Süheyla KAPLAN / Berlin
Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, Almanya'da günlük çıkan Junge Welt’in sorularını yanıtladı.
Muhalefetin Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Erdoğan’ın karşısında ortak bir aday etrafında buluşması gerektiğini fikrini ilk dile getiren siyasi partilerden biriyiz, hatta muhtemelen ilkiz. 2018’de muhalefetin parçalı yapısı, Erdoğan karşısındaki halkın birliğini zayıflatmış, olmayacağı düşünülen muhalefet içi tartışmalarla ne yazık ki enerji kaybedilmişti. Millet İttifakı’nın ortak bir adayda bir araya gelmesi ile parçası olduğumuz Emek ve Özgürlük İttifakı’nda aldığımız aday çıkarmama kararı bu bakımdan Saray Rejimi’ne son vermemiz açısından son derece doğru kararlardır. Altılı masayı bir araya getirip, Millet İttifakı’nın kurulmasında önemli çabalar sarf eden bugünün ana muhalefet partisinin lideri sayın Kılıçdaroğlu’nun adaylığı da doğaldır. Kendisini yarının ana muhalefeti olacak olan Türkiye İşçi Partisi olarak tebrik ediyor, başarılar diliyoruz.
TİP, HDP ve diğer sol partilerle birlikte, altı partili muhalefet ittifakının dışında kurulan Emek ve Özgürlük İttifakı'nın içinde yer alıyor. Sosyalist ve sol güçler nasıl davranacak? Kılıçdaroğlu'nu ortak aday olarak destekleyecekler mi?
Az evvel söylediğim gibi Emek ve Özgürlük İttifakı olarak Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday çıkarmama kararı aldık. Millet İttifakı’nın ortak adayı sayın Kılıçdaroğlu ile önümüzdeki günlerde bir araya geleceğiz. Hem Türkiye İşçi Partisi’nin hem ittifakımızın ortak görüşü Tayyip Erdoğan’ın ilk turda yenilmesi, bu işin ikinci tura bırakılmamasıdır. Bu yüzden doğru ilkelerde uzlaşmamız ve ortaklaşabileceğimiz asgari düzeyde AKP sonrası bir vizyon oluşması çok önemli.
Kılıçdaroğlu'nun Erdoğan'ı yenebilmesi için hem Kürtlerin hem de Erdoğan'dan memnun olmayan Türk milliyetçilerinin oylarını kazanması gerekiyor. Bu hiç gerçekçi mi ve bir çelişki değil mi?
Bu ülkede sosyalistler, Kürtler, demokratlar, kendisini milliyetçi olarak tarif edenler, muhafazakarlar, bizi sevenler, sevmeyenler bu ülkedeki yurttaşların büyük bir kısmı, bu ucube rejimden de Tayyip Erdoğan’dan da kurtulmak istiyor. Bu ülkenin yurttaşları Saray Rejimi’nden kurtulunması gerektiği düşüncesinde ortaklaşmanın yanında, demokrasi ve adalet gibi temel değerler üzerinden de bir araya geliyor. Türkiye’nin en büyük partisi bugün için tartışmasız biçimde Tayyip Erdoğan karşıtları partisidir. Esasen yurttaşlarımızın bu kararlılığı ve inadı, muhalefeti ortak bir aday etrafında buluşturuyor. Hatta öyle ki muhalefet içerisinde çeşitli tartışmalar olduğunda halkın kendisi bu tartışmalara müdahale edip sona erdiriyor. Erdoğan’ın koltuğuna oturmak değil, o koltuğu çöpe atmak ve ucube sistemi sona erdirip Türkiye’yi demokratikleştirmek isteyen bir ortak adayın etrafında farklı kesimlerin buluşması bu koşullarda bir güçlük değil.
AKP'nin 20 yıldan uzun bir süre önce elde ettiği ilk seçim başarısı, diğer şeylerin yanı sıra, Türkiye'nin batısında meydana gelen şiddetli bir depremin ardından geldi. Şimdi de bir ay önceki depremi başka bir siyasi depremin takip edip etmeyeceği konusunda spekülasyonlar var. Sizce deprem Erdoğan'a ve AKP-MHP ittifakına zarar verdi mi?
Çok ağır bir afet yaşadık ve Saray Rejimi’nin akıllara durgunluk veren yönetimi dolayısıyla bu afet bir felakete dönüştü. AKP iktidarının sadece ve sadece rantı ve daha fazla kar etmeyi esas alan politikaları sonucunda, 11 ilimizi etkileyen depremler büyük bir trajediye dönüştü. Ama maalesef bu kadarla kalmadı. Depremden sonraki plansızlık, organizasyon sorunları ve yardımların yetersizliği felaketi daha da ağırlaştırdı. Deyim yerindeyse enkazın üzerine bir de iktidara bağlı kurumlar çöktü. Kuşkusuz bunun faturası olacaktır. Yurttaşlarımızı mezar-kentlerde yaşamaya mecbur edenlerle, deprem sonrası onları günlerce enkaz altında soğuktan ve açlıktan ölüme terk edenlerle mutlaka hesaplaşacağız. Deprem boyunca devlet tarafından terk edilen ve asrın felaketini yaşayan yurttaşlarımız aynı zamanda kendi enkazını kendisi kaldırarak asrın dayanışmasını örgütledi, kendi yaralarını sardı. Şimdi ise sırada asrın hesaplaşması var. 15 Mayıs sabahı buna başlıyoruz.
