HDP'nin tutuklu eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın eşi Başak Demirtaş, Halk TV'ye bağlanarak yaşadıklarını anlattı.
Başak Demirtaş Halk TV'de Şirin Payzın'ın sunduğu Sözüm Var programında soruları yanıtladı.
Demirtaş eşi ile koronavirüs kuralları gereği görüşemediğine dikkat çekerek, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın yaptığı mitingleri hatırlattı.
Başak Demirtaş'ın konuşmasından satır başları:
"Pazartesi günü Selahattin ile görüştüm. Halk Tv ailesine ve Halk Tv izleyicilerine çok selamı vardı. Ben de Halk Tv izleyicilerine Diyarbakır’dan çok selam gönderiyorum. İki izleyiciniz, sevgili eşim Selahattin'e ve hücre arkadaşı Abdullah Bey'e de çok selam göndermek istiyorum.
Çok zorlu bir süreç yaşıyoruz. Tabii ki biz de insanız, zorlandığımız zamanlar oluyor. Hem bir kadın ve bir anne olarak hem Selahattin Demirtaş'ın eşi olarak hem de herhangi bir Türkiye vatandaşı olarak büyük zorluk yaşıyoruz.
'ÖĞRETMENLİĞİ BIRAKMAK ZORUNDA KALDIM'
Selahattin bizlerden yaklaşık 1.700 kilometre uzaklıkta bir cezaevinde tutuluyor. Tabii ki bunun birçok zorluğu var, değişen birçok şey var. Mesela ben artık öğretmenlik yapamıyorum, öğretmenliği bırakmak zorunda kaldım. Çünkü görev ve sorumluluklarım arttı. Beş yıl önceki Başak’ın bu kadar sorumluluğu yoktu; bir anneydi, bir öğretmendi. Evet bir siyasetçi eşiydi ama bu şekilde bir siyasi mücadele yürütmek zorunda değildi.
'DAHA GÖRÜNÜR OLMAK ZORUNDA KALDIM'
Eskiye göre daha görünür olmak durumunda kaldım. Çünkü Selahattin'in yargılanması şu anda mahkemelerde yapılmıyor. Meydanlarda, mitinglerde, televizyon programlarında yapılıyor ve bunların birçoğuna Selahattin cevap veremiyor, konuşamıyor. İnsanlar yıllardır televizyonlarda onu konuşuyor; yok Selahattin şöyle dedi, böyle dedi, davası böyle oldu. Ama Selahattin bunların hiçbirine cevap veremiyor. Dolayısıyla bana bu konuda çok görev düşüyor. Bizim doğruları daha fazla anlatmamız gerekiyor insanlara. Haklılığımızı daha fazla anlatmamız gerekiyor.
Ben eskiye göre kendimi çok daha güçlü hissediyorum. Evet, belki zorluklar çok daha arttı, haksızlıklar gün be gün daha da artıyor ama güçlü olmak zorundayım. Çünkü büyük bir mücadele yürütüyoruz birlikte.
'KIZLARIM BANA BÜYÜK DESTEK VERİYOR'
Selahattin tutuklandığında kızlarımız çocuktu. Şimdi büyüdüler, iki genç kız oldular. İkisi de ilk önce durumu çok idrak edemiyorlardı. Babalarının haksız bir durumla karşı karşıya olduğunu biliyorlardı ama hani, durumu tam olarak bilmiyorlardı. Şimdi artık durumun çok farkındalar. Babalarının neden cezaevinde olduğunu çok iyi biliyorlar. Onlar da bana yoldaşlık yapıyorlar, arkadaşlık yapıyorlar. Büyük destek veriyorlar bana. Selahattin'in de katkısı çok oluyor. O da kızlara çok moral veriyor. Pazartesi günü Selahattin'i görmeye gittik. Selahattin'e biz moral vermeye gittik ama ondan moral alıp döndük, her seferinde de böyle oluyor.
