Türk devletinin Kürtlere karşı sürdürdüğü son savaş, 2015’ten beri çok yönlü ve çeşitli cephelerde sürdürülmektedir. Türk devletinin bu savaşta yalnız olmadığı, bölgenin ve uluslararası bazı emperyalist devletlerin desteğini aldığı da biliniyor. İki aya yakındır Türk devleti, Kürtlerin bütün değerlerine saldırmakta ve Kürdistan’ın her karış toprağını kana bulamaktadır. Rojava’ya, Maxmur’a, Şengal’e ve Başur Kürdistan’ına yönelik işgal amaçlı saldırılar, bu savaşın bir parçası olarak sürdürülmektedir. Ülke içinde yapılan siyasal kırım operasyonları, HDP’nin kapatılmaya çalışılması da bu savaşın diğer cepheleridir.
Döneme özgü olan savaşın taşındığı bu aşama, bundan önceki süreçlerden çok farklıdır ve çok önemlidir. Öncelikle belirtilmelidir ki bu savaş lokal ve belli bir zamanla sınırlı değildir. Tamamen Kürt soykırımına odaklanmış bir savaştır. Savaşın süresini ve alanını belirleyecek olan, ya Türk devleti yenilecek ve Kürtlerin özgürleşmesiyle savaş sonlanacak veya Türk devleti istediğini gerçekleştirerek ömrünü uzatacaktır.
Türk devletini savaşı bu düzeyde ve bu biçimde sürdürmeye yönelten temel iki paradigma bulunmaktadır. Birincisi Türk devleti, uzun yıllardır Kürt halkının direnişi karşısında yaşadığı tıkanıklığı görmüş, duvara dayandığını tespit etmiştir. İkincisi bunun sonucu olarak, bugüne kadar olduğu gibi Kürtleri oyalamalarının veya engellemelerinin mümkün olmadığını, Kürtlerin taleplerine karşı daha fazla direnemeyeceklerini, bu talepleri kabul etmek zorunda kaldıklarını görmüşlerdir.
Kürtlerin taleplerinin kabul edilmesi ise Türk devletinin mevcut yapısının kökten ve niteliksel olarak değişmesi demektir. Tam olarak ne demektir bu, yani Kürtlerin haklarının verilmesinin tam anlamı nedir? Mesela mevcut soygun düzeni olmayacaktır. Soygun düzeninin ortada kalkması, çeteler için bu ölümcül bir durumdur ve devleti elinde tutan çeteler bunu kabul edemezler.
İkincisi uluslararası kamuoyu ve devletler nezdinde Türk devleti ve bu devlete hâkim olan çapulcu burjuvazi, bugün olduğu kadar itibar görmeyecek, imkân ve fırsatlarda yararlanamayacaktır. Kürtler özgürlüklerini savaşarak kazandıklarında Kürtlere yenilen bir Türk devletinin itibar görme katsayısı düşecek, daha az önemli ve daha az ilişkilenmeye değer görülen bir devlet olarak kabul edilecektir.
Bu gerçekler, Kürtlerin politik örgütlü iradesini yok etmek isteyen Türk devletinin savaşı tırmandırmasına yol açmıştır. aynı zamanda bu savaşı fırsata çevirmek ve fırsattan da ganimet devşirmek isteyen Türk devleti böylece bir yanda savaşı tırmandırırken bir yandan da işgalci ve talancı amacını gerçekleştirmeye çalışmaktadır.
Bugün beka sorunumuz var diye ırkçı- işgalci söylemlerle, zehirlenmiş toplumsal bir destek yaratmaya çalıştıkları gerçek budur. Evet faşist, çeteci, asimilasyoncu Türk devleti yaşadığı beka sorunundan kurtulmak için bu süreci yaratan örgütlü Kürt halkına karşı ölümcül bir savaş açmış bulunmaktadır.
Bu savaş bugün en yoğun, en kanlı haliyle devam etmektedir. Savaşın tarafları olan Türk devletiyle Kürt halkının geleceğini d e bu savaşın sonucu belirleyecektir. O nedenle bugün Türk devletinin Kürdistanı işgal etmek ve Kürt direnişini kırmak amacıyla sürdürdüğü bu savaş, her türlü araç ve yöntem kullanılarak sonuç alınmak istenmektedir.
Bu kahredici savaşa karşı Kürt halkı ve silahlı güçleri insanüstü bir çaba ve direniş göstermektedirler. Değişik düzey ve yoğunlukta olmak üzere 6 yıldır süren bir savaşta Türk devletinin halen istediği sonucu alamamış olması bunu göstermektedir.
Ancak bu Türk devletinin sürdürdüğü bu haksız ve savaşa karşı direnişi sadece gerillanın üzerinde yürütmek ve bunu beklemek doğru olması bir yana aynı zamanda büyük bir yanılgı tehlikeli bir hatadır. Ne yazık ki insanlık tarihi her zaman haklıları muzaffer kılmayabiliyor. Sonuç itibariyle bu bir savaştır ve bu savaşta karşı tarafı alt etmek, tek bir mücadele yöntemiyle mümkün olmayabiliyor.
İşte sorun budur. Bugün Kürt halkına karşı Türk devleti son savaşını sürdürmektedir. Öte yanda Kürt halkının geliştirdiği bu direniş ise Kürtler için son umuttur. Ya Kürtlerle birlikte bütün demokrasi güçleri ve insanlık kazanacak veya Türk devleti kazanırsa, sadece Kürtler değil, bütün demokrasi güçleri ve insanlık ailesi kaybedecektir.
Bu nedenle Kürt halkı, Aleviler, emekçiler, kadınlar, gençler ve insanlıktan yana olan bütün dünya ezilenleri, Kürt halkının sürdürdüğü kahramanca direnişi en net, en kararlı, en kitlesel ve en fedakâr bir biçimde desteklemeli, sahiplenmeli ve büyütmelidir. Sürdürülen direnişin başarısı tamamen halkların bu konuda ortaya koyacağı kararlı direnişe ve fedakarlığa bağlıdır.
Hiçbir şey yapılan bunca fedakârlığın, dökülen bunca kanın karşılığı olan zaferden uzaklaşmanın gerekçesi olamaz. Maxmur’a, Şengal’e, Kandil’e yapılan saldırılara karşı direniş haktır, bu direnişi desteklemek bir adım ötesinin özgürlük olduğu geleceği kazanmak için zorunludur. Ve başta Kürt halkı olmak üzere faşizme karşı olan herkes özgürlüğe giden adımı atmaktan kaçınmayacaklardır.