Şenol Kraemer Çetin'in sunuculuğunu yaptığı programa Konsolos Berati Alver, Ticaret Ataşeleri Şevket Ilgaç ve Baybers Erdem, Çalışma Ataşesi Abuzer Çeliker, Din Hizmetleri Ataşe Vekili Sinan Polat, Şair-yazar Süleyman Kayhan, Kerkük Türkmen Derneği Başkanı Remzi Jasim, Trabzonlular Derneği 2. başkanı Cevdet Buyuk, Galatasaraylılar Derneği 2. başkanı Ercan Uzunpınar, El Ele Derneği Onursal Başkanı Özer Meral, Malatyalılar Derneği eski Başkanı Müştak Akgül, Türk Basın Birliği yöneticileri ve Medya mensupları, Urfalılar Derneği Başkanı Mehmet Emin Süzer ve yöneticileri katıldılar.
Aşure Akşamı'na katılmaktan dolayı duyduğu memnuniyeti dile getiren Konsolos Berati Alver, Sivas'ı temsil eden iki derneğin de yine eskiden olduğu gibi ASBİR çatısı altında görmek istediklerini vurguladı. Başkan Yardımcısı Orhan Yazman ise, yeni derneğin Federasyonlaşma yolunda bir adım olduğunu belirtti. Misafir dernek temsilcilerinin kısa konuşmalarını takiben, Ali Şahin bir kaside okudu. Şair Süleyman Kayhan'ın şiiri de büyük alkış topladı.
.jpg)
.jpg)
MUHARREM AYI VE AŞURA HAKKINDA:
"Şehrullahi'l-Muharrem" olarak meşhur olan, yani "Allah'ın ayı Muharrem" olarak bilinen Muharrem ayı, İlahi bereket ve feyzin, Rabbani ihsan ve keremin coştuğu ve bollaştığı bir aydır.
Allah'ın rahmetine ermenin önemli bir fırsatı olduğu için Peygamberimiz tarafından bu şekilde "Allah'ın ayı" olarak ifade edilmiştir.
Muharrem ayının 10. günü Aşura Günüdür. Aşura Gününün Allah katında ayrı bir yeri vardır. Bugün de Cenâb-ı Hak on peygamberine on çeşit ikramda bulunmuş ve kudsiyetini arttırmıştır. Bu günlerde oruç tutmak çok faziletlidir. Muharrem ayının diğer aylar arasında ayrı bir yeri olduğu gibi, Âşura Gününün de diğer günler içinde daha mübarek ve bereketli bir konumu bulunmaktadır. Aşura Gününün Allah katında da çok seçkin bir yerinin olduğunu Fecr Sûresinin ikinci âyeti olan "On geceye yemin olsun" ifâdelerinin tefsirinden öğrenmekteyiz.
Bazı tefsirlerimizde bu on gecenin Muharrem'in Âşurasine kadar geçen gece olduğu beyan edilmektedir.(1)
Cenâb-ı Hak bu gecelere yemin ederek onların kudsiyet ve bereketini bildirmektedir.
Bugüne "Aşura" denmesinin sebebi, Muharrem ayının onuncu gününe denk gelmesinden dolayıdır. Farklı rivayetlere göre bu güne bu ismin verilmesinin hikmeti, o gün de Cenâb-ı Hak on peygamberine on değişik ikram ve ihsan da bulunmasından dolayıdır. Bu ikramlar şöyle belirtilmektedir:
1. Allah, Hz. Musa'ya (a.s.) Aşura Gününde bir mucize ihsan etmiş, denizi yararak Firavun ile ordusunu sulara gömmüştür.
2. Hz. Nuh (a.s.) gemisini Cûdi Dağının üzerine Aşura Gününde demirlemiştir.
3. Hz. Yunus ( a.s.) balığın karnından Aşura Günü kurtulmuştur.
4. Hz. Adem'in (a.s.) tevbesi Aşura Günü kabul edilmiştir.
5. Hz. Yusuf kardeşlerinin atmış olduğu kuyudan Aşura Günü çıkarılmıştır.
6. Hz. İsa (a.s.) o gün dünyaya gelmiş ve o gün semâya yükseltilmiştir.
7. Hz. Davud'un (a.s.) tevbesi o gün kabul edilmiştir.
8. Hz. İbrahim'in (a.s.) oğlu Hz. İsmail o gün doğmuştur.
9. Hz. Yakub'un (a.s.), oğlu Hz.Yusuf'un hasretinden dolayı kapanan gözleri o gün görmeye başlamıştır.
10. Hz. Eyyûb (a.s.) hastalığından o gün şifaya kavuşmuştur.(2)
Hz. Aişe' nin belirttiğine göre, Kabe'nin örtüsü daha önceleri Aşura gününde değiştirilirdi.
İşte böylesine mânalı ve kudsî hâdiselerin yıldönümü olan bu mübarek gün ve gece, Saadet Asrından beri Müslümanlarca hep kutlana gelmiştir. Bugünlerde ibadet için daha çok zaman ayırmışlar, başka günlere nisbetle daha fazla hayır hasenatta bulunmuşlardır.
