SEÇİM OLACAK MI?
Emperyalistlerle ‘dost ve müttefik’ statüsünde bir ilişki kurmuş olan bizim gibi ülkelerde, RTE gibilerin(özellikle de ipleri tamamen ABD’nin elinde olanların) herhangi bir karar verme yetkisi yoktur! Ülkemizde sadece seçimler değil, partilerin-parlamentonun-basımın-yargının-örgütlerin-sendikaların vb. oligarşik cumhuriyete ilişkin tüm kurumların varlığıyla ilgili(işleyişleriyle ilgili değil) nihai kararı, emperyalist sistem veya bağlı olduğumuz NATO gibi kuruluşların kavramları belirler. Burada bir kere daha altını çizerek belirtmeliyim ki, ülkemizde ki tüm stratejik siyasi kararlarda(özellikle emperyalist çıkarları tehdit eden tüm konularda) ülke yönetiminin bir yetkisi yoktur. Eğer Ecevit gibi bunun farkında olmayan ve solculuk hevesli yöneticiler olursa, ya suikastla(Ecevit tesadüfen kurtulmuştu), ya suni yıpratma kampanyalarıyla ya da dini ve etnik gerilimlerle bu gerçek onlara hatırlatılacaktır. Veya bunlar da yetmezse darbe yapılacaktır vs. Bunu, ülkemiz adına zül olarak görenler sadece yarı aydın statüsündeki yurtseverlerdir. Onların sorunlara sınıfsal açıdan bakmalarını bekleyemeyiz elbette ki! Bu açıdan seçimlerin olup olmayacağına ilişkin tahmin yürütmek yerine, gerçek verileri alarak şunu söyleyebilirim: önümüzdeki seçim ya yapılacak ya da eğer patrondan izin alınabilirse belki bir müddet ertelenebilecektir. Çünkü seçimin asla olmaması gibi bir ihtimal, Batı sistemi içinde olduğumuz müddetçe imkânsızdır. Çünkü bu, Batı emperyalist sistemin demokrasi şampiyonluğuna aykırıdır ve onlara gölge düşürür.
SEÇİMLERİ KİM ALIR?
Yukarıda seçimin olup olmayacağı konusunu netleştirmeye çalıştım. Şimdi de seçim sonuçlarına ilişkin analizimize bakalım:
Seçim sonuçlarını doğru tahmin edebilmek için (siyasilere bağlı olmayan ciddi anket şirketlerini bir yana bırakırsak) temel ve de ülkedeki geçerli olan ölçülere bakmak zorundayız. Örneğin genel ölçü şöyledir: bir ülkede hayat pahalılığı-işsizlik-yolsuzluk-mafyacılık-suiistimal-yasadışılık vb. ekonomik-siyasi-ahlaki vb. olumsuz parametreler mevcutsa, orada seçimi genel anlamda muhalefetin kazanacağının garantisini verebiliriz. Ama ülkemizde durum hiçte böyle gelişmiyor. Aksine hırsız, ahlaksız ve kanunsuzlar hala % 40’larda halktan destek görebiliyor. Yapacakları provokasyonlarla da oylarını artırmayı planlıyorlar. Peki, sorun nerede? Sorun, algı yönetme temelli politikaların alıcısının olmasında yatıyor. Çünkü algı yönetimi; ancak dinin-ırkçılığın-bencilliğin-çıkarcılığın-alt kültürlerin vb. değerlerin etkisinde ki insanların bulunduğu toplumlarda daha bir etkindir. Sonuçta insanlar, yabancılaşma-yozlaşma denen bir ideolojinin etkisi altındalar. Trol denen insanların varlığı da buna işarettir.
Seçim sonuçları, birçok gelişmeye bağlı olduğu için bunları ele alarak analizimize devam edelim derim.
İKTİDARIN VE MUHALEFETİN SEÇİMİ ALMA TEKNİĞİ: AİKİDO
RTE, bu tekniği en iyi kullanan siyasilerden sayılır. Ülke yönetiminde bunca yıl söz sahibi olmak öyle basit bir sonuç olmasa gerek. Muhalefet ise ne yazık ki bu tekniği, etkili ve koordineli bir şekilde kullanamıyor! Evet, hayata karşı RTE gibi saldırgan ve kutuplaştırıcı değiller fakat başta İyi Parti olmak üzere muhalefet Kürt sendromunun etkisi altında oldukları için RTE’ye kollarını kaptırmış durumdalar. En azından Kılıçdaroğlu bir tür uzlaşma taktiğini deniyor fakat o da devlet aklının kuralları dışına çıkamıyor.
