Almanya kendi kirli tarihine baksın demek, bizim ayıbımız hakkında konuşamazsınız demektir…
MHP ve AKP taraftarlarını anlıyorum. Irkçı-milliyetçilerin savaş, katliam, soykırım tartışmalarında "En büyük Türk, en temiz Türk..." gibi safsatalar dışında söyleyecekleri bir şey yok. Türk kökenli bir T.C. vatandaşı olarak bu “büyüklük-temizlik” övgüleri beni, Türklerin komşularına yönelik linç girişimlerini, taciz ve tecavüzlerini duyunca –okuyunca acı acı gülümsetiyor. Ama solcu-demokrat olduğunu söyleyenlerin Almanya’nın soykırım yasasını oylamasının altında komplo teorileri aramaları ya da "sen kirlisin benim kirlerimi eleştiremezsin" tavrı anlaşılır gibi değil.
Eee Almanya emperyalist- kapitalist bir ülke diye her açıklama yanlış mı olur. Rusya da emperyalist-kapitalist bir ülke ama İŞID’a karşı savaşı ve demeçleri dönem dönem bu çevrelerden beğeni topluyor. Aslında burada önemli olan halkların yüzyıllar boyunca kazandığı evrensel değerleri savunmaktır. Almanya veya Rusya kapitalizmini değil, bu ülkelerdeki demokratik çevrelerle - örgütlerle enternasyonalist dayanışma içinde olmanın yollarını aramaktır.
Aslında birçok insan bilmiyor ama II. Dünya savaşında Yahudilere karşı yapılan soykırımdan dolayı uzun zaman önce özür dileyen Almanya, 2005 yılında da Ermeni kırımındaki rolü için özür dilemişti. Ama "soykırım" dememişti. Bu gün yapılan o katliamın soykırım olduğunun kabülüdür. ve Almanya kendi rolü de olduğunu, o dönemde Osmanlıyı desteklediğini de açıkladı.
Uluslararası Ermeni sempozyumunda bu "soykırım"ın tanınması ve "özür" meselesinde şunları söylemiştim:
Özür ama nasıl
“Bakkal garabet’in ışıkları yanmış
Affetmedi bu ermeni vatandaş
Kürt dağlarında babasının kesilmesini
Fakat seviyor seni
Çünkü sen de affetmedin
Nazım Hikmet’in yukarıdaki şiiri de bir özür sayılır. Konuşmamın başında belirttiğim gibi, ben de Hrant Dink’in katli üzerine, daha ‘özür diliyorum’ imza kampanyası başlamadan önce, ‘Ermenilerden özür diliyorum’ başlıklı bir yazı yazmıştım. Ancak bunun yetmeyeceğini (…) 2009 yılında yazdığım ve 15 kentte sahneye konulan, ‘Karanlığın İçinde Aydınlık Yüzler – Ölülerimiz Konuşuyor’ adlı tiyatro oyunumda, Hrant Dink’e ve Ermeni meselesine bir bölüm ayırdım. Bu da bir özürdü.
