Süheyla KAPLAN / Almanya

İki hafta önce, aşırı sağcı bir grubun Newroz kutlamasından dönen Kürt kökenlilerden oluşan bir gruba saldırısı yabancı medyanın gündemindeydi. Çıkan olaylar sonrasında 1’i ağır olmak üzere 6 kişinin yaralandığı bildirildi. Sosyal medyada faillerin bizzat paylaştığı videolarda Türk aşırı sağcıların bir Kürt kökenli ailenin evini kuşattığı ve burada Bozkurt selamı verilerek “Bismillah, Allahu Ekber” şeklinde slogan atıldığı görülüyor. Belçika polisinin olaya müdahale etmesinin ardından eve kundaklama saldırısının önlendiği ifade ediliyor.

Sivas katliamı…

Belleklere ülkücülerin ve İslamcıların 1993 yılında Alevi kültür festivalinin kutlandığı Madımak Oteli'ni ateşe verdiği Sivas katliamı geliyor. 35 kişi diri diri devlet erkinin gözleri önünde yakıldı. Sivas katliamına karışan baş sanıklardan bazılarının daha sonra Almanya'da elini kolunu sallaya sallaya dolaştığı biliniyor. Sol Parti tarafından federal hükümete bu konuda soru önergeleri verildi.  Alman hükümetinin soru önergelerine verdiği yanıta göre; Madımak faillerinden 8’i Almanya’da yaşamaktadır. Ne Türk yargısı ne de Almanya’da adalet bu kişilerin yargılanmaları için harekete geçmektedir! Bu da Madımak olaylarına karışmış katillerin Almanya’da korunduğunun göstergesidir. Bu anlamda bütün bu işaretler  ülkücüler ile  Alman hükümetinin mücadele etmekte ne denli isteksiz olduğunu gösteriyor.  

Türk milliyetçileri bilindiği gibi Almanya’da 1960'lı yıllarda örgütlendiler ve aşırı sağcı MHP yabancı misyonlar ile o tarihlerde iletişime geçmişti. Almanya’da zamanında sendikacılar aşırı Türk milliyetçiliği tehlikesine karşı ilgilileri uyarmış ancak onların sesine  kulak verilmedi. Tam aksine 1978'de CSU lideri Franz Josef Strauss, MHP'nin ve onun paramiliter kolu Ülkücülerin  yani Bozkurtların kurucusu Alparslan Türkeş'i makamında kabul etti. Ana odak noktası ortak düşman olan komünizme karşı mücadeleydi. Pek çok siyasi cinayetlere ve Bozkurtların derin ırkçılığına bakarsak özellikle Kürtlere, Ermenilere, Alevilere ve ve Yahudilere karşı derin nefret duygularını görüyoruz.

1978 yılında da “Türk Federasyon” kuruldu. Birkaç yıl sonra, aynı zamanda Müslümanlar Merkez Konseyi'nin kurucu üyesi olan ATİB de onu takip etti. Türk aşırı sağcılar bugüne kadar camileri işletiyor, gençlik çalışmalarında aktif olarak yer alıyor, konserler düzenliyor ve atölyelerde ideolojilerini yayıyorlar. Kendi futbol kulüplerinde antrenman yapıyorlar, boks ve motosiklet kulüplerini yönetiyorlar.

Avrupa'da kan izi

Bozkurtların Almanya'daki en büyük aşırı sağcı örgüt olduğu belirtilmektedir. Anayasayı Koruma Dairesi tarafından açıklanan raporlara göre, yaklaşık 12.100 aşırı Türk milliyetçi sempatizan var.

1980‘li yıllarda MHP içinde ortaya çıkan fikir ayrılıkları ve parçalanmalar Almanya’daki örgütlenmeyi de etkiledi. Papa’ya suikast davasında Ağca ile birlikte yargılanan Türk Federasyon başkanlarından Musa Serdar Çelebi’nin öncülüğünde 1987’de kurulan Avrupa Türk İslam Kültür Birliği (ATİB), ADÜTDF’nin ardından Türk ırkçı/milliyetçilerin ikinci büyük çatı örgütü oldu. Yine 1994’de Büyük Birlik Partisi’ne bağlı olan ırkçı ve milliyetçi kesimler, Avrupa Türk Kültür Birliği (ATB) adıyla bir örgütlenmeye gitti.

Almanya’daki ülkücü örgütlenmenin ağını genişletmesiyle birlikte Türk istihbaratı da 1980’lerin ikinci yarısından itibaren ajan ağını büyüttü. 1990’nın Nisan ayında Türkiye’nin Almanya’daki 13 konsolosluk ve Bonn büyükelçiliği bünyesinde diplomat statüsüyle 30 MİT ajanının çalıştığı, belgeleriyle yaygın Alman medyasında yer aldı. Türk istihbaratının 80’lerin sonunda kurduğu ağ, sadece MİT görevlilerinden oluşmuyordu. Ayrıca bunlara bağlı Federal Almanya çapında yüzlerce ajan/muhbir vardı. Stuttgart ve Hamburg’daki eyalet başsavcıları kimlikleri tespit edilen 15 kişi hakkında soruşturma açtı, davalar yıllarca sürdükten sonra kapandı.