Peki, bu tekniği böylesine güçlü kılan sır nedir? Rakip saldırıya geçtiğinde, dengesinde-pozisyonunda ve yoğunlaştığı hedefin dışında büyük açıklar vermekte ve zayıf taraflarını göstermektedir. Rakibin ikinci bir zayıflığı da bu saldırı için harcadığı enerjidir. İşte bu iki temel konuda rakibin hem enerjisini alıp ona karşı kullanmak ve de verdiği açıklardan yararlanmasını bilmek gerekiyor.
Şimdi bu savunma amaçlı mücadele tekniğinin püf noktalarını iktidarın ve muhalefetin siyasi taktikleriyle ele alıp inceleyelim ve bu tekniği bugüne kadar çok iyi kullanan bir muhalif adayın olduğunu da ayrıca burada belirtelim.
Birinci teknik; rakibinin zayıf taraflarını görmek ve bunu kullanmak!
RTE, Trump ve Putin’le dans edebilen bir şark kurnazı olup, karşısında ki rakiplerinde de bunu hep denemektedir. Bunda genellikle başarılı olmasının sırrı, rakibinin zayıf taraflarını görebilmesi ve oraya yönelmesidir. Örneğin iç siyasette muhalefetin zayıf tarafı Kürt sorununda düğümlenir. Bu tamamen devletin Kırmızı Anayasasındaki ilkelere bağlılıktır. Erdoğan, bu ilkelere(Türk-İslam Sentezi) uymamakta daha doğrusu şekli olarak uymakta fakat muhalefetin bu konudaki korku içeren çocuksu bağlılığını kendi yelkenlerini doldurmak için kullanmaktadır. Örneğin PKK’ya terörist deyip onunla masaya oturabilmekte veya HDP’ye de aynı yaftayı vurup, gidip partiyi ziyaret edebilmektedir. Siz CHP’nin HDP’yi ziyaret ettiğini duydunuz mu? İyi Parti ise tam allahlık! ‘HDP ile asla bir araya gelmeyiz’ diyor fakat diğer yanda mecliste onlarla yan yana oturuyor! İşte bu tutarsız ve çocuksu tavırlar içinde olan muhalefetin bu yöndeki tüm enerjisini emen bir RTE var karşımızda. Muhalefet ise, taviz vermeyen bir görüntü içinde ama tavizi RTE’ye veriyorlar haberleri yok! İşte RTE’nin birinci gücü buradan geliyor! Fakat muhalefetin içinde onun anladığı dilden konuşan birisi var ve muhalefet bunu bir an önce sahneye çıkartmazsa seçimi büyük ihtimalle kaybedebilir! Daha doğrusu, esas çabalarını seçim sonrasına değil öncesi taktiklere harcamalıdırlar!
İkinci taktik; rakibi, saldırı için harcadığı enerjiyle alt etmek!
Bu konudaki örnek de şöyle: iktidarın en önemli enstrümanlarından biri de terörü kullanmaktır. Bunun için ciddi bir enerji harcanıyor ve sonuçta rakip bu darbenin şaşkınlığı içinde alt edilebiliyor. 2015 Kasım seçimleri bu terör eylemleriyle kazanılmıştır. Muhalefet, son Beyoğlu katliamında da aynı tutukluğu-korkuyu yaşıyor: devletimize bir zarar gelir mi acaba? Devlet diye bir şey yok ortalıkta haberleri yok! Hâlbuki RTE’nin bu enerjisiyle onu tuş yapabilirler! Bunun sırrı da bu eylemi iktidarın hazırladığını kanıtlarıyla sunmak, hepsi bu! Bunu toplumla paylaşmak, aslında RTE’nin ertesi gün uçakla ülkesini terk etmesine yetecektir. Dolayısıyla bu hamle atılmadığı için, insanlarımız sadece ölmeyecekler aynı zamanda ‘lanet olsun’ diyerek seçimlerde iktidara oy verme eğilimi içine girebileceklerdir.
