Kız ve erkek cinsiyeti olmadan doğan ve büyen milyonlarca insan var bu dünyada! Bu bildiğimiz iki dominant cins dışındaki bir cinsiyetle doğan çocuklardan, doğar doğmaz öldürülenlerin sayısı ise tahmin dahi edilememekte. Yani “LGBTI” çatısı altında toplanan insanlar, toplumun ağırlıklı bir bölümünün tahmin ettiği gibi; “cinselliğini nasıl yaşayacağını tercihle belirleyenler”den oluşmamakta.
Politik mücadeleler kapsamında LGBTI’lerin mücadelesi tüm dünyada; sistemin temel direklerini sarsacak bir mücadele olduğundandır ki, görülmemesi-farkedilmemesi-çarpıtılması için elden gelen ne varsa yapılmakta. Güvercinler uçsa, ‘kelebekler uçuyor’ yanılsamasının rahatlıkla yaratılabildiği-sürdürülebildiği bir zeminde tutulmakta.
Görülmemesi-farkedilmemesi için insanlık dışı işkencelerin sürdürülüşü ise, zaten bu “sorun”un sahası. Bu saha İnsan Hakları İhlalleri’nin en ilkel, en “çıplak” gerçekleştirildiği ve üstü sürekli bir biçimde örtülerek görülmez hale getirildiği vahşet dolu bir saha.
***
Almanya’da “Diskriminierung-Ayrımcılık” üzerine yapılan çalışmalar ve kurumsallaşmalar kapsamına LGBTI’ler de dahil edilmişti. Gerekçe ise şuydu: “İltica başvurularının %5-10 arası, bu insanlara ait. Bu yönlü ilticalar çoğalmakta... Bir ülkede İnsan Hakları’nın korunup korunmadığı, o ülkedeki azınlık haklarıyla ölçülür”. Bu insanlara “azınlık” statüsü yapıştırıldı! Ve bu “ayrımcılık”ın toplumda giderilmesi için sürdürülecek projelere, azımsanmayacak bir ekonomik fon ayrıldı.
Nihayet Ocak ayı içerisinde, bu insanların yıllardır mücadelesini verdikleri; “bizim de bir cinsiyetimiz var, cinsiyetimiz hukukileşsin, sosyal hayat hakkımız tanınsın” talebi sözümona yerine getirildi. Kimliklerdeki “cinsiyet” bölümüne, “kadın”-“erkek” dışında; “diverse;çeşitli, muhtelif” bölümünün eklenebilirliğini sağlayan bir yasa çıkarıldı. Ancak aynı Almanya’daki üniversite kitaplıklarında, bu konuya ilişkin bilimsel: Tıbbi-psikolojik-toplumsal içerikli tek bir kitap dahi hâlâ mevcut değil. Bu yasanın çıkmasının ardından intercinsiyetli sayısız insanla röportajlar yapıldı. Bu insanlar kimliklerine “intercinsiyetli” yazılması talebini hâlâ dillendirip durmaktalar. Tıbbi bir gerçek olan üçüncü bir cinsiyette hâlâ ısrar etmekte ve “kadın ve erkek olarak ‘normalleştirmek’ istenmelerine karşı” mücadelelerine devam etmekteler.
***
Cinsiyetler üzerindeki görüş-düşünce-yasa gelişimlerine yönelik tarihsel araştırmalar mevcut. Bu araştırmaların kilise ideolojilerinden, bugünkü ideolojilere, daha sonra ‘ideolojisiz’ ele alındığının ispatına varana dek binlerce sayfalık çözümlemeler-araştırmalar mevcut. Ancak bu araştırma-incelemelerin hepsinde, sorunun bam telinden; yani erkek egemen sistemden asla ve kata vazgeçmemek için taklalar atıldığını belirtmekten kaçış da mevcut. Doğadaki iki dominant cinsiyetten başka bir cinsiyetten bahsetmek kimin haddine: Zira tüm dünya yasaları-hukuğu buna göre düzenlenmiş vaziyette!
Bu alanda İnsan Hakları temelinde yürütülen uluslararası politik mücadelelerde, Avrupa’daki organizasyonların başkanlığını yapan Dr. Dan Christian Ghattas 2013 yılında 70 sayfalık bir araştırma yazısı hazırlamış. Bu araştırmaya, politik taleplerin formüle edilmesinde ortak bir dil yakalamanın temel taşlarından birini oluşturmak amacıyla, bir vakfın ekonomik desteğiyle başlamış. Ancak devamını getirebilmek için talep ettiği ekomik destek verilmemiş. Ekonomik destek verilmeyince, bu sorunun muhataplarının yazılarının da bulunduğu bir kitap yayınlamış. Yani intercinsiyetli insanlara ilişkin ilk kitap dahi, ancak 2013 yılında çıkabilmiş!(Bunun sebebini, aşağıda kendisinden okuyacaksınız).
