Savaş karşıtı ve tanınmış antifaşist Alman yazar Erich Kästner 1927’de Goethe’ye atıfta bulunarak kaleme aldığı bir yazısında “Top [mermilerinin] çiçek açtığı ülkeyi tanıyor musun?” diye soruyor ve sorusunu kendisi yanıtlıyordu: “Orada özgürlük olgunlaşamaz. (…) Ne inşa edilirse edilsin – her defasında kışla yapılır… Tanımıyor musun? Tanıyacaksın!” Kästner bu cümleleri yazmasından beş yıl sonra Alman faşizmi iktidarı gasp edecek ve bilinen vahşet çağını başlatacaktı.
Kästner günümüzde yaşıyor olsaydı, muhtemelen ülkesi için benzer cümleleri kurardı. Çünkü Alman tekelci burjuvazisi geçen yüzyılda olduğu gibi, 21. Yüzyıl’da da yaşamın her alanını pervasızca militaristleştirmeye ve emperyalist yayılmacılık hayallerini gerçekleştirmeye çalışıyor. Çünkü Alman militarizmi dizginlerinden koparılmış biçimde kamu kaynaklarını talan ederek, sistemik krizleri tetikliyor.
Scholz hükümeti Ukrayna savaşını gerekçe göstererek silahlanma için 100 milyar Euro’luk özel fon hazırlar, “savunma” bütçesini NATO’nun istediği gibi, yurt içi GSMH’nin yüzde ikisine yükseltirken, sağlık gibi farklı sosyal alanlarda derinleşerek devam eden krizlere uluslararası tekellere yarayan ve yaraların üstünü örtmekten başka işlevi olmayan pansuman biçiminde çözüm önerileri sunuyor. Corona Pandemisi döneminde sağlık sektöründe nasıl kaos ve belirsizlik ortaya çıktıysa, bugün de yeni bir kriz, ilaç tedarik krizi ortaya çıktı.
Sağlık sistemini bundan 20 yıl önce özel sermaye birikiminin emrine sokan SPD ve Yeşiller, şimdi liberallerin desteğiyle akut hâle gelen ilaç tedariki sorununa benzer bir çözüm öneriyorlar. Federal Sağlık Bakanı Karl Lauterbach geçenlerde yaptığı ve sağlık sigortaları ile hastaneler “ilaçlar için yüzde 50 fazla fiyat ödesinler” açıklamasıyla ilaç tekellerinin şirket merkezlerinde ve borsada şampanyaların patlatılmasını sağladı. Gerçi Lauterbach, özellikle çocuk ve gençlerin ihtiyaç duyduğu çok sayıda ilaç sıkıntısını çözmek için Bavyera Sağlık Bakanı gibi Federal Orduyu göreve çağırmadı, ama ilaç fiyatlarının süresiz pahalanmasının önünü açtı.
Federal İlaç ve Tıp Ürünleri Enstitüsü’nün verilerine göre hâlihazırda öksürük şurubu, ateş düşürücü ilaçlar, antibiyotikler ve kanser ilaçlarında ciddi tedarik sorunları söz konusu. Bununla birlikte hastanelerdeki, özellikle pediatri bölümlerindeki personel azlığı nedeniyle hasta çocuk ve gençlerin bakım ve tedavilerinde sıkıntılar yaşanıyor.
Federal Sağlık Bakanlığı’nın hazırladığı ve kabinede destek gören acil eylem planı ise, yapısal sorunlarla temel mücadele yerine, kâr marjı doğal olarak düşük olan çocuk kliniklerini kapatmayı, ilaç fiyatlarını artırmayı, “piyasanın çözümüne güvenmeyi” ve ilaç patentleri uygulamasını “kolaylaştırmayı” öngörüyor. Aynı şekilde resen tespit edilen ilaç fiyatları üst limitleri uygulaması da yürürlükten kaldırılarak, “talebi yüksek ilaçların” Almanya’da üretilmesi “teşvik” edilecek. Eh, ilaç ve sağlık tekelleri buna sevinmeyecekler de kim sevinecek ki?
Tüm diğer yaşam alanlarında olduğu gibi, sağlık alanında da kapitalist üretim tarzının irrasyonalitesini hâkim kılan Scholz hükümeti, bilhassa yönetici tıp doktorları başta olmak üzere, sağlık emekçileri arasındaki zihinsel yozlaşmanın da önünü açıyor. Aksi takdirde Alman Tıp Doktorları Birliği’nin bir yöneticisinin “sosyal açıdan kabul edilebilir erken ölümler” cümlesini kurabilmesi veya bir hastane başhekiminin “kronik hastalığı olan çocuklar sisteme zarar veriyor” demesi olanaklı olur muydu?
Velhasıl ilaç ve sağlık sektöründeki güncel kriz neoliberal sağlık sisteminin, dolayısıyla burjuva toplumunun krizidir ve yapısaldır. Yapısal olduğundan salt pansumanla değil, kökten tedavi gerektirir. Çünkü asıl hastalık kapitalist üretim tarzı ve özel sermaye birikimine yarayan piyasalaştırmalardır.
Nihâyetinde kapitalizm halk sağlığına zararlı olan bir zehirdir. Panzehri ise sosyalizmdir!