“İnsanın kendini fethetmesi
Gidenlerin, ölüm(süz)lerin arkasından yazmak zordur; hele hele bu bize “her ölüm erkendir” dedirten bir zamansız kayıp yani Aytaç Arman ise…
* * * * *
Çok da yaşlı sayılmayacak bir yaşta, 69’unda aramızdan ayrıldı ve sinema emekçisiydi Aytaç Arman.
Yüreği soldan atan çok, ama çok iyi oyuncuydu.
Hayatını onurla sürdüren gerçek sanatçılardandı.
‘Yaban’daki oyunculuğu ile hafızaya kazınan sanatçıydı.
‘Adını Feriha Koydum’daki değerli artistti.
‘Baba’ filminin bitirim, yakışıklı delikanlısıydı.
Özellikle de ‘Düşman’ filminde müthiş bir oyunculuk sergilemişti.
Naif ve ilkeli görüntüsü vardı; çok iyi aktördü.
“Yeşilçam Prensi”yken, köklü bir kopuş ve keskin geçişle sinemanın, topluma/ gerçeklere ayna olmayı seçen sanatçısı oldu.
70’li 80’li yıllarda yaşadıklarından bahsederken; “Duyarlılıklarımız vardı sonra askeri mahkemelerde yargılandık, ev kiramızı ödeyemediğimiz zamanlar oldu,” demişti.
Sinemada ilk olarak Ayhan Işık, Yılmaz Güney gibi oyuncuların oğlu rolleriyle dikkat çekmişti. Sonrasında Süreyya Duru’nun gedikli oyuncusu olarak önemli filmlerinde rol almıştı.
80’li ve 90’li yıllarda Süreyya Duru gibi Ömer Kavur’un da gedikli oyuncularından birisi olmuştur. ‘Av Zamanı’, ‘Biri ve Diğerleri’, ‘Gece Yolculuğu’, ‘Akrebin Yolculuğu’, ‘Bekle Dedim Gölgeye’, ‘Bir Avuç Gökyüzü’ gibi filmlerde canlandırdığı tiplemeler genellikle geçmişte yaşadığı acılar ve işkenceler sebebiyle suskunluğa bürünmüş siyasi düşünce suçlularıdır… Veya kendisi ile iç hesaplaşmalar yaşayan yorgun düşmüş entelektüellerdir…
Aytaç Arman, her yönden incelik abidesi bir güzel insandı. Nezaketi yanında düşünsel derinliği de öyle...
O kameranın sadece önünde değil, kameranın olduğu her yerde, sinema meslek örgütlerinde de çalışmalarını sürdürmüştü. 12 Eylül 1980 ile ‘Sinema Emekçileri Derneği’ üyeliğinden 18 yılla yargılanmıştı.
O düşüncelerinin insanıydı, popüler kültürden uzak, steril bir yaşamın güzel ve onurlu yüzüydü...
* * * * *
Aytaç Arman’ın gerçek adı, Veysel İnce’ydi.
Veysel İnce’nin, İstanbul’da öğrenciyken katıldığı yarışmada fotoğrafın altında ismi Aytaç Arman olarak yazılmıştı. Arman matematik öğretmenin soyadı, Aytaç da Arman’a uyması ve sosyetik olması sebebiyle arkadaşları tarafından seçilmişti.
“Ben çok güzel türkü söylüyordum. Benden olsa olsa türkücü olurdu, ben öyle bakıyordum. Sinemada oyuncu olmak gibi bir düşüncem hiç olmadı” demişti.
1949’da Adana’da doğdu. Erkek Sanat Enstitüsü’nden mezun oldu. Üniversite’deyken, 1971’de ‘Ses Dergisi’nin açtığı yarışmaya katıldı. Yarışmada Tarık Akan birinci, Aytaç Arman ikinci oldu.
Adanalı pek çok diğer sinemacı gibi Arman’a da, Yılmaz Güney yardım etti. Yılmaz Güney’in yazıp yönettiği ‘Baba’ filminde Güney’in oğlunu canlandırdı. Sinemaya bu filmiyle başladı. Ancak filmin hemen ardından Yılmaz Güney’in ikinci kez hapse girmesiyle, Arman da piyasa filmlerine girdi; oyuncu olma yönünde ilerledi.
Ama asıl sanatsal olarak önemli rolü yine Yılmaz Güney’le gelecekti: 1979’da Yılmaz Güney üçüncü kez hapisteyken ‘Düşman’ filmi için Onu seçti. Bu film, onun hayatını etkileyecekti!
12 Eylül Aytaç Arman’ın da yargılandığı (sonuçta beraat etti yıllar sonra) bir dönemdi. Arman 1980 darbesi sonrasında “sanat yönetmenlerinin” başrol oyuncusuna döndü ve ödüller de aldı.
