Sevgili arkadaşım, gitmelerin şairi Emirali Yağan’ın “Gitmek Bir Uzun Öykü” kitabını edindim nihayet.

Hep onun elinden imzalatarak almak istemiştim, olmadı. Sonunda bir arkadaşım aldı getirdi sağolsun.

Ben gitmelerin şairi dedim onun için. Emirali’nin şiirinde hep gitmek, terk etmek vardır. Aslında kendi gerçeği de öyle biraz. İlk gençlik yıllarından beri tanırım. O, hep gitme enerjisini yüklenmiştir. Hep gitmelidir, kadim bir iletiyi cebinde taşırcasına hatta, hep “acil”dir. Bu uzun, öte alemlerde kurduğu gitmek şiirinin öyküsü onun kişisel öyküsüdür de.

Aslına bakarsanız o gittiğini zanneder, ama ne terk edebilir, ne gidebilir. Hep terk ettiği yere geri döner, dönüp dolaşıp. Onun çulunu sermek istediği son durağı usundan hiç gitmeyen, mezar taşları bile batıya bakan Dersim’deki xec/demirkapı köyüdür. Duraklar sonrası durak demek belki; âlemler akıtan içine!

“Mezar taşları batıya bakan

gezegenine küs bir köyde doğdum

doğmaz olaydın diyesi olanları duydum

••••

Dönüp geldim işte

çemberin içinde bir lanetlinin durduğu yerde

gelip durdum darına”

Emirali hep batıya gider. O yok zanneder ama, vardığı yer hep doğudur, batının batısındaki doğu. Doğuyla batı arasında kararsızdır, araftadır. bazen, mezar yersiz atalarının yattığı Dersim’deki “Beyaz Dağ’da”, bazen de Paris’in Gare du Nord’un da dolaşır durur. =, batılılaşmamış bir batılıdır. Ya da doğululaşmamış bir doğulu.

“Gittim ve gördüm

batının batısında bir doğu yokmuş

ömrümün bütün yolculukları batıya

daha batıya, bu bir rastlantı mıydı acaba”

Ankara’nın Hergele(n) Meydanı’nda, bekçilerin beklediği Bodrum yazlıklarında, Paris metrolarında, Amsterdam kanallarında dolanır. Nereye gideceğini bilmez. “İzlediği yön tabelalarını tersine çevirir”, güneye yola çıkmıştır mesela, kendini kuzeyde, Amsterdam’da bulur. “Nereye gitse orada birileri fazladır. Gitmek fiili gelip kapısına dayanır yeniden. Hep “nereye”dir onun beynini kemiren soru.

“Biz hangi nehirden çıktık yola?

biz hangi iklimden?

bu gri karanlık bu kirli mavi neresi?

dostum, biz nereye?”

Gittiği yerlerde anılar biriktirir, sevgililer, ayrılıklar. ve ama dargınlıklar da.

Hep başa ve yeniden cinayet mahalline döner; “kanının akıtıldığı alanlara, suların vurgun biriktirdiği zamanlara.”

“Bak çocuğum Emir

buradan güzel kadınlara çıkılır

mevsim kırılmalarına, dargınlıklara

Vardığın her uğrakta ayrılıklar edin yeni başlangıçlar, kırık aşklar

ve kanayışlarla dön başa”

Hep başa dönen şair, hep arar yeniden. Beğenmez genellikle. Hep bir yakınma, bir kaybolma, bir yeniden olma halindedir. “Sözcüklerle barışmayan” hali kendiyle de barışmayan bir haldir aslında. “Bütün negatiflerde zenci ve esmer” olduğunu ve hiçbir “resime yakışmadığını” düşünür.

“Kekeme bir çocuğum ben

sözcüklerle barışmıyorum

uyruğumu yaktım kıblem yok

haritaların en yanlış yerine yurdum diyorum”

Ama gitmek nereye kadardıki? Emirali gide gide yaşlandığını hisseder bazen. Hiç beceremediği ev hayatında “bağımsızlık savaşını kaybettiğini” düşünür, coğrafyasındaki benzerlerinden farklı olarak. Gitmek duygusu anlam değiştirmiştir artık. “Yaşlılığım çekilmez benim biliyorum. Bugünden tezi yok yola düşmeliyim. Benden sana hayır yok” der ve çıkar.