Milyonlarca insan evleri yıkıldığı ve herhangi bir yardım alamadıkları için deprem bölgelerinden kaçtı. Muhalefeti destekleyen Aleviler, Aleviler ve Kürtler gibi topluluklar özellikle etkilenmiş durumda. Oy kullanabilecekler mi?
Elbette kullanacaklar, kullanmalarını sağlamak ayrıca bizim görevimiz. Son deprem felaketi ve sonrasında yaşananlar bu iktidardan kurtulmanın yaşamsal olduğunu bir kez daha gösterdi. O yüzden tüm yurttaşlarımızın oylarını güvenle kullanabilmeleri ve ülkenin geleceğine kendi iradelerini koyabilmeleri için elimizden geleni yapacağız.
Son seçimlerde bile bazı yerlerde seçmen kütüklerinde ölü ya da 150 yaşında insanlar vardı. Bugün depremde gerçekten kaç kişinin öldüğünü kimse bilmiyor. Burada büyük bir seçim hilesi tehlikesi yok mu?
Maalesef herkesin aklına bu tarz düşünceler geliyor. Karşımızda sınırsız bir kötülük iktidarı var çünkü. Fırsat verildiğinde her türlü hileye başvurabilir. Çalışmalarımızı tüm bunları göz önünde bulundurarak yapıyoruz. Tüm muhalefetin, Erdoğan karşısındaki tüm ama tüm güçlerin, en azından seçim güvenliği bahsinde ortaklaşması, yurttaşları müdahil olmaya çağırması bu noktada çok kıymetli. TİP olarak bu çağrıyı uzun süredir yapıyoruz. Gelin en azından şu seçim günü devasa bir halk birlikteliği kuralım. Zaferimize sahip çıkalım, diyoruz. Bunu mutlaka başaracağız. Ayrı ayrı ya da birlikte sandıkları koruyacağız. Olası tüm tehlikeleri göz önünde bulunduruyoruz.
Muhalefet seçimi kazanırsa, Erdoğan'ın görevini gönüllü olarak bırakacağı hiç gerçekçi mi?
Türkiye İşçi Partisi olarak, yurttaşların siyasetin doğrudan öznesi olduğu, tribünde oturan seyirciler ya da televizyon karşısındaki izleyiciler değil de doğrudan oyunun parçası olduğu bir siyaset inşa etmeye çabalıyoruz. Eğer yurttaşlar özne olurlarsa seçimleri kazanmak da kazanılmış seçimleri korumak da bizim için dert değildir. Biz de bunu yapacağız. Tayyip Erdoğan ve AKP hükümeti bugün itibariyle artık kaybetmiş bir hükümettir. 14 Mayıs günü bunu sandıkta tescil edeceğiz. 15 Mayıs sabahı ise eşit ve özgür bir ülke için mücadelemize devam edeceğiz. Kazandıktan sonra Erdoğan’ın gönlünü yapmakla uğraşacak değiliz. Gönüllü ya da gönülsüz önce o koltuğu bırakacak, sonra bağımsız ve adil mahkemeler önünde 20 yılın hesabını verecek. Yani koltuksuz kalmayacak. Bağımsız ve adil yargımızın sanık koltukları kendisi ve tüm suç ortakları için rezerve edilmiştir.
2015 yazında AKP mutlak çoğunluğunu bir kez kaybetti, ancak Erdoğan seçim sonucunu tanımadı ve saldırılar, savaş ve Kürtlerin çoğunlukta olduğu şehirlerin yıkımı ile gerilim stratejisine bel bağladı. Erdoğan'ın -özellikle de köşeye sıkışırsa- muhalefeti bölmek için yine Kürt kartını oynaması tehlikesi yok mu?
Aslında 2015’ten bugüne farklı yoğunluklarda devam eden süreklileşmiş bir politika bu. 7 Haziran sonrası savaş politikaları, şiddet, HDP’nin terörize edilmesi, parti kadrolarının tutuklanması, buradan diğer muhalefetin bölünmesi ya da manipüle edilmesi; iktidarın hiç vazgeçmediği, Cumhur İttifakının da üzerine bina edildiği siyaset budur. Artık köşeye sıkışan ve muhalefeti bölmeyi başaramayan AKP-MHP ittifakının bu konuda yeni denemeler yapması elbette mümkün ancak bu politikaların güncel dinamikler nedeniyle etkisinin azaldığını düşünüyorum. Türkiye’de Erdoğan’dan kurtulma kararlılığının önüne geçilemez.