“Devlette ve Hariciye’de görev almış yöneticiler arasında Emekli Büyükelçi Volkan Vural’ın doğru yolu gösterdiğine tanık olduk: Vural Neşe Düzel’e verdiği mülakatta Ermenilerden özür dilenmesi gerektiğini söylüyordu. Diğer emekli büyükelçiler, Elekdağlar, Öymenler, Bölükbaşılar, Aktanlar ise tam tersini yapıyorlar ve Türkiye'yi bu konuda büsbütün yalnızlığa itecek tutumu tırmandırıyorlardı. Bugün 22 devlet soykırımı tanımış durumda. Önümüzdeki beş yıl içinde bunların sayısı artacak ve 2015’e kadar inkârın etrafındaki çember daralacak. Alınan kararları Diyasporaya bağlamak da yanlış: ABD ve Fransa dışında kayda değer bir Ermeni nüfus yok. İsveç’te ise sadece Asuri var. Ayrıca dikkat edilirse Avrupa’da kararların alınmasında rol oynayan partiler Sol, Merkez Sol, Çevreci partiler. Yani siyasal yaşamda hümaniteryen ve libereter tutumlarıyla tanınan akımlar. Çoğu da iktidarda değiller, hatta koalisyon ortağı bile değiller. Tersine, o devletlerin çoğu Türkiye ile menfaat ilişkilerinden dolayı “o kelimeyi” telaffuz etmemeyi diplomasi gereği sayıyorlar.”(2)Bir Kürt aydını olan Berzan Boti, Türk aydınlarının olayın adını koymadan özür dilemeye çalıştıkları bir zamanda, “özür dilemek yetmez, daha fazlasını yapmak gerekir” diyerek, Asur halkına ait, dedeleri tarafından 1915 soykırımı sırasında el konulan ve kendisine miras kalan köydeki toprakların tapusunu Süryaniler adına Seyfo Vakfına, İsveç parlamentosunda 13.05.2009 tarihinde yapılan resmi bir törenle devretti.”İşte bu onurlu tavır da bir özürdü.
Ermeni tehcir ve kırımı hakkında tek bir devletten özür geldi. II. Dünya savaşında Yahudilere karşı yapılan soykırımdan dolayı uzun zaman önce özür dileyen Almanya, 2005 yılında da Ermeni kırımındaki rolü için özür diledi.
ABD, II. Dünya savaşı döneminde Japonlara uyguladığı tehcirden dolayı özür diledi. Avustralya, yüz yıl sonra Aborjinlerden özür diledi. İsviçre hükümeti 1995 yılında dünya Yahudilerinden 2. Dünya savaşı yıllarındaki politikalarından dolayı özür diledi. Srebrenica’da 1995’te çoğunluğu çocuk 8 bin kadar Boşnak’ın katledilmesi soykırım sayılıyordu. Sırbistan Parlamentosu 31 Mart 2010 da kurbanların ailelerinden özür diledi. Bu özür listesi her geçen gün artıyor.
Sonsöz:
Bizim devletimiz de işkencede öldürülen Metin Göktepe ve Engin Çeber için özür dilemişti. Bu da önemliydi. Ben de bu özre, tiyatro oyunumda bir replikle yanıt vermiştim: “Bir özür yeter mi, bir özür yeter mi, bin can için bir özür yeter mi?”. Bu replik 12 Eylül karanlığında katledilenler için yazılmıştı. Peki ya bir milyon can için bir özür yeter mi? Belki yetmez ama önemli bir adım olabilir. Soner Önder’in, Avustralya’nın Aborjinlerden yüz yıl sonra özür dilemesi üzerine yazdığı güzel yazıda söylediği gibi: ‘Travmanın oluşumunda, “katilin” yaptığı eylemi inkar etmesi kadar, olaya tanıklık eden “üçüncü kişi/ toplum ve devletlerin” suskunluğu belirleyici bir rol oynamaktadır. Bu nedenle “tanınma, kabul ve özür” gibi tarihi adımlar, travmatik bir tarihi sona erdirip yeni bir dönemin kapısını aralamaktadır. (…) Dün gözyaşlarını dökmekten utanmayan siyah bir Aborjin’dim… Yüreğimin yarası bir nebze iyileşiverdi. Hrant Dink’in eşinin söylediği gibi, “acılarla akraba” olmaktan bir an çıktım.
Ama ne yazık ki yüreğim halen yaralı, halen post-travmatik sancılarla kuşatılı… Bir “özür” için yalvarmıyorum, sadece hakkım olanı istiyorum. Yüzyıl gecikse de… Hakkım olanı!’
de içeren politik bir meseledir. Dolayısıyla, Hrant Dink’in de altını çizdiği gibi, geçmişle hesaplaşmak, kapanmayan ve hala kanayan yaraların sağaltılması için önce resmi olarak özür dileyip diğer adımları atmak gerekmektedir. Ki özrün samimi olduğunu Ermeni’ler anlayabilsin.