Siyasi gecelerimiz ve kültür faaliyetlerimiz üzerine

Geçmişten günümüze sol sosyalist çevrelerin bugüne taşıdığı bir gece kültürü var. Kimi sol çevrelere hakim olan ve ağırlıkta feodal kültür geceleri yapılmaktadır. Feodal değerlerin aşılması sorunu ne yazık ki sosyalist bir kültürle gerçekleşemediğinin sancılarını çekiyoruz.

Eskinin feodal değerleri, yeninin popüler kültürüyle bize ait olmadığı gibi birincisinden daha da keskin olan kültür geceleri yerini  almıştır. Ve geçmişten ayrımla politik bir yükseliş atmosferine sahip olamadığımız bugün, sosyalist kültüre ait olmayan kültürün aynı zamanda dağıtıcı etkisiyle karşı karşıyayız.

Sorun teorik formülasyonlarla çözülmeyecek kadar karmaşık bir sorundur; yani sosyalist kültürle ilişkin bir çırpıda sıralanabilecek, paylaşımcılık, özgürlükcülük, kollektivizm, çıkar ilişkilerinden arındırılmış sevgi, dostluk ve dayanışma vb ögelerle vurguyla çözülebilir olmaktan uzaktır.  Bu sorunun tek alternatifi siyaset sosyolojisinin gelişim ve dönüşümle çözülebilirliğidir.

Bu noktada şu sorular kendini daha da dayatan bir anlam taşıyor. Legal bir partinin eğlence gecesi kimliksiz olabilir. İllegal bir partinin gecesi popüler kültüre tabi kılınabilir mi? Düzenlenen bir gecenin amacına varıp varmamasının belirleyeni, katılanların büyük çoğunluğunun ortadan keyifle ayrılmış olması veya mali getirisi olabilir mi? Açıktır ki bu soruların hiç biri (partiyi tümüyle dışlamadığınız koşullarda) olumlu yanıtlanamaz.

Bir parti, parti olmasının da askeri gereği olarak toplumsal sürece özne olmak iddiasında belirlenir; kuşkusuz pek çok noktada bu iddiasını yerine getiremeyebilir, ancak bu iddiasından vazgeçmesi de düşünülemez.

Yine kuşkusuz bu iddia adına parti dostlarına feodal kültür normlarını dayatmak veya eğlence gecesinde ağıtlar dinlemek, slogan atmak en genelde eğlenme beklentilerini ezmek gibi bir hak da söz konusu değil midir?

Düşünşenize şöyle bir; yılbaşı eğlencesi düzenleyen bir partinin şarkıları ağıt olacak. Acı ve gözyaşı ile beraber, üstüne üstlük birde devrim şehitleri ölümsüzdür sloganı atacak ve bunun adı yılbaşı eğlencesi olacak.

Belki geceye gelen parti taraftarlarının ruh hali ve beklentileri bol ajitasyonlu ve bol sloganlı bir gece olabilir.

Elbette ki bu noktada ‘’doğru’’ olanın ne  olduğu sorusunun yanıtını keskinlikle vermek mümkün değildir. Ancak en azından oraya gelen parti dostlarının ortak duyarlılıklarını temsil eden müzik tercihleriyle, arada küçük konuşmalarla, birlikte söylenebilecek şarkı seçimleriyle, farklı kültürlerle örtüşen oyunların birbirini takip eden bir yönlendirilmesiyle çok anlamlı olabilir.

Etkinliğe gelenleri parti dışı eğlence ortamlarından ayırarak, ortak kültüre hitap eden tek düze kültür hegemonyasından kurtaran çok güzel çok kültürlü bir eğlence atmosferi yaratılabilinir.

Bunların yapılmadığı bir gecenin parti dostlarıyla eğlenmek ve yakınlaşmak açısından başarız, daha ötesi kötü bir gece olduğunun farkına varılmalıdır, geceye gelenler günbe gün azaldı. Görünen o ki; gecelerde farklı bir hedef, farklı bir yol gerekmektedir.  

Tekrar parti gecelerinin içeriğine dönecek olursak. Şu soruları sormak gerekmektedir; gecenin amacı nedir? Gece de para mı kazanmak, insanları bir araya mı getirmek? Partinin propagandasını mı yapmak? Amaç eğlenmek mi? Kültürel bir etkinlik mi?

Sorun eğlenme, beğeni, sanat, edebiyat, kültür, biraraya gelme, dostluk, dayanışma gibi şeyler olunca, hiç bir kalıbın ve sınıf indirgemeci yaklaşımın kapsayacağı olamayacağı, bireyin özgürlük alanının en çok da buralarda kendini göstereceği belli değil mi? Parti gecesinin içeriği ve biçimlenişi baştan belli etmektedir. Geceye tek minvaldeki  politik duyarlılık ve ketup haraketler tek tip eğlenmenin tabi tek kültür sorunundan bağımsız ele alınamayacağının, daha önemlisi kendimize özgü bir kültürün yaratılmasının gayretini görmekteyiz.

