„YAPACAKSINIZ“ DA, NASIL?



Politikada geleceğe yönelik sözlerin özellikle düşünülerek söylenmesi gerektiğini kendi yaşam deneyimlerimden öğrendim.

1976’da Türkiye’de yaşanılan grev, direniş, sokak gösterileri ve öğrenci hareketlerinin yoğunluğuna bakıp, bizlere „Abi devrim ne zaman olur“ diyenlere göğsümüzü gere gere „İki sene sonra devrim olacak“ dedik.

Devrim değil de Kenan Evren Cuntası gelince –Koşullar ve örgütlerin yapısı direnişe, aktif karşı çıkışa uygun olsa da- önemli sayılabilecek bir tek karşı çıkış yaşanmadı. İnsanlar „Hani devrim ve siz nerelerdesiniz“ diyerek bizlerle dalga geçtiler.

„Yapacağız“ dediğinizi zamanı gelince yapamazsanız, insanların önüne bir daha çıkmaya yüzünüz kalmaz.

ANF’nin verdiği bir haberi özetliyorum:

„Amed’in Kocaköy ilçesindeki seçim mitinginde konuşan BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş; Gültan hanım ve Fırat Anlı, Diyarbakır'ın Başbakan'ı olacaklar. Mahalle, mezra ve köy, kimin ne sorunu varsa, biz kendi öz gücümüzle hep birlikte çözeceğiz“ dedi.“

Ne güzel, kulağa ne hoş geliyor bu sözler. On binlerce insanın da özlemini dile getiriyor diyebiliriz. Kürtler için bir federasyonu, özerk bir yapıyı ben de savunuyorum. Böyle bir yapının oluşturulması sorunun barışçıl biçimde çözümünün temelidir diyorum. Ama her nedense Kürt politikacılar „Tamam, biz ayrı bir Kürt devletinden vaz geçtik ama kesinlikle federasyon istiyoruz“ diye bağırmıyorlar. Ortada gezinen düşünce, ben dahil bir çok insanın içeriğini tam anlayamadığı „Demokratik özerklik“.

Sayın Demirtaş’ın „İki Başbakanı“ olacak dediği Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’nin ekonomik durumu ne?

Bunu da Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri Fahrettin Çağdaş’ın „2012 kesin hesapları“ ve „ 2013 Bütçe gerçekleşmeleri“ konusunda yaptığı açıklamalardan öğreniyoruz:

Fahrettin Çağdaş yaptığı açıklamada şunları söylüyor:

„Büyükşehir Belediyesi 2012 yılı bütçe geliri 187 milyon 34 bin lira. Bunun 153 milyon 845 bin 696 lirası Ankara'dan gelen pay. Maliyenin yerel bütçedeki pay ile İller Bankası'ndan gelen pay olmak üzere bütçenin yüzde 80'i Ankara'dan geliyor.

Bu durum yerelde kaynak üretme konusunda ciddi bir sıkıntı yaşandığının göstergesidir. Teşebbüs ve mülkiyet gelirleri ile vergi gelirleri dışında gelirlerimizin büyük bir kısmı Ankara'dan gelen sadece paylarla kente hizmet verilmeye çalışılıyor.Ticaret ve Sanayi Odası ve örgütlü esnaflar olarak bu rakam üzerinde düşünmek ve yeniden değerlendirmek gerek.

Bir kentin siyaseten yeterli olabilmesi için ekonomik olarak da, belediye hizmetleri olarak da yeterli hale gelmesi gerekir. Sizin yereldeki yatırımlarınız, kaynaklarınız, sanayinizin gelişmesi, ticaretin ulaştığı boyut belediye gelir kalemleriyle doğrudan ilintilidir. Kentteki azgelişmişlik belediye gelirlerine de sirayet ediyor."

En yetkili ağızlardan biri böyle açıklıyor Diyarbakır Belediyesi’nin gerçek durumunu. Bu açıklamaya göre; Ankara’dan yapılan „Yardım“ kesildiğinde belediye yöneticilerinin değil hizmet götürmesi, çalışanlarının ücretlerini ödemesi bile olanaklı değil.