'ERDOĞAN MİTİNG YAPIYOR, BEN AÇIK GÖRÜŞ YAPAMIYORUM'
Selahattin yaklaşık beş yıldır tutuklu. Pandemiden sonra bizim görüşmelerimizde sınır oldu. Biz pandemiden önce haftada bir defa kapalı görüş, ayda bir defa da açık görüş yapabiliyorduk. Ama bu pandemi sonrasında ayda sadece iki defa görüşebiliyoruz. Kızlarımız da babalarıyla ayda bir defa görüşebiliyorlar, dönüşümlü olarak. Yaklaşık bir yıldır kızlarımız babalarıyla açık görüş yapamadılar. Biz Selahattin ile bu pandemi nedeniyle açık görüş yapamıyoruz.
Kapalı görüşte iki tarafta cam var, demir parmaklıklar var. Çıplak sesimizi dahi birbirimize duyuramıyoruz. Ancak telefonla konuşabiliyoruz. Bir taraftan geçen hafta biliyorsunuz, Erdoğan bir ilin kongresinde salondakilere, “Pandemiye rağmen, salgına rağmen salonu tıklım tıklım dolduran herkese çok teşekkür ediyorum” dedi. Bir taraftan Erdoğan mitingler yapıyor, Sarayda yemekler veriyor ama biz doğal hakkımız olan görüş hakkımızdan yararlanamıyoruz. Bunun gerekçesi olarak da bizlere pandemi sunuluyor. Tabii bunun akılla, mantıkla açıklanacak bir tarafı yok. Ama bu durum sadece ben ve kızlarımla da ilgili bir şey değil. Şu anda cezaevinde olan herkes bizim de aynı durumda. Özellikle pandemi dönemde mahpuslar adeta tecrit içinde tecrit koşullarında yaşıyorlar.
Toplumda çok büyük bir adaletsizlik var. Bir taraftan kongreler yapılıyor ama diğer taraftan milyonlarca esnaf dükkanlarını açamıyor. Restoranların açılmasına izin verilmiyor ama aynı yiyecekleri, içecekleri veren oteller açık, AVM'ler açık. Yani toplumun her alanında büyük bir adaletsizlik var. Ama tabii ki ben çok umutluyum. Bir gün adaletli bir ülkede yaşamak mümkün olacak ve hak yerini bulacak. Buna inanıyorum.
'SELAHATİN ÇOK UMUTLU'
Selahattin ile bir saatlik görüşme bile o kadar iyi geliyor ki. Selahattin ilk günden bu yana Türkiye'nin geleceğine dair hep çok umutluydu ve bunun için mücadele etti ve o sadece kendisi umutlu değildi. İlk günden bu yana umudu bütün topluma vermeye çalıştı. Dik durdu, direndi. Orada çalışmalar yürüttü, üretken oldu. Kitaplar yazdı, resimler yazdı. Üreterek direniyor ve bu, herkese büyük bir cesaret veriyor. Tabii ki öncelikle bana cesaret veriyor. Biliyorsunuz Selahattin’in çok güzel bir sözü var; “Cesaret bulaşıcıdır” diyor. Biz Selahattin’den, ilk elden bu cesareti alıyoruz.
Biz Selahattin ile hiçbir zaman ne zaman çıkacağını konuşmadık O ne zaman çıkacağı dair bir tahminde dahi bulunmadı. Ben de ona ne zaman çıkacağını hiç sormadım. Son AHİM kararı dahil olmak üzere. Selahattin hep şunu söylüyor; “Başak, biz bir bedel ödeyeceğiz. Bu, Türkiye'nin demokrasisi açısından önemli bir şeye dönüşmeli. Ben buraya hukuki değil siyasi nedenlerle girdim. Dolayısıyla çıkışım da siyasi nedenlerle olacak ve çıktığımda demokrasi adına güzel şeyler olmuş olacak.”