Sonuç olarak; seçim, RTE tarafından, sadece provokasyonlarla değil aynı zamanda iki projeyle de alınabilir. Bunlardan biri, muhalefetin Kürt sorunu konusundaki ırkçı tavrını kullanıp, terör eylemlerini sürekli PKK menşeli olarak açıklayıp İyi Parti ve muhalefetteki milliyetçiler üzerinde çalışmak, ikincisi de seçimlerde hile yapmak! Bu açıdan muhalefetin adayının ‘adam kazandı’ demeyen ve seçimi aldığını ve ülkenin yeni Cumhurbaşkanlığı olduğunu ilan edebilecek bir adaya ihtiyacı var! Bunları kim yaparsa bilin ki muhalefet seçimi almış olacaktır. Ne ilginçtir ki RTE’nin dilinden anlayan ve onu alt edebilecek böyle bir aday var! Şimdi de ona bakalım.
RTE’NİN RAKİBİ
Bu aday üç(3) yerel seçimde AKP ve RTE’yi alt etmiş olan İmamoğlu’dur. Ayrıca İmamoğlu’nu Batı’nın koşulsuz desteklediğini de bilmek gerekir. Kendisi devletin tezgâhında eğitilmemiş dolayısıyla hiç kimseyle de çatışma kültürünü taşımayan bir kişilik. Müslüman-milliyetçi- Atatürkçü-solcu-devrimci-işadamı-devletçi-emperyalistlerin kankası vb. özellikleriyle aslında her konuda esneyen daha doğrusu herkese hitap edebilen ve iyi geçinen bir profil! O, Beylikdüzü’nü AKP’nin elinden aldığı gibi, İstanbul seçimine başladığında %12-13 olan oy oranını sonuçta iki kere %55’e çıkartmış güçlü bir rakip. Bunu sezinleyen RTE’de zaten onu yıpratmak için elinden geleni yapmaktadır. Örneğin onun tatilini istismar etmiş, yasal yardımları vermemiş, danışmanlarını çok ince taktiklerle etkileyerek gezisine yeminli ajanlarını sokmuş, fakat bunlar vb.leri etkili olmayınca, mahkeme ile siyasi yasak kararı aldırtmaya soyunmuştur. Burada bir taşla iki kuş vurma taktiği devrededir. Birincisi, korktuğu rakibini siyasi olarak tasfiye etmek! İkincisini de ‘ İstanbul’u alan Türkiye’yi de alır!’ inancı oluşturmaktır. RTE’nin bu planı, aslında onun en güçsüz yanı. Çünkü mağdur yaratmak ülkemizde çobanı bile Başkan yapar! Tabii bunu muhalefet değerlendirebilirse! Fakat bu senaryonun da gündemde olduğunu ve birtakım gelişmelere bağlı olarak ya tekrar sahne alacağı veya iptal edileceğini söyleyebilirim.
İmamoğlu’nun bu özelliğini daha önce fark ederek bugüne gelmesini sağlayan Kılıçdaroğlu’nun bunu değerlendirmesi mümkün! Eğer aksi olursa bu sadece kariyerizm ile açıklanacak bir durum olur.
Bu adayın RTE’den üstün yanı, sadece yukarıdaki iki Aikido taktiğini kullanmasından değil, daha çok bunu halkın tüm kesimlerini içerecek şekilde kullanması ve de bel altı yani kural dışı davranmamasından dolayıdır. RTE, biliyorsunuz bu taktiği, hem kendisinin sınırlı kitlesini bloke etmek, hem de kural dışı taktiklerle birlikte kullanıyor. İmamoğlu ise ne Kılıçdaroğlu ne de Akşener gibi Kırmızı Anayasa ilkelerine sadık birisi. O yeri geldiğinde iyi bir seküler veya Müslüman veya iyi bir ırkçı veya devrimci olabiliyor. Hatta en yurtsever veya Batı’nın iyi bir savunucusu da olabilir. O aslında, halkımızın kendisidir ve tüm eğilimler onda vardır!
Sanırım onun karşısında RTE’nin hiçbir şansı yok!
TAVRIMIZ
Bizim tavrımız ise;
Proletaryanın-ezilenlerin-yoksulların ve ötekileştirilenlerin bir gücü olmadığı, alternatif yaratamadığımız için, büyük tehlikenin alt edilmesi için muhalefeti tüm olumsuzluğuna rağmen desteklemek olacaktır! Bundan sonraki mücadelemizi, hep birlikte ve daha akıllıca yürüterek, ezilenlerin de birleşik ve güçlü örgütlenmesi olabileceğini gösterebiliriz. Umutsuzluk-dağınıklık-vurdumduymazlık-bilinçsizlik ve ‘dostlar alışverişte görsün’ yol ve yöntemleri bize değil burjuvaziye aittir!