1970’ler ve 1980’lerde Türkiyeli sosyalistlere dönük başlayan ülkücülerin  saldırı dalgası 1990’larda ağırlıklı olarak muhalif aktivistlere yönelik devam etti. İşte ülkücü/ bozkurtlar  tarafından Almanya’da işlenen belli başlı bazı cinayetlerin kronolojisi:

5 Mayıs 1974: Aydın kimliğiyle tanınan 30 yaşındaki orman mühendisi Neşet Danış, Hamburg Türk İşçi Cemiyeti kongresinin seçimleri sırasında MHP’li ülkücülerce  linç edilerek dövüldü. Hastaneye kaldırılan Danış, iki hafta sonra yaşamını yitirdi.

5 Ocak 1980: Berlin’in Kreuzberg semtinde bildiri dağıtma sırasında 36 yaşındaki sosyalist sendikacı Celalettin Kesim, MHP’li ülkücülerin saldırısında katledildi.

31 Aralık 1994: Rheinland Pfalz Eyaleti sınırları içerisinde bulunan Germersheim kasabasında TKP ML-TİKKO üyeleri Nurettin Topuz, Mustafa Akgün ve Mustafa Aksakal, girdikleri bir kahvehanede MHP’li bir ülkücünün kurşunlarıyla katledildi. Kimliği uzun süre gizlenen, gözaltına alındıktan sonra mahkemede serbest bırakılan MİT ajanı katilin, 1980 öncesi Yozgat’ta polisin “anti-terör” biriminde görev yaptığı yıllar sonra ortaya çıktı.

Corona testi dolandırıcılığı: Köln'de Türk Kültür Ocağı'na polis baskını Corona testi dolandırıcılığı: Köln'de Türk Kültür Ocağı'na polis baskını

3 Eylül 1995: Kürt genci Seyfettin Kalan, Neumünster kentinde bir grup ülkücünün saldırısı sonucu hayatını kaybetti. Aynı günlerde Almanya çapında Kürtlere karşı ülkücüler, polisin sessizliğinden cesaret alarak; saldırı ve linç dalgası başlattı. Ulm, Bielefeld ve Mülheim’de Kürtlere ait yerler yakıldı. Kalan’ı vuran ve iki genci yaralayan “Ülkücü” grubun üyesi katil ise sadece izinsiz silah taşımaktan ceza aldı ve bir süre sonra serbest bırakıldı.

3 Ocak 1997: Kiel kentinde yaşayan Alevi Kültür Derneği’nin üyesi Ercan Alkaya, Türk faşistlerinin kurşunlarıyla katledildi.

4 Temmuz 1999: Erol İspir, Köln’de Almanya Göçmen İşçiler Federasyonu (AGİF)’nin merkezinde nöbet tuttuğu sırada MHP’li ülkücüler tarafından katledildi.

ÜLKÜCÜ FAALİYETLERİ YASAKLANMALI!

2020 sonunda Birlik, SPD, Yeşiller ve FDP, Ülkücü hareketinin etkisini azaltmak ve organizasyonları yasaklamak için ortak önerge çağrısında buludu. Ancak hala Almanya’da ülkücü dernek ve faaliyetler devam ediyor. Türkiye ile olan diplomatik ilişkiler,  AKP-MHP ittifakından dolayı Alman hükümeti Erdoğan’ı kızdırmak ve karşısına almak istemiyor. Kısacası Alman siyasi ve iki ülke arasındaki ekonomik ilişkilerin zedelenmesinden çekiniyor. Bu konuda Alman hükümeti faydacı ve pragmatik tavrını devam ettiriyor. Bir taraftan şeker, diğer taraftan ince ancak kısa süreli kırbaç göstermeye çalışıyor ve bir türlü daha ötesine gidemiyor.

'İÇİŞLERİ BAKANLIĞI HAREKETE GEÇMELİ'

CDU Milletvekili Christoph de Vries de verdiği bir demeçte, “Bildiğim kadarıyla, örgüt yasağının incelenmesinde önemli bir ilerleme kaydedilmedi, bu da Kovid-19 döneminde dernek faaliyetlerinin her yerde olduğu gibi durma noktasına gelmesiyle ilgili. Ancak yasaklama işlemlerinin Federal İçişleri Bakanı tarafından, gerekli kaynakların kullanımı da dahil olmak üzere, gerekli ciddiyet ve tutarlılıkla takip edilmesini bekliyoruz” şeklinde açıklmada bulundu.

De Vries’e göre, “Ülkü Ocakları” genel yapısı itibarıyla “Almanya’daki en büyük aşırı sağcı örgüt ve aşırı milliyetçi, ırkçı ve antisemitik dünya görüşleriyle Almanya’daki liberal demokrasi için bir tehlike” ve yasaklanması gerekiyor.

Yeşiller Milletvekili Lamya Kaddor ise “Almanya’daki en büyük milliyetçi-aşırı sağcı hareketlerden biri olan Bozkurtlar’ın yasaklanması tutarlı ve doğru olacaktır” yorumu yapıyor.

FDP’nin İçişleri Uzmanı Linda Teuteberg’e göre de “Ülkü Ocaklarının antisemitik, ırkçı ve liberal olmayan ideolojisi özgür ve savunmacı anayasal devletten net bir yanıt” gerektiriyor…

Alman medyasının ana konusu olan ülkücü bozkurtların faaliyetlerinin tamamıyla yasaklanıp yasaklanmaması Türkiye’deki siyasi sürece de bağlı. Muhtemelen Alman hükümeti seçim sonrası Erdoğan hükümetinin izleyeceği yol haritasını bekliyor.