Kendine ait güçlü bir „Özerk“ bütçesi bile olmayan böyle bir yapılanma nasıl yaratacak „Demokratik özerkliği?“ Böyle bir girişim karşısında TC. Devleti’nin tavrı ne olacak?

Ne demişti diktatör Recep Tayyip Erdoğan?

„Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin KCK gibi kendisine paralel bir devlet anlayışına müsaade etmesi mümkün değildir!“ (7 Kasım 2011)

Kürt politikacılarının önünde duran önemli görev, „Demokratik özerklik“ten ne anlaşılması gerektiğini, kısa ve öz tümcelerle, maddeler halinde halka açıklamalarıdır. „Biz Demokratik Özerklik’ten şunu anlıyoruz. Böyle bir yönetim şöyle kurulacak. Kurulan yönetim de şöyle şöyle işler yapacak“ demek zor değil. Bir sayfalık bir duyuruyla bile bu olay yeterince açıklanabilir. Ama her nedense böylesine açık bir yol seçilmiyor, dolambaçlı açıklamalar yeğleniyor.

Soralım o zaman:

Tek başına Diyarbakır’da „Demokratik Özerklik“ nasıl gerçekleşecek?

Özerklik sadece belediye hizmetlerini kapsamıyor her halde. Valilik, devlet memurlarının durumu, mahkemeler nasıl özerk olacak? Bunların seçimleri nasıl yapılacak?

İlk okuldan üniversiteye eğitim sistemi nasıl özerkleştirilecek?

Bırakalım tüm Kürdistan’ı, sadece Diyarbakır’da „Vergi“ler hangi biçimde ve hangi kanallarda toplanacak?

Seçimlerden sonra Diyarbakır merkez ve ilçelerindeki tüm belediye başkanları „Biz özerk yönetime geçiyoruz“ dediklerinde TC. Yönetimi „Bunlar terörist“ diyerek tüm belediye başkanlarını görevden alırsa, (Bir çok Kürt politikacı KCK davasından yatıyor, bu unutulmasın) buna karşı nasıl bir önlem düşünülüyor?

Binlerce insan KCK ve PKK davalarından tutuklu-hükümlü.

Anayasa Mahkemesi’nin son kararıyla bir çok katil ve hırsız serbest bırakıldı, ama sayın Öcalan’ın durumunda değişen hiç bir şey yoktur. Seçim barajı ise hala %10.

Karamsar değilim, çünkü; özgürlüğü gerçek anlamda isteyenler bir gün mutlaka ona ulaşırlar diye düşünüyorum. Ama yanıtı resmi açıklığa kavuşmamış bir çok soru olduğunu da söylemekten kaçınmayacağım.

Seçim günü yaklaştı. 22 gün sonra (Tüm manipulasyonlara karşın) insanlar kimleri desteklediklerini oylarıyla açıklayacaklar. Kürdistan’da en çok oyu yine AKP’nin alacağını söylemek hiç de saçma değil.

Diktatör de bunu bekliyor ve istiyor. Böyle bir sonucun tüm „Hırsızlık, yolsuzluk, rüşvet“ olaylarından kendisini aklayacağına inanıyor. Yerel seçimi kendisi için bir „Güven oylaması“ olarak algılıyor.

Peki, böyle bir durum karşısında; „Kürtler özerklik istemiyorlar mı? Neden gidip AKP’yi seçiyorlar“ diye sorulmayacak mı?

Diyarbakır’da „Demokratik özerklik“ gerçekleştirilemezse sayın Demirtaş milletvekili seçimlerinde o halkın önüne çıkıp hangi vaadlerde bulunacak?

Zaman ayırıp, yazılarımı okuma zahmetine katlanan okurlarımız bu konuda ne düşünüyorlar acaba?

Sevgiler hepinize.