GÜNDEM

Emre Kongar yazdı: Normalleşme mi? Gergedanlaşma mı?

Yerel seçimler sonrası Türkiye'de başlayan ve başını ana muhalefet lideri Özgür Özel'in çektiği 'normalleşme' veya 'yumuşama' tartışmalarına Cumhuriyet yazarı Emre Kongar, bugünkü köşe yazısında "Normalleşme mi? Gergedanlaşma mı?" başlığı ile dikkat çekmiş.

Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu’na göre bilimsel adı “NeoPatrimonyal Sultanizm” olan, Merdan Yanardağ’ın “İslamo-Faşizm” dediği “Şahsım Devleti” iktidarı, büyük bir tantana ile “Yumuşama” ilan etti.

Ana Muhalefet, “Normalleşme” demeyi tercih ettiğini belirtti.

 Adına ne denirse densin, şu anda Türkiye’de egemen olan ucube rejimin “olağanlaştırılması”, ya da muhalefet tarafından da “Sanki Demokrasi Varmış Gibi” kabul edilmesi, olsa olsa, toplumun bütünüyle “Gergedanlaşması” olarak tanımlanabilir.

Gergedanlaşma Nedir?

Sevgili okurlarım, yaklaşık yedi yıl önce, değerli dostum Prof. Dr. Erol Manisalı “Gergedanlaşmak” adlı kitabını yayımlamış ve bugünkü ucube Anayasa kabul edildikten 8 ay sonra, 12 Aralık 2017’de “Gergedanlaşmak” üzerine bir yazı yazmıştı.

İktidarın “yumuşama” adını verdiği siyasal aldatmacasını anlatmak için, bu yazısının bazı bölümlerini ikinci kez alıntılıyorum.

***

“Hitler faşizmi Avrupa’yı işgal ettikten sonra Romen yazar Ionesco, 1958’de Gergedanlar’ı yazmıştı.

İnsanların Hitler yönetiminin baskıları sonucu nasıl ‘gergedanlaştığını’ gözler önüne sermişti.

Toplumların ‘toplum olmaktan koparılıp topluluklaştırılması’: hele hele gergedan topluluğu misali baskı, saldırı ve şiddet ortamını ‘benimseyerek’ insanlıktan çıkmalarını Ionesco çarpıcı bir biçimde sergilemişti.

Acaba biz de mi?

Türkiye içinde ve yaşadığımız coğrafyada FETÖ, IŞİD, PKK, YPG ve diğer dinci örgütler yüzünden toplumların yaşadıkları ve yaşattıkları ortam, Hitler işgali altındaki ‘Avrupa gergedanlaşmasından’ ne kadar farklı ki? 

 Ölüm, şiddet ve baskı yarış halinde: toplumlar topluluk (sürü) haline dönüşmüşler. Sürü olunca da ‘gergedanlaşmak’ alışılan, kabul edilen, olağan sayılan hale geliyor. Sarraf ile ilişkisi olan ‘güruha’ bir bakın, gergedanları görürsünüz.

Hukuk dışılık, baskı, şiddet, kadınerkek eşitsizliği, uygarlıktan ve çağdaşlıktan kopuş, radikal dinci örgütleri ve inancı istismar eden emperyalizmin ve dahili uşaklarının gergedanlaştırdığı ‘topluluklar, kalabalıklar’, aynen Hitler Avrupa’sındaki gergedan sürüleri gibi.

Geçen yaz tatil yaparken bir dağın yamacında, bir zeytin ağacının altında ülkedeki gergedanlaşmaktan nasıl korktuğumu karalamaya çalıştım. 

Aynen bana, 1987 yılında, 1933’te gergedanlaşmaktan korktuğu için Atatürk Türkiye’sine sığınan Prof. Fritz Neumark’ın dediği gibi: ‘Erol Bey, Hitler Almanya’sında birçok arkadaşım Hitlerleşmeye (gergedanlaşmaya) başlamışlardı. Onlardan biri olmamak için Türkiye’ye sığındım.’”

***

Ionesco ve Manisalı’nın, baskı altında farklılıklarını ve özgürlüklerini yitirerek “robotlaşan”, “köleleşen”, “birörnekleşen” insanları anlatmak için kullandıkları “Gergedan” benzetmesi, bana aslında artık gücünü yitirmeye başlamış olan “Şahsım Devleti”nin “yumuşama” adı altında kendisini topluma kabul ettirmek için yaptığı son çırpınışları anımsattı.

Ionescu’nun Gergedan oyununun kahramanı Bêrenger, herkesin tek bir düşüncenin peşinden gittiği yavaş yavaş “gergedanlaştığı”, totaliterliğe dönüşen bir toplumda “gergedanlaşamamanın” “insan kalmanın” trajik acılarını çekmektedir.

Ve perde onun tek başına haykırışıyla kapanır:

“İnsanım ben, insan kalacağım tek başıma olsam bile direneceğim!...”