Erdoğan, 2002’de başta gerici/faşist Gülen Cemaati olmak üzere birçok İslamcı, IŞİD’ci tarikat ve çetenin desteğiyle iktidara geldi. Son dönemlere kadar, Kemalist iktidarın zorba/baskıcı yöntemlerine karşı çıkıyormuş gibi davranarak, toplumun özgürlük isteyen tüm kesimlerinde, liberal demokratlarda, Kürtlerde ve Aleviler de destek almaya özen göstermiştir.
Ancak bu kesimlerin oylarını ve desteğini almış olmak, AKP ve Erdoğan’ın kurmak istediği Osmanlıcı/ İslamcı yeni imparatorluk için yeterli değildi. Ayrıca Kemalist kesimle yaşanacak bir hesaplaşmanın olanaklarını da yaratmıyordu. Bunun için Osmanlı/İslamcı siyasette çok sık kullanılan takkiye yöntemine başvurulmuştur. Sözde “demokratikleşme paketleri”, Kürt sorununu çözme ve Kemalist vesayetle/darbelerle hesaplaşma gibi bir dizi politik/pratik uygulama bu takkiyeciliğin sonucunda yaşanmıştır.
Erdoğan, beklediği ve istediği siyasal ortamı ve fırsatları yaratmanın ön hazırlıkları olarak yaptığı bu çalışmaların ortaya çıkarttığı güç ve imkânla, devam eden hamlelerini yapmıştır. Orduda, istihbarat kurumu MİT’te, yargıda, basında, iş dünyasında ve akla gelebilecek daha birçok kurumda operasyonlar yaparak gücünü artırmıştır. Kürt hareketinin etkinliğini zayıflatılmak için önce KCK operasyonları yapılmış, sonra oyalama/çürütme ve en son Kürt halkına karşı saldırı süreci başlatılmıştır.
Ancak Erdoğan’ın buraya kadar sürdürdüğü politikalarla istedikleri olmadı. Bütün bu politika ve uygulamalar, Erdoğan’ın istediğinden farklı sonuçlar yarattılar. Kürt sorununa demokratik çözüm ve demokratikleşme çabaları, Türkiye halklarında ciddi bir destek buldu. Bu atmosferde yapılan seçimlerde Erdoğan’ın beklentisinin aksine, demokrasinin gerçekleşebileceği ortaya çıktı.
İşte bu gelişmenin yarattığı korku Erdoğan’ının, hem bu zorluklardan kurtulabilmek, hem de Osmanlının mirasına sahip çıkabilmek ve İslam önderliği adına, tasarlanan İslamcı/Osmanlıcı yeni devleti kurmak için yayılmacı, katliamcı, savaş ve işgalci politikalara yönelmesine yol açmıştır.
Erdoğan, bu yönelimden sonra yaşanan her gelişmeyi, nihai hedefi olan İslamcı/Osmanlıcı devleti kurma perspektifine göre ele almıştır. İlk olarak Kürtlerle demokratik çözüm için sürdürülen görüşmelerin yolunu kapatmıştır. İktidarını kaybettiği 7. Haziran.2015 seçimlerini yok saymış, 1. Kasım. 2015’te yeni bir seçim kararı aldırmıştır. 1. Kasım seçimlerini, IŞİD eliyle gerçekleştirilen bir dizi katliamın yarattığı korku ikliminde, zor yoluyla ve demokratik ortamı yok ederek kazanabilmiştir.
2015 seçimlerinden bir süre sonra 15.Temmuz’da “erken doğuma zorlanmış darbe” girişimi yaşandı. Erdoğan, İslamcı faşist klik F. Gülen’le ortaklığını bitirmişti, bu darbe aralarındaki çelişkinin düşmanlığa dönüşmesinin sonucuydu. Erdoğan, bu gelişmeyi, tek adam olarak kendisinin yönettiği İslamcı/Osmanlıcı ırkçı yeni devleti kurmanın aracı olarak değerlendirmektedir. Şu anda Erdoğan Türk devletini Kanun Hükmünde Kararnamelerle(KHK) ve OHAL’le yöneterek, İslamcı/Osmanlıcı devletini yapılandırmaktadır.
Erdoğan’ın yönettiği Türk devleti, toplumun tüm kesimlerinin ırkçılık ve dinsel gericilik üzerinde askerileşmesini dayatan bir politikayı toplumsal hayata uygulamaya çalışmaktadır. Buna bağlı olarak, Efrin’e yönelik savaş, devletin korumasını zorunlu kılan KHK’ler, çocuklar dahil herkese militarizmin dayatılması, Türk devletinin yeniden yapılanma adıyla IŞİD’leşmesinin ve ırkçılaşmasının doğal sonuçları olarak yaşanmaktadır. Böylece Türk devleti tarihsel fabrika ayarlarına yönelmiş İslamcı/Osmanlı özelliğe kavuşmuş olmaktadır.
Erdoğan Türk devletini yeniden yapılandırmasının savaşlardan katliamlardan ve zulümden geçtiğini yaşayan halkların bu sürece en güçlü ve en etkili şekilde müdahale etmesi ve Erdoğan faşizmine engel olması toplumsal hayatın zorunlu ve hayati bir görevi olarak ortaya çıkmış bulunmaktadır.
Erdoğan faşizmini önlemek, tarihe ve toplumsal gelişmenin doğal akışına bırakılacak bir durum olarak görülemez. Erdoğan’ın geliştirmek istediği yeni faşist devletin, önünü kesmek bugünün ve bugün yaşayan toplumsal siyasal yapıların sorunu ve sorumluluğudur. Erdoğan faşizmine karşı mücadele hiçbir gerekçe ile geleceğe ertelenemez. Ayrıca zaten bugün, Erdoğan faşizmi yıkılamazsa eğer, uzun un sürecek bir İslami ırkçı zorba devletin baskıları altında inim inim inleyerek yaşamaya mahkûm ve mecbur olunacağını unutmamamlayız. Kürdistan Türkiye bölge ve dünya halklarının böyle bir geleceği kabul etmeyeceğine ve Erdoğan faşizmine istediği fırsatı vermeyeceğine inançla…