1981’de senaryosunu Yılmaz Güney’in yazdığı ‘Düşman’ adlı filmle ‘Sinema Yazarları Derneği’nin ‘En iyi erkek oyuncu’ ödülüne layık görüldü. Bu Onun ilk ödülüydü. Sinema kariyerinde, sıradan filmler yanında, dikkat çeken, festivallerde ödüller alan filmlerde de rol aldı.
1974 ‘Antalya Altın Portakal Film Yarışması’nda ‘En İyi İkinci Film’ ödülüne lâyık görülen Süreyya Duru’nun yönettiği ve Bekir Yıldız’ın öyküsünden sinemaya uyarlanan ‘Bedrana’ adlı filmde başrolü Perihan Savaş’la paylaştı.
1977’de başrolünü Semra Özdamar’la paylaştığı, Süreyya Duru’nun yönettiği ‘Kara Çarşaflı Gelin’ 14’üncü ‘Antalya Altın Portakal Film Yarışması’nda ‘En İyi Film’ ödülü kazandı.
1988 Antalya Altın Portakal Film Yarışması’nda, başrolünü oynadığı, Ömer Kavur’un ‘Gece Yolculuğu’, ‘En İyi Film’ ödülünü alırken, Aytaç Arman da ‘En İyi Erkek Oyuncu’ ödülünü aldı.
Ve nihayet “Yılmaz Güney maalesef Türkiye de hak ettiği değeri göremedi. Bu ilgisizliği kesinlikle hak etmedi, TV’de filmleri çok fazla gösterilmiyor. Tüm bunlara rağmen Yılmaz Güney gibi sanatçılar daima eserleriyle yaşarlar. Önemli olan bu eserlerin halka sunulmasıdır.”
“Hayal eden düşünen ve bunları hayata geçirebilen bir insan olan Yılmaz Güney Türkiye panoramasıdır,” diyen Onun yüreğindeki Yılmaz Güney’e vefası ve saygısı hiç eksik olmadı.
* * * * *
Aytaç Arman, sinemanın düşünen, kendini sürekli geliştiren, sanatına kafa yoran, emek harcayan insanlarındandı.
Yıllar önce bir söyleşide şöyle demişti: “Tesadüfen başlayan bir yolculuk ama bugün taşıdığım bütün değerleri bu yolculuğa borçluyum. Bu işe başladığımda, saygıyla izlediğim sinema alanını tanıdığımda bana her şey bir garip gelmişti. Kırsal kökenli olduğum ve Adana gibi bir yerden geldiğim için tepkilerim sert oldu. Dayatılan hiçbir şeyi kabul edemedim ve sistemin dışına itildim. Dolayısıyla daha dikkatli olmam, kendime sahip çıkmam gerekiyordu. Sistem destekli olsaydım, sistem yıkıldığında, zaafa uğradığında ben de yok olacaktım. Sistem hangi dönemde, nasıl sallanırsa sallansın hep var oldum. Herkese bahşedildiği gibi, bahşedilen sanatçı kimliğiyle bugünlere geldik ama ben sanatçı değilim, ben sinema oyuncusuyum. Yapılanmamı sağlıklı sürdürüp, yıllarca süren sinema oyunculuğu geçmişime rağmen henüz yolun başındayım, kişiliğimin sanatçı boyutunu yetkinleştirebildiğim noktada kendime sanatçı diyebileceğim.”
İhsan Yüce’nin ve Süreyya Duru’nun çok önemli yeri vardır, Aytaç Arman’ın sinema serüveninde. İlk filmi Yılmaz Güney’in oğlunu oynadığı ‘Baba’ olarak bilinse de öncesi vardır. İhsan Yüce ‘70’li yılların başında bir film çeker.
O filmde küçük bir rolde oynar Aytaç Arman. Yetersiz koşullarda gerçekleştirilen, düşük bütçeli bir filmdir, filmi ve oradaki oyunculuğunu da göremez. 1971 yılında Yılmaz Güney’in senaryosunu da yazıp yönettiği ‘Baba’ filminde Yılmaz Güney’in oğlunu oynar. Finalde babasını öldüren bir oğuldur.
Sonraki serüvenini yine söyleşisinden kendi cümleleriyle aktaralım: “Ondan sonra da yıllarca, sistemin dışına itildiğim için, ikinci, üçüncü sınıf yapımlarda mahallenin namusu, garibin hakkı gibi rollerle dram avantür filmlerde oynadım. Yılmaz Güney ilk tanıştığımızda bana ‘Aytaç, ne bulursan oyna, aslolan kameradır. Kamerayla olan meseleni çöz’ demişti. Sistem dışına itildiğim dönemde çok filmde oynadım ve kamerayla daha çok karşı karşıya kaldım. Objektifle olan meselemi ve mesafemi, onun özelliklerini ve kendi özelliklerimi o pratik içinde çözümleyerek geldim. Bunun bana müthiş artıları oldu. Daha sonra Süreyya Duru’yla karşılaştım. Bu karşılaşmayı yine İhsan Yüce sağlamıştı. İlk ciddi sorumluluğum Duru’nun ‘Bedrana’ filmidir. Daha sonra yine Süreyya Duru’yla ‘Kara Çarşaflı Gelin’i çektik. Güneşli Bataklık, Fırat’ın Cinleri ve Yılmaz Güney’in Düşman filminde oynadım.”
