Türkiye 14 ve 28 Mayıs cumhurbaşkanlığı ile meclis seçimlerinin ardından uzun bir süre geçmeden yeniden seçim atmosferine girdi. Partiler başta büyük şehirlerin bir kısmı olmak üzere il ve ilçe adaylarının yanısıra belde adaylarını da parça parça açıklamaya başladılar.
CHP birçok il ve ilçenin adaylarıyla birlikte büyükşehirlerden İstanbul adayı olarak Ekrem İmamoğlu’nu, Ankara adayı olarak Mansur Yavaş’ı, bunların kesin aday olacakları bilinmesine rağmen, resmen açıklayarak seçim startı verdi.Bunlarla birlikte mevcut Bolu belediye başkanı Tanju Özcan’ın yeniden aday gösterilmesi ise pekte sürpriz olmadı. Tanju Özcan’ın Kemal Kılıçdaroğlu döneminde partiden ihraç edildikten sonra yeni yönetim tarafınden 'af' edilerek CHP’ye geri dönmesi onun tekrar aday gösterileceğinin bir belirtisiydi. Kimilerine göre sürpriz olmuş olsa da.
Başta AKP olmak üzere diğer partiler CHP kadar hızlı olmasalar da büyükşehirlerde, özellikle İstanbul, Ankara, İzmir ve Adana’da kimlerle seçime gidecekleri konusunda henüz dışarıya bir bilgi sızdırmadılar.
Türkiye’de her ne kadar merkezi siyaset belirleyici bir güce sahip ise de yerel yönetimlerin gücünü küçümsememek gerekir. Özellikle İstanbul, Ankara, İzmir ve Adana gibi metropollerin yanısıra Diyarbakır, Bursa, Kocaeli Antalya gibi büyükşehirlerin gerek nüfus yoğunluğu ve gerekse yatırım gücü bu şehirlerin merkezi siyaset üzerindeki etkinliğini önemli kılmaktadır. Metropollerdeki ekonomik potansiyel iktidar partisi başta olmak üzere bu partilere devasa bir imkan sağlamaktadır. Yerel yönetimlerin sağlıklı bir denetimden uzak olduğu ve toplumsal katılımcılığın olmadığı şehirlerde her türlü ihalenin yukardan müdahaleyle verildiğini, özellikle iktidarın elinde olan belediyelerde bunun normal bir prosedür olduğu bilinmektedir.
Avrupa ülkelerinde yerel siyaset belediyeler, şehirler ve ilçelerin belediye düzeyindeki yerel yönetimlerinde toplumsal katılımcılığı önemseyen siyasi çalışmaları kapsar. Özellikle de öz yönetim olarak adlandırılan yapılanma şekli yereldeki tüm sosyal, ekonomik ve idari yönetim biçimlerini kapsamaktadır. Burda da yerel siyaset genellikle halka en yakın olan, halkın yerelde katılabildiği ve karar alabildiği siyaset ve yönetim türü olarak görülmesine rağmen. yerel yönetimlerin tümden işlediği söylenemez. Avrupa‘da yerel yönetimlerde toplumsal katılımcılık önemsenmekle birlikte son yıllarda yerelde de seçimlere katılım oranı giderek düşmektedir. Bunun birçok nedeni olmakla birlikte ekonomik kriz, işsizlik, konut sorunu, mülteci sorunu siyasete olan güveni sarsmakta ve yerelde daha radikal, ırkçı ve daha muhafazakar partilerin destek bulmasını sağlamaktadır.
Federal Almanya’da AfD gibi ırkçı, kısmen faşist partiler yerel yönetimlerde, özellikle eski doğu Almanya‘da giderek söz sahibi olmaktadırlar. Yerel siyaseti sadece belediylerle sınırlı belediye politikası olarak görmemek gerekir. Bölgesel olarak belediyeler arasındaki idari iş birliğinin yanı sıra, yerel siyasetin merkezi yönetimlerle de daha üst düzeylerde devlete kadar uzanan siyasi ilişkileri ve bu ilişkilerin yerel yönetimler üzerindeki etkileri kısmen de olsa, yerele yansıdığı oranda da siyasete olan güvensizliğe yol açmaktadır. Ayrıca, büyükşehirlerin belediyeleri yatırım güçü itibarıyla uluslarlararası siyaset ilişkilerinde giderek önemli siyasi aktörler olarak dikkate alınmakta ve uluslararası ilişkiler de yerel politikada giderek daha önemli bir rol oynamaktadır. Bu yönüyle İstanbul, Ankara, İzmir ve diğer büyükşehir belediyelerinin muhalefet tarafından kazanılması önemlidir.
