14-15 yaşlarında bir kız çocuğu düşünün. Bu kız iki duvarın birleştiği bir köşede yere oturmuş. Kamera sadece onu, onun hareketlerini, duvarları ve çıplak zemini görüntülüyor. Çocuk kollarıyla sardığı dizlerini göğsüne doğru çekerken ayakları çıplak zeminde sürükleniyor. İzlerken bile ürperdiğiniz bu çaresizlik anında çocuk birden elinde kamerasıyla kendisini görüntüleyen kadına bir soru yöneltiyor; „Beni satın alır mısınız?“
Bu sözler ilk başta duyanı şaşırtsa da aslında çözüme çıkaran bir yol. Çünkü kızın annesi abisini evlendirebilmek için önce onu 9000$ başlık parası karşılığında evlendirmek/satmak zorunda. Soruyu yönelttiği karşısındaki kadınsa belgesel filmler çeken İranlı rejisör Roksarah Ghaem Maghami. Maghami repçi olmak isteyen bu Afgan kız çocuğunun hikayesinden yola çıkarak onun gibi köşeye sıkışmış başka kız çocuklarının gerçeğini filme almak istiyor. İmkanları ve yapabilecekleri sınırlı. Bu yüzden „hayır“ anlamında olumsuz bir cevap veriyor önce. Mahcup bakışlarıyla başını öne eğen bu çocuğun umudu bu cevaba rağmen yine de tükenmiyor. Filmin devam eden başka sahneleri de bunu kanıtlayacak nitelikte.
Bu film şu anda tanınmış bir repçi olarak Amerika´da yaşayan Sonita Alizadeh´in başarı öyküsünü anlatıyor. Ancak filmi diğer belgesel filmlerden ayıran çok önemli bir nokta var. O da şu ki, üç yıl boyunca Sonita´ya eşlik eden Roksarah Ghaem Maghami`nin filmin çekim sürecinde kurduğu uluslararası ilişkiler sayesinde önce Sonita´nın tanınmasına sonra da onun Amerika´ya yerleşip kurtulmasına vesile olması. Sonita 2014´te rejisörün yardımıyla hazırladığı bir video klibi You Tube´da yayınlıyor. Internette kısa sürede çok büyük ilgi toplayan bu klip Amerika´daki Strongheart Group`un da dikkatini çekince Sonita´ya orada eğitimi için burs alma imkanı doğuyor.
Sonita'nın arkadaşları ve ailesi:
Rejisör Mahagami bu filmde zorla evlendirilen kız çocuklarının durumunu günlük hayatın doğallığı içinde çok net ve gerçekçi yansıtmış. Bazı sahnelerde 14-15 yaşındaki kızlar kendi aralarında sohbet ederken; „Seni kaça sattılar?“ ya da „Seni kaça satacaklar?“, „Seni satın alan adam senden kaç yaş büyük?“, „Öteki karısı kaç yaşında?“ diye birbirlerine soruyorlar. Onlar konuşurken aralarında Sonita da var. O arkadaşlarına benzemiyor. Onların söylediklerinden yola çıkıp, kız çocuklarının satılmasına karşı şarkı sözleri yazıyor.
Neden Rep?
Sonita Afganistan´ın Harat adlı küçük bir bölgesinde dünyaya gelmiş ve orada büyümüş. Daha on yaşındayken para karşılığında ailesi tarafından evlendirilmek/satılmak istenmiş. Ancak aile Taliban terörü yüzünden bölgeyi terketmek zorunda kalınca Sonita da böylece evlendirilmekten kurtulmuş. İran´da hayatını kurmaya çalışırken, yani bir yandan temizlik işinde çalışıp bir yandan okula giderken kafasında onu hayatta tutan tek bir şey var o da müzik. Ancak yaptığı müziği yazdığı şarkı sözlerinden bağımsız düşünmek de mümkün değil. Sanki sadece o sözleri duyurabilmek için müzik yapmak istiyor. Geleneksel otantik müzik tarzı yerine, rep tarzı müziği tercih etmesinin sebebi de bu. Kendini reple ifade etmek istemesi yaşananlar karşısında kurban psikolojisi yerine protesto eden, eleştiren, çare ve çözüm arayan bir dünya görüşüne sahip olmasından kaynaklanıyor. Filmdeki bazı sahnelerde Sonita arkadaşı Ahmet´le stüdyolara gidip şarkılarını tanıtmaya çalışıyor. Orada karşılaştığı kişiler bir kız çocuğunun rep söylemesine tabi ki sıcak bakmıyorlar. Bir yerde daha önce pop müzik tarzında söylemeye çalıştığını ama sonradan şarkı sözlerinin repe daha uygun olduğuna karar verdiğini belirtiyor. Onun bu sözlerinden, şarkılarında vermek istediği mesajın kendisi için çok önemli olduğunu anlıyoruz. Başka bir stüdyoda biri Sonita şarkısını söyleyip bitirdikten sonra onu kırmamaya çalışarak, yeterince etkilenmediğini, ruhuna hitap etmediğini dile getiriyor. Ancak Sonita bunları sessizce gülümseyerek dinlerken, tatsız cevaplara rağmen umudu yine de elden bırakmıyor. Bunu o sırt çantasıyla kirli ve bakımsız sokaklarda , omuzları düşmüş bir şekilde yürürken bile anlıyorsunuz.
Sonita´nın defteri:
Sonita´yı en çok etkileyen iki rep sanatçısından biri İranlı Yas diğeriyse Amerikalı Eminem. Sevdiği sanaçıların resimlerini yaşadığı odanın duvarlarına yapıştırıyor. Bazan kardeşiyle kavga edince, o bu resimleri yırtıp atıyor. Sonita kavgadan sonra parçaları tekrar toplayıp özenle yapıştırıyor. Bir başka alışkanlığı da sevdiği, hayalini kurduğu şeylerin resimlerini gazete ya da mecmualarda görünce kesip bir deftere yapıştırmak. „İşte bu benim evim.“ diyor. „Benim arabam böyle olacak.“ Ya da bir gazetede kırmızı halı üzerinde yürüyen bir kadın sanatçının yüzünün üstüne kendi yüzünü yapıştırıp „Bu da benim“ diyor. Sonita hayalleri, umutlarıyla daha bir çocuk ama kendine inancıyla bir yetişkinden çok daha güclü diye düşünüyorsunuz.
Gençlik merkezindeki bir çalışma sırasında diğer kızlarla birlikte adını yazması gerekiyor. Sonita Jacksen diye yazıyor kağıt üzerine Michael Jacksen´a gönderimde bulunarak. Arkadaşları bunun bir şaka olduğunu bildiklerinden gülüşüyorlar. Derken Sonita aslında kim olduğunu ispatlayacak bir kimliğinin bile olmadığını söylüyor. Kayıtlarda yok çünkü. Filmin sonlarına doğru nihayet Afganistan´a gidip pasaport hazırlatabiliyor. Hazırlattığı pasaport onu Amerika´ya taşıyor.
Sonita, doğduğunda kayıtlara bile geçirilmeyen bu kız çocuğu, rep sayesinde nihayet kimliğini ispatlıyor. Onun „kimliği“ kendisi gibi kayıtlara geçirilmeyen, dikkate alınmayan, hatta satılan başka kız çocuklarının varlığının da ispatı anlamına geliyor.
Köln, 02.02.2017