ÜLKEMİZİN SOSYO-EKONOMİK, SİYASİ YAPISI-I

Aşağıda 6 başlık altında toplanan analizler şöyle:

Birincisi; ülkede her şey tamamlanmamış YARIMDIR. Çocukların ırzına geçenleri koruyan, imam nikâhını dayatan, şeriat ritüelleriyle yaşamı örgütleyen iktidar ve yandaşlarıyla, modern nikâhı savunan, çocuk istismarını lanetleyen ve çağdaş yaşamdan yana olanlar. Bir yanda; dansı, müziği, tiyatroyu, Operayı, Baleyi, resmi, heykeli vb sanatları sevenler, diğer yanda bunları yok eden, yıkan ve yakanlar. Yine; emekçilere, ezilen halklara, kadınlara ve farklı olanlara saygılı, hoşgörülü davrananlar, diğer yanda emekçilerin grevlerini yasaklayanlar, Kürt ve Alevi diye insanlara şiddet uygulayanlar, kadını aşağılayan ve öldürenler, cinsel tercihlerinden dolayı insanları katledenler, birlikte bu ülkede yan yanalar. Bir yanda; canlıların, hayvanların, doğanın korunması için canhıraç mücadele edenler, diğer yanda hayvanları ve gıdaları zehirleyenler, doğayı talan edip gökdelen diken, nükleer vb. santralleri kuranlar ülkemde birlikte yaşıyorlar. Bir yanda sosyal bir inancı savunan Alevi kesimlerle, onların kafasını kesmeyi arzu eden İslamcı teröristler aynı apartmanlarda ikamet ediyorlar. Ülkedeki bölünmüşlük sadece ilerici-gerici ekseninde seyretmiyor. İkinci büyük bölünmüş etnisite üzerinden yürütülüyor. Geçmişten gelen Ermeni, Rum, Yahudi düşmanlık halkasına Kürtler de eklenmiş bulunuyor. Böylece ikili yaşam, toplumun yaşam biçimi olarak yasalarla, polis gücüyle ve bugün de din aracılığıyla zorla uygulatılarak hâkim kılınıyor. Ülkemiz Yarı-feodal ve yarı-aydınlanma özellikleriyle geriliği ve ikilemi iliklerinde hissediyor.

İkincisi; resmi tespitlerin dışında yaşam alanından gelen sinyaller, ekonomik alanda ciddi bir erozyonun varlığına işaret ediyor. Üretmeyen, dahası uluslararası şirketlerin kar etme hedefi doğrultusunda acımasız kararlarla ekonomiye yön veren cani bir iktidar ile karşı karşıyayız. Cani diyorum, çünkü uluslararası şirketler, ilaç ve sağlık alanında ki karları için insanlığa kanserojen ürünler pompalıyorlar ve bizimkiler de bu politikayı hayata geçiriyor. İşte bunun için ülkemizde şehir hastaneleri yapılıyor. Bunun için doğa ve kamu sanayi talan ediliyor, bu nedenle BİM, 101 gibi marketler önceden kuruluyor, ithalat baş tacı edilmiş durumda, bu sebeple yerli tohum yasaklanıyor vs. vs. İlginçtir, ekonominin, alınan aşırı vergiler ve cezalar dışında, siyasilerin Katar ve Malezya’ya kaçırdığı yolsuzluk paralarıyla ayakta tutulmaya çalışıldığı görülüyor. Bu para, Merkez Bankasına, ‘Net Hata Noksan’ ödemeler dengesi adıyla aktarılıyor ve bugüne kadar bu aktarma 200-300 milyonu geçmemiş. Ama bu yıl(2019) tam 21 milyar dolar aktarılmış. Daha da ilginci, Katar ve Malezya adına alınan arsalar ve yatırımların yurt dışına aktarılan ‘sıfırlama’ paraları olduğu konuşuluyor. Yoksa niye Katar’da Türk Deniz, Hava ve Kara Kuvvetleri ve de Malezya’da Merve Kavakçı Büyükelçi olarak bulunuyor ki? Daha da ilginci Ordu’nun Tank-Palet fabrikasının %49 oranındaki Katar hissesinin Erdoğan’a ait olduğu bile konuşuluyor. İşsizlik, %20 civarında. En zengin ile en fakir arasındaki uçurum giderek derinleşiyor. Ama esas sorun; kapitalizmin dünya çapında geliştirdiği ve insanlarımızın da çaresizlikten dolayı başvurduğu taksitli alış-veriş, hızla emperyalist sistemi yutmaya hazırlanıyor. 2008 de, ABD de başlayan Finansal kriz biliyoruz ki bu nedenle çıkmış ve birçok ülkeyi de sarmıştı. ABD devletinin müdahalesiyle atlatılan bu kriz, aslında büyük buhranın öncü belirtisiydi. Bu buhranı tetikleyecek yeni bir krizin, Emperyal devletlerin tüm müdahalesine rağmen kapitalist sistemin görmediği bir boyutta kapıda olduğu söyleniyor. Çünkü kara doymayan bir salgın hastalık ülkemizi de sarmış durumda.

Üçüncüsü; ülkemizi, son 110 yıldır Jön Türkler Hareketi içinden çıkan sağ ve ‘sol’ egemen sınıf partileri yönetiyor. 1915 yılında ‘sol’ egemen sınıf partisi İttihat ve Terakki Parti iktidarı, uluslaşma adına Ermeni, Rum, Yahudi vb. halkların çoğunluğunu katletmiş, milyondan fazla insanı da müslümanlaştırmıştır. İşte bu ölmeyen insanlar, terör nedeniyle, yine Jön Türkler Hareketi içinden çıkan rakip sağcı Hürriyet ve İhtilaf partisinin kanatları altına sığınmışlardır. Atatürk iktidarında kurulup kapatılan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası-Serbest Cumhuriyet Fırkası bu zincirin iki halkasıdır. Bunu, Demokrat Parti-Adalet Partisi-Anavatan Partisi-Adalet ve Kalkınma Partisi takip etmiştir. İttihat ve Terakki Fırkasının devamı da CHP’dir. O da Kürt halkına ve Kürt Alevilere terör ve şiddet uygulamıştır. Bu partinin kanatları altına da, gericilikten ve giderek şeriattan korkan Aleviler, eski sosyalistler ve cumhuriyetçi geniş kesimler sığınmıştır. Bu iki egemen sınıf partileri; birbirlerini görünüşte öcü ve tehlikeli göstererek, hem farklı sınıflardan kitleleri kendilerine çekmişler, hem de devleti, arka planda Türk-İslam Sentezi konseptiyle birlikte yönetmişlerdir. Fakat bu oyun, 4-5 yıl önce RTE tarafından NATO’ya bağlı Kontr-Gerilla örgütüyle açıktan ittifak yapılarak deşifre olmuştur. Bu deşifrasyona, CHP Yönetimi de: 15 Temmuz düzmece darbesini, dokunulmazlıkların kaldırılmasını, savaş tezkerelerini vb politikaları destekleyerek bu deşifrasyona katılmak zorunda kalmıştır. İşte sadece kitlelerin değil, aydınların da pozisyon aldığı, kuyruğuna takıldığı egemen sağ ve ‘sol’ partilerinin tarihsel paradigması budur.

Devam edecek.

29.10.19