Sizlerle, son seçim sonuçlarıyla ilgili iki farklı tespitin ve yorumun analizini paylaşarak, aslında çağımızda her şeyin nasıl altüst edilebildiğinin bir resmini vereceğim. Bunlardan ilki;
- Seçim sonuçlarının doğru olduğunu kabul eden ve bu kabul üzerinden değerlendirme-eleştiri ve öneri yapanlardan oluşuyor. İkincisi ise;
- Seçim sonuçlarının yapay ve gerçeği yansıtmadığı hile ve desiseden ibaret olduğunu düşünen ve görüş belirtenlerden oluşuyor.
Aslında bu zıtlık; sınıfsal ve siyasi verilerin ışığında analiz yapanlarla, sadece bilgiye ve güce dayalı değerlendirme yapanlar arasında geçmektedir.
Seçim sonuçlarının doğru olduğunu düşünen çoğu muhalif; çok ciddi hayal kırıklığı yaşayarak bunları gerçek gibi ele alıp, hayali yorumlar üretmektedir. HDP’nin eleştirisi, Bay Kemal’in istifası, propagandanın zayıflığı, rte’nin ustalığı vb. tespitler ile bu kesim, tam bir Bremen Mızıkacıları korosunu oluşturuyor. Sormak gerekiyor! Hani düne kadar dipten bir dalganın geldiğini belirtiyordunuz ne oldu? Peki, tüm tarafsız anket şirketlerin yanılması da mı sizlere bir şeyler anlatmıyor? Dahası, sokak röportajlarında ki kalabalık muhalifler, mitinglerdeki muhteşem çoğunluk vb.leri nereye gitmiş olabilir? Bu Kafkaesk’ler( gerçeklikten uzaklaşma), ne yazık ki muhalif gözüküp karşının ekmene yağ sürüyorlar. Zaten, devlet olarak korkutma görevini üstlenen, insanları aç-sefil bırakıp intihara sürükleyen, adım başı insanlara yalan söyleyip onları aldatan, yapılan her türlü haksızlık-uyuşturucu-mafya ve şiddet ile dünya lideri olan RTE’ye karşı halkın öfkesini görmeyenlerden başka şey de beklenmezdi.
Ben seçimde, sonucun yanlış, hatta sonuçta %10 oranında bir saptırmanın olduğunu, dört temel kategori içinde sizlere aktarmak istiyorum.
Birinci kanıt; İktidarın ve tüm siyasi kadrolarının ülkenin maddi değerlerini nasıl hırsızlık-hile-tertip-algı yönetimi-baskı ve devlet imkânlarıyla kişisel çıkarları için kullandığını biliyorsunuz. Bu organizasyonun liderinin dünyanın zenginler sıralamasında sekizinci olduğunu öğrendiğinizde sanırım şaşırmamışsınızdır. Hemen hemen her konuda çalan ve hile yapanların ve bunları yaparken yasa dışı her eyleme imza atanların, seçim konusunda dürüst davranacaklarını beklemek herhalde doğanın ve bilimin inkârı olurdu.
İkinci kanıt;
Karar gazetesi yazarı İbrahim Kahveci, yabancılara özellikle de Körfez ülkelerine son 5(beş) yıl içinde 245.676 konut satıldığını belirtmiş. Ve de eklemiş: ‘her hanede 2-3 seçmen olsa toplam 500-700 bin kişiyi seçmen sayısına eklemeliyiz’. Bu seçmenlerin belki tamamı oy kullanmayacak fakat kullananların kime oy vereceği belli.
Özellikle en fazla oy kullanan Avrupa’da ki göçmenlere baktığımızda bunların sosyolojik analizi de bize bazı ipuçları veriyor. RTE iktidarıyla, Türk parasının karşısında Euro’nun değer kazanması, Avrupa’da ki Camilerin-devlet gücünün vb.’lerinin kullanılması sonucu verilen maddi çıkarları da buna ekleyebiliriz.
Üçüncü kanıt;
Bu başlık, aslında RTE’nin seçimi almasını sağlayan, onun belirleyici planını bize tanıtmaktadır. Bu konuyu ilk defa kamuoyuna tanıtan kişi gazeteci Murat Ağırel olmuştur. Daha sonra aynı sorunu analiz eden kişi ise Bilişim uzmanı Füsun Sarp Nebil’dir.
Bu konu aslında hilenin nasıl bir stratejik planlamanın ürünü olduğunu göstermektedir. Murat Ağırel, birinci tur seçim sonrası Halk Tv. Programında özetle şunu söylemiştir: Toplam seçmen sayısından daha fazla seçmenin oy kullandığını belgeler ve tablodaki verilerle ortaya koymuş ve bunun da en az 1 milyon 800 bin, en fazla da 2 buçuk milyon seçmeni içerdiğini belirtmiştir. Bu konuyu YSK’ya da iletmiş fakat hiçbir cevap alamamıştır.
