Seyahat bürosu sahibi dostlarım alınmasınlar; oğlumun yine internet üzerinden ayırttığı uçak biletiyle, tatil öncesinde ve hafif yağmurlu bir günde Sun Express’le Hamburg’dan İstanbul- Sabiha Gökçen’e uçtum.
Sözleşmede, yük hakkımın 28 gün (4 hafta) ve daha az süreli biletler için uygulanan 20 kilo olduğu yazılı idi. Fakat benim biletimin 32 gün süreli olması sebebiyle bagaj hakkımın da 30 kilogram olması gerekiyordu. Uçuştan birgün önce 01805 95 95 90 numaralı şirket telefonundan karşıma çıkan Türk görevli Selçuk Bey de bilet şifreme bakarak bunu teyid etti ama Hamburg havaalanında bambaşka bir muameleyle karşılaştım. Bilet ve bagaj kontuarında yükümün 20 kilogramdan fazlası için ücret ödemem gerektiği belirtildi.
Bayan görevliye, bilet şifreme bakmaları halinde, seyahatimin 32 gün süreli olmasından dolayı yük hakkımın 30 kilo olduğunu görebileceğini söyledimse de, önündeki bilgisayarda en fazla 20 saniye sürecek bu işlem için tuşları tıklamak istemedi. Bilgisayara bakarak gidiş-geliş tarihlerine bakmak yerine, benim bir belge sunmamı bekliyordu.. Amacı, bu yolla benden fazla bagaj ücreti alabilmekti.. Bir yolcunun bu kadar zora sokulması karşısında hayretler içersindeydim ..
Arkamda Hamburg eski Yeşiller Milletvekili Nebahat Güçlü ile Hürriyet Gazetesi temsilcisi Kemal Doğan sıralarını beklemekteydiler. Kendilerine, yandaki sıraya geçmelerini söyledikten sonra, kontuardaki görevli ile bagaj iddiamız devam etti. Şirketin Frankfurt ve Hamburg merkezleri ile bu esnada yaptığım telefon bağlantılarında yine 30 kilo gerçeği belirtilmesine rağmen tatmin olmayan bayan görevli, fazla gelen 8 kiloluk bagajımı ancak beraberimde uçağın içine götürebileceğimi söyledi bu defa.. Bu gerginlik sonucu iyice strese girmiştim. Bu firma hakkında hiç de iyi şeyler düşünmüyordum, o anda..
Bu uygulama içime sinmemişti ama, tartışma uzayıp giderken, uçağın kalkmasına da ancak 20 dakika kalmıştı.. Üstelik daha pasaport kontrolü de vardı .. Bu sebeple, daha fazla ısrar etmeyerek,ağrıyan sağ koluma rağmen 8 kiloluk el bagajimla ter içinde kalarak ve son anda kendimi uçağa atabildim. Yolcu sayımı yapıldıktan kısa bir süre sonra da uçağımız yerde yavaş yavaş ilerlemeğe başladı ve ana pistte tam kalkış hızına ulaşıp, tekerleklerini yerden keserek yükselmeğe başladı.
Uçağın havalanmasıyla birlikte, aşağıda çektiğim sıkıntı ve stresin nedense yavaş yavaş azalmakta olduğunu hissediyordum artık.. Hele hele uçağımızın havada normal uçuş pozisyonuna geçmesiyle, ben de Hamburg’a tepeden bakmanın zevkine dalarak, stresimi üzerimden tamamen atmanın yolunu tuttum .
Uçağın penceresinden dışarı bakıp, artık bulutlardan ve zaman zaman kendini gösteren güneşten başka bir şey görünmeyip de insanın yeryüzüyle bağlantısı kesildiğinde, sanki o dakikaya kadar insanın hiç aklında olmayan şeyler de zihininde canlanmaya başlıyordu adeta..
GEÇMİŞ ZAMAN OLUR Kİ...
Bir süre sonra, artık yok denecek seviyeye inen gerginliğimin rahatlığı ile bir fincan kahve içmeyi düşünürken, hostesin anonsu duyuldu:
’Sayın yolcularımız, şimdi yiyecek ve içecek servisimize başlıyoruz. Çay ve kahve 2 Euro,kaşarlı simit 2, patatesli börek 2,5 Euro’dan satışa sunulacaktır !.’