“Dedim; yok, bu böyle olmuyor

önce ben gidiyorum

sen kapıyı pencereyi kapa

gazı aç, kibriti çak tutuşsun ev bark

yansın hozat yansın iskenderiye

••••

bozulsun kamu düzeni

yıkılsın aile, özel mülkiyet ve devlet

•••

çocuklar, fotoğraflar, anılar senin

dudak payımı bağışla ben gideyim”

Çok gezen çok görürmüş. Bilmezler, yorulur da. Şairimiz de durur bir uğrakta, dönüp bakar arkaya. “Dünyaya eğri taban bastığını, salaklıklarını, sakarlıklarını” fark eder. Lo beso demenin, biraz durmanın zamandır artık. Ki, durmanın kendi içinde taşıdığı bir gitmek hali de vardır burda.

“Alnımda iz tuttu zaman kırıştı

aynalara tebessümle bakan yüzüm ekşidi, yaşlandım

ezdiğim topal karıncanın vebalini ekledim kamburuma

çoğaldı yüküm ağrı’dan ağır”

Yön duygusu kalmaz artık Emirali’nin. “Yolun sonuna işaret veren ışığı” kaybetmiştir. “Nereye yakın nereye uzak düştüğünü” bilemez. Kader’le keder arasında bir yerde, batının en batısına, Paris yakınlarına serer artık çulunu.

Midilli Adası'nda buram buram kestane kokan festival Midilli Adası'nda buram buram kestane kokan festival

Kitaptaki yeni şiirlerinin yer aldığı bölüme de adını veren “ne el dorado ne ithake” şiirinde noktayı koyar gitmek ve aramak hikayesine.

“İpini boşa verdiğimin dünyası dönedursun

ne aradığım El Dorado’yu bulabildim

ne dönüp İthaka’ma kavuşabildim

menzil kısaldı, ben yoruldum

yılların alaca rengi ağdı saçlarıma

arzular dindi, tutkular söndü

zaman yaşlandı tende

harazayla vardığı dorukta huzura eren

bir celâli gibi eğiyorum serbund başımı

de haydi diyorum, toplansın başıma etimden pay bekleyen

bu ıssız köyün kara kuşları”

Gitmek derken..

İnsan, kadim tarihinden beri hep bir hayalin peşinden uzak diyarlara gitmek, yeni, bilinmeyen şeyler bulmak, görmek istedi. Başladığı yerde olmayan daha iyi bir hayat bulmayı düşledi. Ulaşılmaz o diyarlarda kimi ölümsüzlük iksirini, kimi ekmeğini, kimileri de sınıfsızlığı-sınırsızlığı aradı durdu.

Kimi de ne aradığını bilmeden gitti çoğu kez. onlar için bir hedefe varmak değil gitmekti aslolan. “varmasam da yolunda ölürüm ya” diyen karıncanın hikayesi gibidir onların öyküsü. aradım ve buldum en sonunda diyenlerin buldukları yer ise, çoğunlukla simyacı’nın kahramanı gibi aramaya başladıkları yerdir. Emirali Yağan bunun farkında ve ötesinde biri olarak hep “varmasa da yol katetme”nin inceliğini ve sırrını arayıp duruyor hala.

Ben baktığım yerden Emirali’den, şiirlerinden ve son kitabından böyle gördüm. Başkaları kitapta başka uzunlukta gitme öyküleri de görebilir muhakkak.

“Gitmek Bir Uzun Öykü” değil midir zaten..

Alirıza Güler / Duisburg, 17 Mart 2022

(Not: Emirali Yağan’ın “Her Yerden Hiçbir Yere” isimli anlatılar kitabı da çıkıyor yakında)