Araştırmacı F. S. Nebil ise konuyu daha da derinleştirerek belgelerle şu dehşet verici sonucu bize sunmuştur: 2007-2023 yılları içinde, nüfusumuz 15 milyon artarken, seçmen sayısı ise 21.4 milyon artmıştır. Sizce bu veriler bize ne anlatıyor? Çok şeyi: neden damgasız pusulaların geçerli haline getirildiğini, neden ihtiyacın çok üstünde pusulaların basımına izin verildiğini- mükerrer oy kullanımı için polislerin 142 nolu görev belgesiyle şehir şehir neden dolaştırdıklarını-Suriyeli-Afgan göçmenlerin dikkat çekmeden belli adreslere seçmen olarak yazılmasını vb. birçok hileyi bize anlatmaktadır. Bunlar, Sayın Ağırel ve Nebil ’in bize aktardığı rezerv oy potansiyelinden yasal olarak oy kullanan sahtekârlar ordusunun varlığını bize göstermektedir. Evet, seçim sonucu benim iddiama göre RTE=%42, K. K= %58’dir.
Dördüncü kanıt;
Özellikle Kürt kırsal bölgelerinde veya muhalefetin ulaşamadığı İç Anadolu seçmem sandıklarında(Ankara-İstanbul gibi büyük iller değil) iki tür olumsuzluk yaşanmaktadır. Birincisi, CHP’nin hala ıslak imzalara ulaşamadığı, diğer bir ifadeyle söylersem görevli bulunduramadığı binlerce sandığın varlığıdır. Facebook’daki paylaşımlara göre, ikinci turda bunlar en az 17 bin civarında. Kaldı ki M. Sarıgül, özeleştiri yaparak, sadece Erzincan’da CHP’nin ulaşamadığı ıslak imza tutanağının 3 bin 800 civarında olduğunu aktarıyor. Ayrıca;
İkincisi, Kürdistan adı verilen bölge kırsalında Köy korucuları-Köy ağaları ve Ergenekoncu Subayların birçok sandığı kendi alanlarında istedikleri gibi düzenlediklerini görüyoruz. Son seçimde Urfa’da iki CHP’li milletvekilinin bu nedenle saldırıya uğraması da bu rezaletin boyutunu bize vermektedir. Ayrıca deprem bölgesindeki nüfus kayması ve on binlerce insanın ölümü sonucu oluşan boşluğu da iktidarın değerlendirdiğini düşünüyorum.
Seçim öncesi ve sırasında ki dezenformasyonun yani yalanlar-montajlar-propagandalar-devlet güçlerinin ve imkanlarının kullanımı vb’in de seçimin sonucunda elbetteki rolü olmuştur. Fakat bu etki, yoksul ve mağdur insanları muhalefetten alıp iktidara taşıyacak kadar büyük bir kitleselliğe ulaşmasını iddia etmek, herhalde züğürt tesellisi olsa gerek. Evet, ne yazık ki bu yasadışı ve mafyatik iktidarın oy oranının % 42 civarında olması bile korkunç bir sonuç. Fakat bu oranı analiz ettiğimizde şunları görüyoruz: 1- iktidara ve onun imkânlarına göbekten bağlı milyonlar(yardım alanlar-ailesinden birilerinin devlet dairelerinde çalışmaları-ihale alanlar-profesyonel troller-hırsızlığı zengin olmanın aracı olarak görenler-kariyer peşinde olan sanatçı ve şovmenler vs.). 2- dinci ve milliyetçi ideolojinin etkisinde ki %15-20’lik kesim. 3- azınlıkta da olsa güce tapan-devletten tırsıyan ve en önemlisi de örgütlenmiş mülteciler.
Mevcut seçim sonucunu kabul eden Can Dündar gibi değerli aydınlar, gazeteciler ve birçok muhalif, aslında yaşadıkları şokun etkisiyle tespitler yapıyorlar. Özellikle de Cevheri Güven gibiler, analiz yapayım derken, Kılıçdaroğlu’nu küçümseyip RTE’nin ustalığını anlatarak güce taptıklarının farkında bile değiller.
Muhalefet, yukarıdaki kanıtlar üzerinden yeni seçim sistemine ilişkin tedbirler geliştirebilirse gelecekte merkezi veya yerel Yönetimlerde başarıya imza atabileceğini düşünüyorum. Ama bu başarının ezilenler için kalıcı bir sonuç yaratmayacağından da eminim.