***
LGBTI’lerin mücadelelerini destekleyen bizler de; çıkan yasalarla ilgili yanlış yorumlar yapmakta, yazılarımızda ya da ifadelerimizde çok ciddi sıkıntılar yaşamaktayız. Bu sebeple, Dr. Dan Christian Ghattas’ın hazırladığı araştırma yazısından bazı kısa pasajları aktarmak istiyorum:
- İntercinsiyetli1 insanlar tıbbi olarak sağlıklı olmalarına rağmen; Avrupa da dahil tüm ülkelerde, ‘bozukluğu olan bir insan’, hasta ya da ‘normlara uymayan’ statüsüne sahiptir. Operasyonlarla ya da hormonal tedavilerle ‘kadın’ ya da ‘erkek’ olarak ‘normalleştirilmeleri’ gereklidir. Uganda ve Güney Afrika’da çocukları cinsiyetsiz dünyaya gelen anneler, toplulukları içerisinde hayatta kalabilmek için çocuklarını öldürmektedir. Batıda akrabaları olan intercinsiyetli insanlar ise, akrabalarından tıbbi uzmanların yaptığı operasyon koşullarını talep etmektedir. Buralarda gerçekleştirilen tıbbi operasyonlar, genital organa yaşam tehlikesi oluşturacak biçimde zarar verilmesiyle sonuçlanmaktadır.
-İntercinsiyetli olmak tabulaştırıldığı ve bu insanların hukuki-sosyal “İnsan Hakları” olarak belirlenmiş hiçbir hakları olmadığı için; sağlıklı bir araştırma yapmak ve yayınlamak neredeyse imkânsız. Bu denemenin amacı; intercinsiyetli insanların uluslararası çalışmalarla hangi taleplerde ortaklaşıp, adım atmayı deneyebileceklerinin şu anki tarihsel gerçeklik içerisinde bilimsel bir güzergâhına katkı sunmaktır.
İntercinsiyetli kişiler, kromozomsal ya da anatomik bakımdan “erkek” ve “dişi” vücut olarak anılan tıbbi normlara uymayan insanlardır. Bu ‘uyumsuzluk’ kendini; kas yoğunluğu, kıl dağılımı, iç ve dış genital organ yapısı, ya da kromozomların ve hormonların teşekkülü gibi örneklerle ifadelendirilebilecek tali cinsiyet belirtileri ile gösterir.
‘Cinsiyet gelişimindeki bozukluk’ olarak kullanılan bu aktüel tıbbi terim, 2006 yılında; çeşitli “interseksüel semptomlar”ın tanımlanmış en üst kavramı olarak yerleşti. “Bozukluk” kavramıyla birlikte, birkaç vücutsal varyasyonun; istenen-normal olan insan vücudundan ayrı olduğu telkin edilmiş oldu. Tıbbi normlara uymayan vücut, “atipik” ya da “bozulmuş” perspektifinin kapsamına alınmış oldu. Bu kriterler kapsamında sözü geçen yanlış şekillenmiş genital organ, “bozuk” oluşunun görülebilirliğine kanaat getirildiğinde, hazırdaki sütçocuklarında ya da çocuklarda operasyonlarla “düzeltildi”. Sonra “düzeltme” işlemi, hormon verilme uygulamasıyla değiştirildi. Operasyonla ya da hormonla “iyileştirme” endekasyonu özünde; vücut ve hayat için kesinlikle bir zorunluluk değildir, aksine denenen bir “psikoseksüel normalleştirme tedbiri”dir. Bu denemeler, intercinsiyet aktivistleri açısından insan haklarına uygun değildir. Devamında süregelen problemler sahası ise hukuk alanındadır. Sadece iki dominant cinsiyetin dünya çapında tanınmasından dolayı, intercinsiyetin hukuki yerinin mevcut olmayışıdır. Bu legalize edilmiş görülmezlik, günlük yaşamda kendisini; intercinsiyetin tabulaştırılmasını, ayrımcılık ve şiddetin görülmezliğiyle tamamlamaktadır.
- Dr. Dan Christian Ghattas kendi web sayfasında, formüle ettiği şu parolayı kullanıyor: “Benim bir cinsiyetim var-Bana özgü, bana ait olan”.
“Bizim-intercinsiyetli insanların üzerindeki şiddet uygulamaları; biz henüz kim-ne olduğumuzu anlamadan başlıyor. Bizim vücudumuz inceleniyor, analiz ediliyor, standardize ediliyor, hırpalanıyor, ölçülüyor, eksik tedavi ediliyor ve yontulup tertipleniyor. Biz “başka olan” olduğumuzu göstermek için kendi kişisel kaderimiz olarak savaşmaya başlayana dek; hislerimize sürekli, iki cinsiyet normlarına boyun eğmesi gerektiği dikte ediliyor”. –Dr. Dan Christian Ghattas-
1 İngilizce’de ‘interseks’ olarak kullanılan bu terim; Almanca’da bedensel ve sosyal cinsiyet kavramıyla değil de, pratikteki seks karşılığıyla örtüştüğü için, ‘intercinsiyet’ olarak kullanılmış. Ve bu kavramın nasıl kullanılacağını oturtmak için dahi hayli yoğun bir mücadele verilmiş. İngilizce’den Türkçe’ye yapılan metin çevirilerinde de bu kelime, ‘interseks’ olarak literatüre geçerken; Almanca’da olduğu gibi ‘intercinsiyet’ olarak kullanılması daha anlaşılır olacaktır..