Hafta iyi haberlerle başladı. Yunanistan’daki seçimler sol birlik partisi Syriza’yı iktidara taşırken, Yunanistan Komünist Partisi KKE yüzde 5,5 oyla güç kazandı. Ama asıl iyi haber Kobanê’den geldi: YPG ve YPJ güçleri Kobanê kentini DAİŞ çetelerinden temizleyerek, yüreklerimize su serptiler. Almanya’da ise kitlesel ırkçı gösterilere katılım azaldı, antifaşistlerin eylemlerine onbinler katıldı.
Bunlar sevindirici haberler, ama henüz tüm kaygıları gideremiyorlar. Gelişmeleri bağlantılarıyla ve soğuk kanlı bir biçimde izleyenler, temkinli bir sevinç içindeler. Kanımızca haklılar da, çünkü asıl mücadele şimdi başlıyor. Neden böyle düşündüğümüzü kısaca açalım.
Syriza’nın seçim başarısı, ertesi gün sağ popülist bir partiyle koalisyon kurmasıyla biraz gölgelendi. Gerçi bugünden Tsipras hükümetinin politikalarını eleştirmek yanlış olur. Zaten emperyalist ülkelerin tüm güçleriyle Tsipras hükümetini baskı altına almaya çalıştıkları bir zamanda, bu, dayanışma anlayışına ters düşer.
Ancak Tsipras daha seçim akşamı yaptığı konuşmasında, daha önceki »borçları sileceğiz« retoriği yerine, »adil, herkes için yararlı çözümlerden yana olacağız« diyerek, seçmenlerini hayal kırıklığına uğratabileceğinin sinyalini verdi. Yunanistan’ın borç batağına düşmesinin ve yüklerin halkın sırtına yüklenmesinin asıl sorumlusu olan Almanya gibi emperyalist güçlerle nasıl »adil« bir çözüm olacak, o Tsipras’ın sırrı, ama görünen şu ki, AB elitleri bugüne kadarki politikaları biraz yumuşatıp, törpüleyerek sürdürecek bir hükümetten pek korkmuyorlar. Geçmiş yıllarda Avrupa’daki neoliberal politikaların en sert uygulamalarının »sol« maskeli hükümetler döneminde gerçekleştiği düşünülürse, reformist politikalarla ciddi değişimlerin olmayacağı kaygısının haklılığı ortaya çıkar. Ama bekleyelim, sonucu göreceğiz.
Kobanê’nin DAİŞ’ten temizlenmesi Kürt halkını haklı olarak zafer coşkusuna soktu. Aslına bakılırsa bu sadece Kobanêlilerin değil, esas itibariyle demokratik özerkliğin, yani Abdullah Öcalan’ın zaferidir. Ama bu Kobanê ve Rojava’nın hâlâ tehdit altında olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Dahası, asıl özgürleşme mücadelesi şimdi başlıyor: Kobanê’nin ve diğer kantonların yeniden inşası, demokratik özerkliğin kökleşmesi, öz yönetim ve öz savunmanın güçlendirilmesi, ambargoların aşılması, sosyal sorunların çözülmesi, toplumcu ve ekolojik bir ekonominin yapılandırılması ve bir dizi diğer sorunun çözümü, Rojavalıları bekleyen devasa görevler... Kaldı ki Türkiye egemenlerinin oluşturduğu tehdit hiç te küçümsenecek bir mesele değil. O nedenle Rojava ile dayanışmanın yükseltilmesi, yeniden inşanın desteklenmesi hepimizin önünde duran ivedi görevdir.
Almanya’daki ırkçı gösterilere gelince; katılım sayısındaki azalma, gösterilerde savunulan görüşlerin çoğunluk toplumunda egemen görüşler hâline geldiği gerçeğini değiştirmiyor. Bu gerçeğin temel nedeni egemen iktidar ve mülkiyet ilişkileridir. Bu ilişkiler sorgulanmadan gelişen ırkçılığa karşı etkin mücadele olanaksız olur. Yani sonuç itibariyle her üç örnek gerekli olanın radikal yaklaşım olduğunu göstermektedir. Bunun tercümesi ise antikapitalizmdir.
31 Ocak 2015