Tarih halklara karşı eşit davranmayabilir. Toplumsal ve siyasal hayatta, zaman her istendiğinde istenenin elde edileceği şekilde gelişmeyebilir. Böyle durum ve zamanlarda, sonucu belirleyen bir çok etken bulunmaktadır. Şüphesiz bu faktörlerin en başında geleni, örgütlü mücadeledir. Bir halk, örgütlü değilse ve doğru bir politik önderliği yoksa, karşısına çıkan her fırsat, avantaj olmaktan çıkabilir, dezavantaja dönüşebilir. Halkların kazanmasının püf noktası, konjektörün avantajıyla birlikte, ama esas olarak, örgütlü olmak ve doğru bir politik önderliğe sahip olmaktır.
Örgütlü ve politik basireti gelişmiş olan halklar, fırsatları da imkanları da hem yaratabilirler, hem de en doğru biçimde değerlendirebilirler. Bu imkanların olmasına rağmen bazen kazanımlar kısa sürede açığa çıkmayabilir. Böyle durumlarda ise, önderliğin ve örgütlü gücün, uzak görüşlülüğüne, kararlılığına, inancına ve iradesinin gücüne bağlı olarak sonuç değişmektedir. Ya sağlam bir örgütlülüğün olmamasından kaynaklanan dağılma, çürüme, işbirliği, ihanet ve teslimiyet, veya öngörüyle, cesaretle, kararlılıkla ve kazanmaya kitlenen bir inançla, yılmadan mücadele etmek ve nihayetinde zafere varmak.
Bugüne ve Kürtlerin durumuna bu bakış açısında bakıldığında, zamanın Kürtlerin kazanma zamanı olduğunu ve bütün koşulların Kürtlerden yana şekillendiğini görmek mümkündür. Yakın geçmiş bu duruma ilişkin verilerle doludur.
Tarihin derinliklerinde, 1900'lere gelindiğinde, dünyanın ve bölgenin çalkalandığı, hertarafta ulus devletlerin şekillendiği yeni bir dünya kurulurken ve bütün koşullar özgür Kürdistan'ın kurulması için uygunken, ne yazık ki, bu mümkün olmadı/olamadı.
O dönemde Kürdistan'ın büyük bir bölümü Osmanlı imparatorluğu sınırları içinde bulunmaktaydı. Bu dönemde yaşanan 1. dünya savaşının her çephesinde Kürtler vardı. Her savaşta katledilmişler, savaşın yükünü çekmişlerdi. Ancak savaşın sonunda, dört parçaya bölünmüş, sınırlı özgürlükleri de ellerinde alınmış olarak kalakaldılar. Çünkü o döneminin önderlikleri, sosyal konumları nedeniyle, sömürgeci devletlerin baskılarını aşabilecek, örgütlülüğe, öngörüye, güce ve imkanlara sahip değillerdi. Dönemin Kürt önderlerinin büyük kısmı, daha çok dini değerlendirmeler üzerinde politik davranışlarını belirliyorlardı. Böyle olunca, kahir ekseriyeti müslüman olan ve uygun bir örgütlülüğü olmayan Kürtler, aynı zamanda islamın halifesi de olan
Osmanlı padişahının yanında yer almışlar, böylece geleceklerini kaybetmişlerdir.
Devam eden yıllardan da, Kürtler, örgütlülükleri yeterince etkili ve güçlü olmadığı için, bütün hak talep eden girişimlerinde başarısızlık yaşamışlardır.
Ancak son kırık yıldan beri sürüdürülen mücadelenin de gösterdiği gibi şu anda durum artık eskisi gibi değildir.
Bugün, ABD, Rusya, Avrupa ve tüm ilgili devlet ve kurumlar, ne yapacaklarını belirlemeden önce, yapacaklarının, Kürtlerle olan ilişkisini tespit etmek, bunu düşünmek zorunda kalmış bulunmaktadırlar. Üstelik yukarıda adı geçen/geçmeyen bütün güçler, Kürtlere düşman olmamaya özen göstermektedirler. Dikkat edilirse, Kürdistanı paylaşmış olan Türk devletinin, İran'ın, Irak ve Suriye devletlerinin bütün ısrarlı talep ve çabalarına rağmen dünyanın ve bölgenin etkin güçleri, Kürtlere karşı belirgin, keskin ve katı bir düşmanlık yapmaktan uzak durmaktadırlar. Müttefiki oldukları devletlerin taleplerine karşı ilgisiz kalan dünya devletlerinin bu tutumu, kendiliğinden oluşmuş, gelişigüzel bir tutum değildir.