Saat 12’ye yaklaşıyordu. Sabahleyin evden çıkmadan önce hafif bir şeyler atıştırmıştım ama, yine de hem kahvaltı hem de öğle yemeği niyetine, patatesli bir börek ile kahve siparişi verdim. Gerçi porsiyonu 12 Euro’dan sıcak yemek de satıldığı belirtildi ama, yan koltukta oturan yolcu simit yerken, benim sıcak bir yemek ısmarlamam doğru olmazdı..Hostesin, ‘’Böreğinizi ısıtmamız için biraz beklemeniz lazım’’ açıklaması üzerine, önümdeki satış kartına bir göz atma fırsatım oldu.
Gördüm ki, uçakta epeyce alışveriş yapma imkanı mevcut.. Sigara ve içkiler, gümrüksüz satış mağazalarına göre sanki biraz daha daha ucuz.. TL, Euro, Dolar, Sterlin’le de alışverişin yapılabildiği bu yolculukta, İsteyen yolcuya duble olarak içki de satılıyor. Ayrıca, fındık-fıstık türü çerezler de bulunuyor. Oysa ki, bir Türk havayolu uçağında, allerji yapıyor gerekçesiyle fındık satışının yasaklandığı haberi yansımıştı gazetelere..
Biraz kalınca görünümüne rağmen gayet pişkin ve lezzetli bulduğum böreğimi bitirdikten sonra, sıra kahveye gelmişti. ‘’Yalnızlığı paylaşan dost’’ , ‘’Bitmemesi gerekenler listesindeki ikinci şey’’ , ‘’Bitmek bilmeyen çalışma gecelerinin yegane ayakta tutucusu; uyku düşmanı’’ , ‘’40 yıllık hatırı vardır’’ gibi övücü niteliklere sahip ve bugün tam 15 türde de pişirilen kahvemi yudumlarken, yakın zamana kadar uçak yolculuğunda ücretsiz olarak ikram edilen sıcak yemekler, çaylar, kahveler, hatta çeşitli içkiler gözümün önünden gelip geçti bir an..
‘’Geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer’’ deyimini, Sun Express’in bu yeni uygulaması ile bir kere daha ve özlemle hatırladım. Keyifli bir uçak yolculuğunun zevkini , uçuş boyunca şunu-bunu satarak yok etmenin manasını anlamak mümkün değildi.. Fransız İmparatoru Napolyon’un meşhur ‘’Para, Para, Para..’’ felsefesi , anlaşılan artık bu havayolu tarafından da benimsenmişti.. Çoğu yolcular ‘’ Biletlere 10-15 Euro daha fazla versek de kaliteli bir servis yapılsa olmaz mı?’’ görüşündeydi.
GÖKYÜZÜNDE UFUK TURU BAŞLIYOR
Yolculuğumuz boyunca sürekli açık olan monitörden, yaklaşık 10 bin metre yükseklikte ve eksi 67 derecede, Dresden şehri semalarında ilerlemekte olduğumuz görülüyordu. Kahvemi yudumlarken, bir yandan da yeryüzü ile irtibat kurarak, zamanla geriye doğru bir kurgu kurma fikri uyandı kafamda.
Ve ilk olarak da Berlin- Dresden arasında 1951 yılında Berlin’de Almanya’yı 2-1 yendiğimiz maçta kalecimiz Turgay Şeren’in kalesinde devleşmesi ni hayal ettim. Sonra, Dresden üzerinde Galatasaray kulübünün eski başkanı Adnan Polat’ı düşündüm. Yıllar önce, henüz başkan olmadığı dönemde meşhur ‘’Saat 20.45 Galatasaray şampiyon’’ sloganı ile taraftarları coşturan işadamı Adnan Polat, o sıralarda mali sıkıntı içinde olan Alman kulübü Dinamo Dresden’i satın alma girişimiyle gündeme gelmişti. Ancak bu satınalma işi bazı sebeplerle gerçekleşmemişti.