Gecede verilen tam karşıt tepkilerden, örneğin çalınan müziği fiili müdahale ile değiştirme ve/ya alternatif dans olarak halay tutarak tabloyu değiştirme çabalarından ayrılma soğukkanlı bir sorgulamaya ihtiyacımız var. Bizim kültür ve eğlence anlayışımızın ifadesi partinin iradesi olarak gösterilmektedir.

Gece sorunlarımızı irdeleyen ve yüzleşen bir yazı okumadım. Ozan Emekçi’nin bir sözü hala kulaklarımda. Bana dediği şu sözü hiç unutamıyorum. ‘’Şimdi ki gecelerimizin sonunda kaç kilo döner sattık ne kadar içecek sattık hesapları yapılıyor. Eski gecelerimizi özlüyorum’’ O zamanlar yetersiz de olsa geceden sonra oturup bir gece değerlendirmesi yapardık’’ Bu bakış açısı bizi bir gece sonrası bir sanatçı gözüyle  sadece bir yönümüzü çıkarıyor karşımıza...Gecelerimizin sorunun da Halay, Horan,Tango, samba ya da dansları ve müzikleri içeren bir yerlerden sözkonusu olabilir. İnsana, sevgiye, estetiğe ilişkin her şeyi içerebilen, ama kendi içinde alternatif olmayı içeren, alternatif toplum projesine bağlanabilen bir sorunla karşı karşıyaydık. Esasen kabul etmeliyiz ki, bizim diyebileceğimiz bir kültürü yaratabilmiş değildik.

Öyle görünüyor ki, bütünüyle bizim olanı yaratmak, her bir parçası bir başkamıza  ters gelebilen  ama taraftarlarımız ve toplumun değişik kesimlerine ilişkin pek çok değişik  şeyi süzerek içermemiz ve dönüştürmemiz daha zamana ihtiyacımız var. Tabi ki iradi çabanın önemi de yaşamsal bir önem taşımaktadır. Özellikle Sosyalist kültür açısından.    

Öyle ki, içinde yaşadığımız kültürel kuşatma, bizi toplumun öznesi olmaktan çıkarıp, nesnesi olmaya iten ögelerden birini oluşturdu.

Yani demem o ki; gecelerimizde partinin kimliği ortaya koyması, geleneksel ve popüler olana karşı alternatif kültürünü örmesi, sosyalist kültürün yaratılmasının yolunun düzenlenmesi sorunuyla karşı karşıyayız.

Sosyalist kültürü, sosyalist bir eğlenceyi yaratma çabasına eşlik etmek üzere, hem iyi hem de dostlarımızı eğlendirip bir daha ki gecelerimize severek gelmelerini kazanmalıyız. Yeni yeni insanların gelmesini önemsemeliyiz.  Dostlarımızı coşku yüküyle  evlerine göndermeyi başarmak kuşkusuz zordur, ama imkansız olduğuda düşünülmemelidir. Bunu bilince çıkarıp daha dikkat edici bir tavırla daha dostça yaklaşarak gelenleri memnun edip eğlendirip gönderebilmeliyiz. Üstelik bunun üstünden atlanılamaz bir durum bir görev olduğu da açıktır.

Bu noktada gece kavramını, eğlence anlayışını çoşku ve birlikte olma duygusu ve özlemini güçlendirme gereksinimi yaratmaktan ve bir kültür politikasından ayrı tanımlanması ve kavranmasının mümkün olmadığı özellikle bilinmelidir. İşte bu sosyolojik yaklaşımın boyutları bizim gecelerimizde sığ yaklaşımları hak etmiyor. Kaba bir doğrudancılıkla değil, ama dolayımlı olarak politik bir muhteva taşımak zorundadırlar; bunu yapamamamız halinde zaten bu yenilgimiz sarmalında bizden çok daha iyi olanaklı ve daha iyi organizatör olan burjuvaziye rekabet etmemiz de olanaklı olamayacaktır.

Geçmişte bize ait olan bir çok değerlerimizin karşılığı vardı. Siyasal faaliyetlerimizin bir karşılığı vardı. Emekçilerle güzel ilişkilerimiz vardı, emekçilerin bir duyarlılığı ve sınıf mücadelesini sahiplenmesi sözkonusuydu. Bir yanımız sosyalist kültür aracılığıyla birey yanımızı ezmiş ve özgür bireylerin üzerine yükselmeyen siyasal bir toplumsallıkla yürümüştük; bugün ise burjuva kültürün hegemonyası altında ‘’özgür’’ bireyler olarak toplumlaşamamanın, politik duyarlılığından ve coşkularımızın etkinliğinden maalsef ayrı düştük. Asıl olan yüzleşmemiz gereken bir şey varsa; Siyasal gücümüzün varlığını gerçekleştirememenin ağır sancılarını çekiyoruz.