Çünkü artık Kürtler, bölgenin dikkate alınması gereken asli gücü durumundadırlar. İlgili ve adı geçen devletler, Kürtleri önemli bir partner olarak kabul ettiklerini defalarca belirtmişlerdir. Hatta, Kürtler, işbirliği yapılması zorunlu hale gelen bir güç, yaygın ve güçlü bir örgütlülüğe sahip bir halk olarak, bölgenin oyun kurucusu durumuna gelmişlerdir.
Bölgenin siyasal güçleri veya bölgede güç olmaya çalışan tüm odaklar, bütün politikalarını Kürtlere göre belirlemek zorunda kalmışlardır. Bölgeye dair kim ne hesap yapmak istiyor ve yapıyorsa, Kürtlerin örgütlü gücünü dikkate almadan, Kürtleri hesaba katmadan, bu hesaplarını gündemleştirme olanak ve yeteneğine sahip değildir.
Kürtlerin elde ettiği bu imkan ve böylece sağlanan güç ve prestij, Erdoğan'ın ve Türk devletinin yeni planlar yapmasını gerekli kılmıştır. Bu referandumla, Erdoğan'ı başkan ve halife yapmak isteyen Türk devleti böylece yeniden bir yapılandırmaya gitmek istemektedir. Devletin bu yeniden yapılandırılmak istenmesinin, yani Erdoğan'ın başkan ve halife olmak istemesinin nedenlerinin en başında Kürtlerin ortaya çıkan gücü ve özgürlüğe bu denli yaklaşmış olması gelmektedir.
O nedenle, Türk devleti başkan/ halife Erdoğan'la, Kürtlerin özgürlüğe ilerleyişini durdurmayı, Kürtleri karanlığa mahkum etmeyi istemekte, amaçlamaktadır. Erdoğan ise padişah/ halife olduğunda, bunu yapabileceğini sanmaktadır.
Ancak Erdoğan'ın ve Türk devletinin bu hesapları, çaresizliğin ürünü olan son çırpınışlar olarak görülmelidir. Kürtler elde ettikleri imkanları ve ellerini uzatabilecek kadar yaklaştıkları özgürlüklerini, bir kez daha, Erdoğan'ın ve Türk devletinin hile ve zorbalıklarına bırakmayacak kadar örgütlü, güçlü ve politiktirler. Ayrıca konjüktürde Kürtlerden yana işliyor.
O nedenle zaman, 'Kürtlerin zamanı'dır. Çünkü, yukarıdan da belirttildiği gibi, bugün Ortadoğuda bütün gelişmeleri, doğrudan veya dolaylı olarak belirleyen Kürtlerdir.
Zaman, 'Kürtlerin zamanı'dır, çünkü uzun yıllar sonra, Kürtler ilk defa ve kendi özgüçleriyle, Rojava'da, siyasal bir statü elde etmişlerdir. Bu kazanımın ne demek olduğunu ve hangi bedelerle elde edildiğini en yii Kürtler bilirler ve artık kimse bu kazanımı Kürtlerden alamayacaktır.
Zaman 'Kürtlerin zamanı', çünkü Irak Kürdistanında ortaya çıkan imkanlar, Barzani ile Türk devletinin bütün hile ve komplolarına rağmen Kürtlerin birliğine ve özgürlüğüne hizmet edecektır.
Zaman 'Kürtlerin zamanı', çünkü ilk olarak Kürtler,özgürlüğü kazanacak ve koruyacak düzeyde bir örgütlülüğü yaratmış durumdadırlar.
Zaman 'Kürtlerin zamanı' çünkü Kürtler, zorlu, vahşi ve eli kanlı devletlerle yıllardan beri, savaşmak zorunda olmalarına rağmen, hiç bir devlet bugüne kadar Kürtlerin örgütlü gücünü teslim alamadı, diz çöktüremedi ve geri adım attıramadı.
İşte bütün bu ve başkaca bir çok nedenden dolayı 'zaman Kürtlerin'dir.
Bugün dünyanın bütün devletleri Kürtlere saygı duymak zorunda kalmışlarsa bu, hiç kimsenin lütfu ve inayetiyle elde edilmemiştir. Bu durum, Kürtlerin örgütlü mücadeleyle ve kan revan içinde yarattığı, hak edilmiş bir sonuçtur.