Gerçi içtiğim Türk Kahvesi değil, sütlü ve yeni bir karışım makina kahvesi idi ama,bana kuşbakışı bir ufuk turu yapma fırsatı verdiği için, uçakta kahve içmenin bayağı zevkli olduğunun farkına vardım. Dresden‘i geride bırakırken, Hamburg havaalanında uçağa binene kadar yaşadığım stres sonucunda, hakkında hiç de hoş şeyler düşünmediğim Sun Express için, bu kahve muhabbetinden sonra aynı olumsuz duyguları artık pek beslemediğimi de hisettim.
İşte, ekranda Viyana göründü..Bugün Türk işçilerinin yoğun olarak yaşadıkları ülkelerden biri olan Avusturya denince, hemen başta Mozart olmak üzere ölümsüz müzik dehaları ile Osmanlı Devleti’nin 1529’da Kanuni Sultan Süleyman ve 1683’te Veziriazam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın komutasındaki ordu tarafından Viyana’nın kuşatılması ve bir sonuç alınamaması.. Son kuşatmada bozguna uğrayan Osmanlı ordusunun geri çekilirken, savaş meydanında bıraktığı çuvallar dolusu kahvenin Türk esirler vasıtasıyla Almanlar’a tanıtılmasından sonra, kahve içmenin bu ülkede yaygın hale gelmesi de ilk akla gelenler oluyor.
Macaristan’ı da hem geçmişteki savaşlarımız hem de futbol vesilesiyle hatırladım.. 1526 yılındaki meşhur Mohaç zaferi ile bu ülkede başlayan Osmanlı egemenlği.. Bu zaferin mimarı Kanuni Sultan Süleyman ve savaş alanında bile kendisine mektuplar gönderen Hürrem Sultan, Sadrazam Pargalı İbrahim Paşa, genç komutan Bali Bey..1950’li yıllarda futbolda dünyayı titreten Puşkaş’lı Macar milli takımı’nı İstanbul’da Lefter’li, Metin Oktaylı takımımızla 3-1 yenmemiz ..
Bugün parça parça devletler haline gelen Eski Yugoslavya ve Romanya semalarında da yine tarihle yüzleşme vardı.. Yıldırım Beyazıt’n kazandığı Sırpsındığı Savaşı.. 1. Kosova muharebesini kazanan padişah 1. Murat’ın savaş alanını gezerken yaralı bir Sırplı tarafından bıçaklanarak şehit edilmesi.. Kanuni zamanında Belgrat’ın fethi..Yakın zamanda Bosna’da Müslümanların Sırplar tarafından topluca katledilmeleri.. Ve, uzun yıllar ülkesini parçalatmadan yöneten devlet başkanı ünlü Mareşal Tito ve efsane lider İzzet Begoviç!..
Romanya denince, tabii ki devrilen devlet Başkanı Çavuşesku kadar, vaktiyle tam 20 bin Osmanlı esirini kazığa geçirerek öldürmesinden dolayı ‘Kazıklı Voyvoda’ ve kan içici olarak rivayet edildiği için de ‘Prens Drakula’ adıyla ünlenen Prensilvanya Prensi 3. Vlad’ı düşünmeden duramıyor insan.. Fatih Sultan Mehmet döneminde Osmanlı Devletini haylı uğraştıran Vlad, sonunda yakalanarak idam edilmişti.
İzine karayoluyla giden vatandaşlarımızdan ‘Komşi, bir çorba parası’’ diyerek açıkça rüşvet istenen ve politik nedenlerle bugün Avrupa Birliği’ne dahil edilen Bulgaristan ise, ‘Tuna nehri akmam diyor’ türküsüne konu olan Gazi Osman Paşa'nın komutasındaki bir avuç askerle gerçekleştirdiği ünlü ‘Plevne Müdafaası’’nı, 1 Milyon Dolar ödenerek Türkiye’ye transfer edilen ünlü halterci Naim Süleymanoğlu’nu ve TV’de milyonlarca kişinin izlediği ‘’Elveda Rumeli’’ dizisini çağrıştırıyordu.
Ve.. TÜRKİYE SEMALARINDAYIZ
Yaklaşık 3 saatlik ve çok rahat geçen uçak yolculuğumuzda, Balkan ülkelerini de geride bırakarak artık Türkiye semalarına girdiğimizde, memleketimize, yakınlarımıza ve arkadaşlarımıza kavuşacak olmanın heyecanı da artmıştı.. Bir süre sonra Hostesimizin ‘’Sayın yolcularımız, uçağımız Sabiha Gökçen havaalanına inmek üzere şimdi alçalmaya başlayacaktır. Lütfen kemerlerinizi bağlayınız ve koltuk arkalıklarınızı dik duruma getiriniz’’ anonsu ile başlayan bekleme süresi, sanki bir türlü bitmek bilmiyordu.. Ara sıra meydana gelen küçük sarsıntılardan da artık alçalmağa başladığımız belli oluyordu.