Aşura Gününde ilk akla gelen ibadet ise, oruç tutmaktır. Muharrem ayı ve Aşura Günü, Ehl-i Kitap olan Hıristiyan ve Yahudiler tarafından da mukaddes
sayılırdı. Nitekim, Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam Medine'ye hicret buyurduktan sonra orada yaşayan Yahudilerin oruçlu olduklarını öğrendi. "Bu ne orucudur?" diye sordu. Yahudiler, "Bugün Allah'ın Musa'yı düşmanlarından kurtardığı Firavun'u boğdurduğu gündür. Hz. Musa (a.s.) şükür olarak bugün oruç tutmuştur" dediler. Bunun üzerine Resulullah Aleyhissalâtü Vesselam da, "Biz, Musa'nın sünnetini ihyaya sizden daha çok yakın ve hak sahibiyiz" buyurdu ve o gün oruç tuttu, tutulmasını da emretti.(3)
Aşura günü yalnız ehl-i kitap arasında değil, Nuh Aleyhisselam' dan itibaren mukaddes olarak biliniyor, İslam öncesi Cahiliye dönemi Arapları arasında
İbrahim Aleyhisselam' dan beri mukaddes bir gün olarak biliniyor ve oruç tutuluyordu. Bu hususta Hazret-i Âişe validemiz şöyle demektedir:
"Aşura, Kureyş kabilesinin Cahiliye döneminde oruç tuttuğu bir gündü. Resulullah da buna uygun hareket ediyordu. Medine'ye hicret edince bu orucu devam ettirmiş ve başkalarına da emretti. Fakat Ramazan orucu farz kılınınca kendisi Âşûrâ gününde oruç tutmayı bıraktı. Bundan sonra Müslümanlardan isteyen bugünde oruç tuttu, isteyen tutmadı." 'Buhari, Savm: 69.
O zamanlar henüz Ramazan orucu farz kılınmadığı için Peygamberimiz ve Sahabileri vacip olarak o günde oruç tutuyorlardı. Ne zaman ki, Ramazan orucu farz kılındı, bundan sonra Peygamberimiz herkesi serbest bıraktı. "İsteyen tutar, isteyen terk edebilir" buyurdu.(4) Böylece Âşura orucu sünnet bir oruç olarak kalmış oldu. Aşura orucunun fazileti hakkında da şu mealde hadisler zikredilmektedir. Bir zat Peygamberimize geldi ve sordu:
"Ramazan'dan sonra ne zaman oruç tutmamı tavsiye edersiniz?"
Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam, "Muharrem ayında oruç tut. Çünkü o, Allah'ın ayıdır. Onda öyle bir gün vardır ki, Allah o günde bir kavmin tevbesini kabul etmiş ve o günde başka bir kavmi de affedebilir" buyurdu.(5)
Yine Tirmizi'de de geçen bir hadiste Peygamberimiz şöyle buyurmuşlardır:
"Âşura Gününde tutulan orucun Allah katında, o günden önce bir senenin günahlarına keffaret olacağını kuvvetle ümit ediyorum."(6)
"Ramazan ayından sonra en faziletli oruç, Allah'ın ayı olan Muharrem ayında tutulan oruçtur"(7) hadis-i şerifi ise, bu günlerde tutulan orucun
faziletini ifade etmektedir.
Bu hadisin açıklamasında İmam-ı Gazali, "Muharrem ayı Hicri senenin başlangıcıdır. Böyle bir yılı oruç gibi hayırlı bir temele dayamak daha güzel olur. Bereketinin devamı da daha fazla ümit edilir" demektedir. Gerek Yahudilere benzememek, gerekse orucu tam Aşura Gününe denk getirmemek için, Muharrem'in dokuzuncu, onuncu ve on birinci günlerinde oruç tutulması tavsiye edilmiştir.
Bu mânâdaki bir hadisi İbni Abbas rivayet etmektedir. Bunun için, müstehab olan, Aşura Gününü ortalayarak, bir gün önce veya bir gün sonra oruç tutmaktır. Bu günde oruçtan başka hayır, hasenat ve sadaka gibi güzel âdetlerin de yaşatılması isabetli ve yerinde olacaktır. Herkes imkânı nisbetinde ailesine, akraba ve komşularına ikramda bulunur; bugünlerin faziletini bildiren hâdiseleri hatırlayarak ihsanda bulunursa şüphesiz sevabını kat kat alacaktır. Bilhassa, Peygamberimiz, mü'minin aile efradına Aşura Gününde her zamankinden daha çok ikramda bulunmasını tavsiye etmiştir.
Bîr hadiste şöyle buyurular: "Her kim Aşura Gününde ailesine ve ev halkına ikramda bulunursa, Cenab-ı Hak da senenin tamamında onun rızkına bereket ve genişlik ihsan eder."(9) Bu aile mefhumunun içine akrabalar, yetimler, kimsesizler, konu komşular da girmektedir. Fakat, bunun İçin fazla külfete girmeye, aile bütçesini zorlamaya lüzum yoktur. Herkes imkânı ölçüsünde ikram eder.
Âşura gününün manevi ve berraklığı üzerinde Kerbela karanlığının kesafeti de görülmektedir. 61. hicret yılının Muharrem'ine ait 10. gününde Hazret-i İmam Hüseyin (r.a.) 55 yaşında iken Sinan bin Enes isimli bir hain tarafından Kerbelâ'da hunharca şehit edilmiştir. Bu gadr ve zulmün arkasında Emevi Halifesi Yezid, onun Küfe valisi İbni Ziyad vardır. Yarım asır öncesinden Peygamberimizin bizzat haber verildiği bu ciğerleri yakan olay Hazret-i Hüseyin'i Cennet gençlerinin efendisi olma şanına yüceltmiştir.
Şehitler mükâfatını almış, en yüce mertebelere ulaşmıştır. Yüce Allah'ın da zalimlere hak ettikleri cezayı en âdil bir şekilde vereceğinden şüphemiz yoktur. Kader hükme boyun eğen her mü'min bu olaya üzülür, ancak itidalini ve soğukkanlılığını kaybetmez. Duyguları yanlışlara ve taşkınlıklara götürmez. Çünkü meydana gelen bütün olaylar ezelî takdirin bir hükmüdür. Bu açıdan bunu bir "yas merasimi" haline dönüştürmek ehli-i sünnetin itikat ve inancına aykırıdır.