Sonra da uzun yıllar ara verir sinemaya. Kendi iradesiyle çalışmaz. ‘70’li yıllar bitmiş 12 Eylül gelmiştir. 1986’ya kadar sürer bu ayrılık.
“Sinemaya ara verdiğim yıllarda ‘Nereden geliyorum? Ne yaşadım? Bu ülkede ne yaşandı? Sinema neydi? Sanat neydi? Bunun içinde ben neydim?’ gibi sorularla kendimle hesaplaşmaya yönelik 5-6 yıllık bir süreç yaşadım. İyi ki öyle yaşamışım. Kendimi, hayatı, sanatı, sinemayı, yaşadığım ilk on yıllık oyunculuktaki birinci dönemimi bunların hepsini harmanlayarak ‘Adı Vasfiye’ye varacak bir süreç içerisinde kendimi daha iyi tanıdım. Bunun sonuçlarını Atıf Yılmaz’ın ‘Adı Vasfiye’ filminde ben de gördüm, bütün sinema da gördü. Ardından hep hoş ve kaliteli filmlerde, seçerek oynadım. Özel hayatımdan oldukça özverili davranarak direnmeye çalıştım.”
Sinema serüvenini iki döneme ayırır Aytaç Arman. ‘80 yılına kadar süren 10 yıllık süreç birinci dönemini oluşturur. 86’da ‘Adı Vasfiye’ ile başlayan süreç de, daha deneyimli bir oyuncu olarak 2. dönemidir. “Şu ana kadar sürdürdüğüm yolculuktan hoşnutum. Hayat size bir şeyler dayatıyor ve siz onu göğüsleyebiliyorsanız, sonuçta hayat onun bedelini size ödüyor, karşılığını alıyorsunuz”…
Sinema dünyası gibi çok zorlu bir alanda ayakta kalma, var olma ve hayat mücadelesi verdi Aytaç Arman çizgisinden, duruşundan ödün vermeden, yaşamından ödünler vererek, işsizliği, açlığı, sinemadan uzak kalmayı göze alarak sürdürdü bu mücadelesini. Bu zorlu mücadeleye 100’ün üzerinde film ve birçok televizyon dizisi sığdırdı.
* * * * *
Sinemanın deli dervişlerindendi; sanatının da hayatının da hakkını vermişti.
Yılmaz Zafer ve Aytaç Arman 1 Mayıs’larda sinema emekçileri pankartını taşırdı.
Önce Yılmaz Zafer göklerde yıldızların yoldaşı oldu. Şimdi de Aytaç Arman.
Sinema az sayıdaki onurlu ve devrimci emekçilerinden birini daha kaybetti.
Sinemacıların pankartını taşıyacak insan kalmadı. Zaten devrimci sinemacılar da kalmadı.
Alexis de Tocqueville’in deyişiyle, “Geçmiş geleceği aydınlatmaya son verdiği için insan aklı karanlıkta yolunu kaybediyor”ken O, göçüp gitmesi ile bir dönemin kapanmaya yüz tuttuğunu hatırlattı herkese.
Birer birer aramızdan ayrılıyorlar; demirin tuncuna, insanın piçine kalıyoruz; acı işte burada!
Yıldızlar yoldaşın olsun Aytaç Arman…
22 Nisan 2019 17:31, İstanbul.
N O T L A R
Kaldıraç, No: 214, Mayıs 2019…
Zahit Atam, “Aytaç Arman’ın Ardından…”... https://www.insanokur.org/aytac-arman-ardindan-zahit-atam/
“Ünlü Oyuncu Aytaç Arman Yaşamını Yitirdi”, Cumhuriyet, 27 Şubat 2019, s.13.
Aytaç Arman: Yılmaz Güney Maalesef Türkiye’de Hak Ettiği Değeri Göremedi!”, 3 Nisan 2015… https://www.magazinkolik.com/aytac-arman-yilmaz-guney-maalesef-turkiyede-hak-ettigi-degeri-goremedi-42202h.htm
“Aytaç Arman: Yılmaz Güney Türkiye Panoramasıdır”, 20 Eylül 2014… http://www.buyukadana.com/haber/kultur-sanat/aytac-arman-yilmaz-guney-turkiye-panoramasidir/3624.html
Hayat Cehennemi - Hiç, 1971. Yönetmen/Senaryo: İhsan Yüce
Mesut Kara, “Aytaç Arman’ın Ardından”, Evrensel, 10 Mart 2019, s.12.