İstanbul semalarında pencereden görünen silüetlerden, o sırada İstanbul’un meşhur ‘’Adalar’’ının çevresinde uçmakta olduğumuz anlaşilıyordu.. 27 Mayıs İhtilali ile tutuklanan Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan Menderes, bakanlar ve tüm Demokrat Parti milletvekilleri, hatta o günün Genel Kurmay Başkanı ve Polis şeflerinin ihtilal mahkemesinde yargılandıkları meşhur Yassıada; Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ile Hasan Polatkan’ın idam edildikleri ve bugün Abdullah Öcalan’ın hükümlü olarak yattığı İmralı ; Fenerbahçe’nin efsane futbolcusu Rum kökenli Lefter’in ve ünlü müzisyen Fedon’un yaşadıkları Büyükada ile her birinin ayrı ayrı özellikleri olan Heybeliada, Kınalıada, Burgaz Adası vs..Bizanslılar döneminde tahta geçen İmparatorların, ileride doğabilecek taht kavgalarına meydan vermemek için tüm taht varislerinin gözlerini dağlayarak, yakınlarıyla birlikte ömür boyu bakılmak kaydıyla gönderdikleri bu adalar topluluğu, tarihte bu sebeple ‘’Prens Adaları’’ olarak da yer almaktadır.
Günümüzde maalesef yukarıdaki olumsuzluklarla insanlar üzerinde soğuk bir hava estiren Adalar, eski yıllarda İstanbullular’ın tüm yaz boyunca konakladıkları, sazlarnı çalındığı, kayıklarla mehtaba çıkıldığı birer sayfiye mekanı idi. Adalar üzerine bestelenen şarkılar ise radyolar,TV’ler, plaklar, kasetler ve günümüzde CD’lerde coşkuyla dinlenerek, dilden dile dolaşmaktaydı.
Mesela, ‘’Adalar’dan bir yar gelir bizlere’’, ‘’Yine bu yıl ada sensiz, yüreğime dert oldu..’’, ‘’Biz Heybeli’de her gece mehtaba çıkardık’’ , ‘’Adalar’a gel, Adalar kalabalık Modalar’a gel..’’ ‘Ada sahillerinde bekliyorum’’veya ‘’Ada vapuru yandan çarklı’’ , ‘’Ada sahillerinde bekliyorum’’ ve ‘’Ada’nın yeşil çamları aşkımıza yer olsun’’ gibi nostaljik şarkılar..
UFUK TURU NOKTALANIYOR
Uçağımızın tekerlekleri alkışlar arasında yere değdikten ve hele hele pasaport kontrolü kuyruğuna girdikten sonra, bu tatlı ufuk turumun da bittiğini ancak anlamış oldum. Bu arada, Alman vatandaşlığına geçmelerinden dolayı bir hayli insanımızın da yabancı uyruklular için ayrılmış bölümde pasaport kontrolü için sıraya girmiş olması ise , Avrupa Birliği’ne çoktandır adım atmış olmamızın enteresan bir görüntüysüydü.
Pasaport kontrolü için ilerlerken, birden bu yolculuğumun mesela İstanbul- Diyarbakır ile İstanbul- Bağdat veya Mekke hattında olması halinde, acaba neler düşünebileceğim konusu aklıma geldi. Herhalde insan oldukça değişik şeyler hisseder diye düşündüm.
Yük konusunda herhangi bir problem yaşamadığım dönüş hattı intibalarımı yazamıyorum ne yazık ki ! Çünkü, Hamburg’a dönerken, yol boyunca bir çocuk filminin gösterildiği (Dinleme cihazı 3 Euro).. Monitörde ancak Berlin’den sonra uçuş hattımızı görebildik..
Gidiş ve dönüşte bizlere çok rahat bir yolculuk imkanı sağlayan kaptanlara ve ekiplerine teşekkürler..
- - - -