FATİH ÇİMEN-DUİSBURG
Cemal Taş’ın konuşmacı olarak katıldığı, Moderatörlüğünü Yılmaz Kahraman’ın yaptığı panel’de, Depremde yaşamını yitirenlerin anısına bir dakikalık saygı duruşu yapıldı. Yoğun ilginin olduğu toplantıda müzisyen Necati Teyhani Dersim yöresinden Zazaca klamlar seslendirdi.
"Dağların Kayıp Anahtarı" kitabının da yazarı olan Cemal Taş, 800’e yakın kişiyle konuştuğunu, Dersim kültürü ve 1938 Dersim katliamına ilişkin o dönemin tanıklarının anlattıklarını derleyerek büyük bir arşiv oluşturduğunu da belirtti.
Dersim üzerine çalışan herkese arşivim açık diyen Taş, “Bir yüzleşme sağlansın, unutulmasın diye bunları arşivledim" diye konuştu.
’Dersim katliamı ve tarihsel süreci’’ adlı paneli Araştırmacı-Yazar Cemal Taş’ın sunumuyla başladı. 17’nci yüzyılda Dersim adının kullanıldığını belirten Cemal Taş, ’’Dersim'de iz bırakan kavimler vardır. Ancak şimdi biz yakın tarihimize bakacağız. Dersimlilerde Kırmancki bir üst kimliktir. Bu da o coğrafyada yaşayanların kimliğidir. Ocakzedeler ise biz Evladi resülüz derler. Kırmancıye beleke (alaca) derler. Buda çok çeşitliliği, renkliliği ifade eder. Kırmanciye de Su, Ateş, toprak, kutsal olarak bilinen bir yaşam biçimidir. Her ev de bir cemevidir’’ dedi.
Taş, ’’Osmanlı döneminde Beyazıt ile iyi ilişkileri olan Alevilerin, Yavuz’un iktidara gelmesiyle Osmanlı'yla ilişkileri bozulur. Yavuz döneminde yapılan katliamlarla çok sayıda Alevi'nin kırıldığını’’ söyledi.
Dersimin tarihi ismiyle Kırmanciye, doğa Alevi öğretisinin yaşam garantisidir. Bütün canlıların yaşamını garanti altına almıştır. Dersimi islahat proğramları Osmanlı zamanından beri vardır. Karşı kimliklere tahamülsüzlük var.
Çocukluğu boyunca tanık olduklarını, 1938 yılında yaşananlara dair büyüklerin konuştuklarını yıllar sonra anlamlandırdığını belirten Cemal Taş, çalışmalarından elde ettikleri doğrultusunda şunları söyledi:
"Küçüklükte annelerimizin kendi aralarında konuştukları hikâyelerin ne olduğunu yetişkinlikte sorguladık ve bazı şeyleri anlamaya başladık. Kentlere gittiğimizde, 'Bunlar Dersimli. Bunlar isyan etmişlerdi. Bu yüzden de kırıldılar' gibi cümleler duyuyorduk. Bu cümleler üzerinden kendi kendime bazı sorular soruyordum. Hatta bu isyancılıkla övündüğüm bir dönem de olmuştu. 'Biz isyancıyız, boyun eğmeyiz, ötekileştirmeye itiraz ederiz' derdim ama bu tanıklarla görüştükten sonra anladım ki ortada bir isyan yok. Konuşmaya başladığımız yaşlılar 1935 yılında çıkan bir kanundan bahsediyorlar. Bu kanun çıktıktan sonra Dersim'e köprüler, yollar, kışlalar yapılıyor. Bu kışlalarda, bu yollarda Dersimliler çalışıyor. Daha sonrasında bölgede yaşayanların silahları toplanıyor. Bu silahları da devlet adına çalışan bu insanlar topluyor. 1937'ye gelindiğinde aşiret liderleri ya da belli inanç ocaklarının temsilcileri tek tek çağrılıyor ve tutuklanıp yargılanıyor. Elazığ'da yargılananlar yaklaşık 70 kişi. Bunların içinden 7 kişi idam ediliyor. Diğerleri ağır cezalarla cezalandırılıyor ve kimse geri gelmiyor. Bu insanlara ne olduğuna dair hiçbir bilgi yok ortada."
'İSYAN OLSAYDI BU İNSANLAR SİLAHLARINI TESLİM ETMEZDİ'
"1937'de bu insanlar teslim olup idam ediliyor, 1938'de Dersim'de toptan temizlik hareketi yapılıyor. Yaşlılardan şunu öğrendim, madem bu insanlar isyan etmiş, nasıl devletin yaptırdığı köprülerde, askeri kışlalarda çalıştılar ya da silahlarını devlete teslim ettiler? Eğer böyle bir isyan olsaydı bu insanlar silahlarını teslim etmez, yol ve köprü yapmazlardı. Devletin kendi kurumlarında çalışanların söylediklerinden ve bazı belgelerden öğrendik ki devlet Dersim meselesini kurgulamış. Ulus devlet inşasında bu bir proje ve bilinçli olarak uygulanmış. Uluslaşma sürecinde diğer azınlıklara yaptığı ötekileştirme hareketlerinden sadece bir tanesidir bu da. Yaşlıları dinledikten sonra bunu öğrenmiş oldum."