Türkiye’ye gelince belediye yönetimleri ve belediye meclisleri için yapılan seçimlerde her vatandaş, yasal seçmen yaşına ulaştığı ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olduğu andan itibaren belediye temsilcilerini seçme ve aday olma hakkına sahip olmakla birlikte seçtiği yerel yönetimler iktidarın politikasına muhalefet yaptığı andan itibaren, özellikle de Kürt bölgelerinde görevden alınarak seçmenin iradesine siyasi darbe yapılmaktadır. Son yerel seçimler de Diyarbakır, Mardin, Van gibi büyükşehirlerin yanısıra HADEP’in yönetimin de olan hemen hemen tüm belediyelere dışardan kayyum atanarak halkın siyasi iradesi hiçe sayılmıştır. İktidar önümüzdeki 31.Mart 2024 yerel seçimlerinde de kürt bölgelerinde beklediği başarıyı alamadığı taktirde kayyum atamalarıyla DEM’in kazanacağı yerel yönetimleri zimmetine geçirmekte tereddüt etmeyecektir.
Demokrasinin sadece kağıt üzerinde olduğu Türkiye gibi bir ülke de ve seçme ve seçilme hakkının iktidar tarafından kayyum atamalarıyla gaspedilmesine, yapılan siyasi darbelere karşı belediyeler arasındaki dayanışmanın olmayışı ve muhalefetin iktidarda olduğu büyükşehir belediyelerinin İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Mersin, Antalya gibi yerel yönetimlerim sessizliği iktidara istediğini yapma gücünü vermektedir.
Yerel siyasette en önemli faktörlerden biri yerel yönetimlerin yerelin sorunlarına odaklanarak politika üretmeleri olmalıdır. Bir çok bölgede son yıllarda iktidarın çevreyi ve doğayı tahrip eden HES projeleri sonucunda giderek öne çıkan ekolojik sorunları sürdürülebilir yerel siyasetten ayırmak mümkün değildir. Yerelde öncelikli olarak barınma ve konut sorunu, işssizlik, eğitim, mülteci gibi sorunlar olmakla birlikte ekolojik sorunlar giderek yerel siyasette önemli bir yer tutmaktadır. Maraş ve Hatay depreminin yol açtığı büyük yıkım ve bu yıkımın giderilmesi her ne kadar merkezi iktidarın sorumluluğundaysa da, yerelde ekolojik dengeyi gözetleyen yeniden yapılaşmanın belediyelerin görevi olduğu unutulmamalıdır. Bu yönüyle yerel siyaset halkın taleplerini ve ihtiyaçlarını dikkate alarak, toplumsal katılımcılığı öne alan bir siyaset üretilmelidir.
Muhalefet halkı temsil eden, belediye meclisine başkanlık eden ve belediye idaresini yöneten kişileri belediye başkanlığına aday göstererek seçilmelerini sağlamalıdır. Dolayısıyla belediyede de siyasetin toplumsal katılımcılıkla yürütüldüğü tüm demokratik kurumları hayata geçirmeliyiz. Ancak bu şekilde yerel siyasette seçimlerin yanı sıra, referandumlar ve diğer birçok yolla halkın ve sivil toplum kuruluşlarının katılımının sağlandığı demokratik, özerk belediyecilik hayat bulur.
Yerel siyasette toplumsal katılımcılık gerçekleştikçe, yerelde başlayan demokrasi hareketi gelişip güçlenerek merkezi bir harekete dönüşecektir. Yerelde sosyal ve barışçıl, tüm farklılıklarına rağmen, bir arada birlikte yaşamayı inşaa etmekte yerel siyasetin temel hedefi olmalıdır. 31.Mart 2024 seçimleri demokrasi mücadelesinde bir ivme olacaksa, halkın taleplerini gözetleyen doğru adaylarla seçime gitmekte bir o kadar önemlidir.