içine sindiremeyen, “sağcı” diye bilinen yurtsever bir isimdi o bürokrat. 

Sadece seçim güvenliğinin tehlikede olması değildi “kanundışı”. Başta Kılıçdaroğlu olmak üzere siyasilere suikast girişimi bekleniyordu. Uyuyan hücrelerin böylesi bir denemesinin Türkiye’deki olası etkisinin ne olacağı belliydi. Gerilim stratejisi kaosla sonuçlanacak, onun alternatifi de “sert güçlü devlet” olacaktı. Haziran - Kasım 2015 arası buna örnekti. 

Kılıçdaroğlu işte bu istihbaratı alınca harekete geçmeye karar verdi. Kimsenin bilmemesi de bu tehlikenin büyüklüğünün bir parçasıydı. “Ya gideceğimi haber alan birileri orada silah patlatırsa” diye düşündü. Bu nedenle çok az insanı haberdar etti SADAT baskınından. Gitti orada, hem talimat bekleyenlere hem de Cumhurbaşkanı Erdoğan’a seslendi: 

“Siyasi cinayetler, demiştim. Karanlık odaklar var, demiştim. Hangi maşalar kullanılacak bu karanlık işlerde? Kimler hangi hedefler için devreye girecek? Her türlü kaostan SADAT gibi paramiliter danışmanlar sorumlu tutulur. Bil. Öyle heveslere girişme.” 

Aldığı istihbarat karşısındaki tavrı ise şu sözlerde gizliydi: 

“Biz Cumhuriyet Halk Partisiyiz, biz Kuvayı Milliyeciyiz, biz SADAT’çılardan korkacak kişiler değiliz.” 

Kılıçdaroğlu’nun SADAT baskını çok karanlık bir planı önledi gibi görünüyor. Kime sorsan “Alakam yok” diyor. Şimdilik…