Geçtiğimiz günlerde sosyal medyada dolaşıma sokulan bir videoda, 14 Nisan tarihinde İstanbul'un Fatih ilçesinde Ali Emiri Efendi Kültür Merkezinde kamuoyuna yansımayan bir iftar yemeği verildiği açıklandı. Aralarında SADAT Başkanı Adnan Tanrıverdi'nin olduğu 100'e yakın davetlinin katıldığı iftarda asıl amacın, 14 Mayıs günü yapılacak seçimle ilgili taktik adımları belirlemek olduğu ileri sürüldü.
İddiaya göre, 14 Mayıs günü kargaşa çıkartarak oy torbalarının değiştirilmesinin planlandığı dile getiriliyor. Özellikle SADAT Başkanı Tanrıverdi'nin direktifi sonucu katılımcıların tüm cep telefonlarının toplantı öncesi alındığı belirtilen konuşma sırasında, "Seçimler için hazırlanın! Özellikle seçim günü olaylar ve çatışmalar çıkartın. Kargaşa yaratın! Korkmayın savcı ve polisler bizden yana ve kesinlikle hiçbir şey olmayacak. Cesur olun! Bu kargaşa sırasında önceden hazırladığımız torbalarla mevcutlar değiştirilecek. Bunun için her arkadaş, kendi ekibiyle birlikte belirlediğimiz seçim bölgelerinde görevli olacaklar" şeklinde sözlerin ifade edildiği dikkat çekti.
ABD'de yaşayan Adem Yavuz Arslan'ın gündeme getirdiği bu haberin ne kadar doğru olduğunu bilemem! Ama bildiğim şudur ki, bu vb. hazırlıklar, devleti elinde tutanların binlerce yıldır rutin taktikleri olmuştur. Devleti Ulusalcılar ve ülkücülerle birlikte yöneten RTE, 2013-2015 yılı itibariyle sağcı tarihsel hafızaları altüst ederek son meydan savaşına(14 Mayıs seçimine) hazırlanıyor. Hazırlıklarını ve yapacaklarını anlamak için, 100 küsur yıllık geçmişe kısaca da olsa göz atmamız gerekiyor.
HALKIN TARİHSEL ALGISI DEĞİŞİYOR
Aslında RTE, kendi kitlesini, foyasının faş edildiği 2013 yılından beri ‘kindar ve dindar’ çizgide eğitmekte ve onları suç ortağı yaparak kendi bekası için hazırlamaktadır. Zaten bunun için, 15 Temmuz organize edildi ve bilinen tüm muhalefet odakları devlet içinden temizlendi. Bu öylesine güçlü bir rüzgârdı ki bu akıma, çoğu ulusalcı sivil-resmi kadrolar ve de Kılıçdaroğlu da katıldı. Hatta Kılıçdaroğlu, uzun zaman bunun etkisinden kurtulamadı: Yenikapı toplantısına katılma-dokunulmazlıkların kaldırılması-teskerelere gözü kapalı oy verilmesi vb. leri sayılabilir. Fakat Yabancı istihbaratların raporları, vicdanları yaralayan 15 Temmuz katliamlarının FETO’cu vs. bir örgütün değil, aksine Hitler gibi birkaç faşistin bile eline su dökemeyeceği bir kafanın yani RTE’nin planı olduğunu ortaya çıkarttıktan sonra, Bay Kemal’in tavrı, karakterine uygun şekilde yavaş yavaş değişti. RTE, nasıl ki sağcı partilerin kitlelerin gözündeki 100 yıllık imaj ve görüntüsünü değiştirmeye başlamışsa, Kılıçdaroğlu’da CHP’nin 100 yıllık imajını değiştirmek için kolları sıvadı. Çünkü ona göre Atatürk’ün devleti, rte tarafından çürütülüyor ve millet ile ilişkisi kopuyordu; devlet çökebilirdi! Chp’nin daha önceki; köylüyü-yoksulu küçümsemeleri, gericilikle şekli savaşı(başörtüsüne karşı çıkmak vb.), Kürtlere karşı mesafeli durma, sağcı partiler, ülkücüler ve legal sosyalistlere karşı kibirli tavır vb. birçok politikası terk edilerek yeni bir çizgi oluşturulmaya başlandı. Devletin bu ‘Sol’ kanadındaki anlayış değişikliği, sanırım sadece Bay Kemal’e ait değil. Fakat liderliği ve sözcülüğü şimdilik o yürütüyor.
Konumuza dönecek olursak evet, RTE, Kemalist rejimin, NATO konseptinin verdiği izin ölçüsünde değişimi için ne gerekiyorsa, yapılması gereken bütün adımları, 2013 yılı itibariyle atmaya başladı. Çünkü onu ve ekibini, 2013 Aralığında kankası Cemaatçi kadrolar, en açık ve tartışılmaz biçimde deşifre etmişti. Bu tarihten sonra, belli ki eski RTE üslubu ve politikası, artık tutmaz ve bir gelecekleri de olamazdı. O güne kadar DP-AP VE ANAP tarafından temsil edilen karakter ve çalışma tarzı: İslamcı-Osmanlıcı-Mandacı-Anti Cehapeci-bütün azınlıkları güya koruyucu, muhafazakâr demokrat-vb. olup aslında kapalı kapılar arkasında CHP ile kanka olan bir çizgiydi. Ve toplumun büyük bir çoğunluğu tarafından da benimsenmiş bir algıydı bu. RTE’de bunu 2013 yılına kadar başarılı bir şekilde sürdürdü. Bu kültürün dayandığı arka plan şuydu: 1915 yılından itibaren ülkedeki tüm katliamları(Ermeni-Rum-Keldani-Süryani-Yahudi-Kürt vb.) CHP zihniyetinin yaptığı, sağ muktedirler tarafından yoksul ve köylü kitlelerin beynine, güya sağ partiler katliamlara karşıymış gibi sürekli işlendi. Ama bu propaganda ve algı yönetiminin amacı, onların doğrudan karşı oldukları yarı Cumhuriyetçi olan Atatürkçü devletin yerine ABD’nin de onay verdiği Osmanlı saltanatı benzeri bir soygun sistemini ikame etmekti. Aslında bu algı politikası, onların kendi gerici-bağnaz-yobaz, soyguncu-ahlaksız ve mandacı(emperyalizme ruhen bağımlı) politikalarını serbestçe uygulamaları için bir paravan görevi görüyordu. Yoksa CHP anlayışının yaptığı şiddet politikasına karşı değillerdi. Ama tarihteki kitlesel şiddetleri kitlelerin bilinçaltına şu şekilde yerleştirmiş oldular: CHP ve ona bağlı devlet yani askerler ve sivil üst bürokrasi, geçmişteki kitlesel şiddetin sorumlusudur ve biz de buna karşı mücadele eden Demokrat ve Adalet savunucularıyız. Bu açıdan koydukları parti isimleri tesadüf değildi. CHP taraftarlarınca da farkında olmadan milyonların bu algısıbesleniyordu. Onun için bu itilmiş ve yoksul halkın sorunlarına ilgisiz kalıyorlar hatta onları, ‘bidon kafalılar, kara Fatmalar’ vb. kavramlarla küçümsüyor ve ‘ gericilik hortladı hem de kapkara’ diyerek onları sağ partilerin kucağına itiyorlardı. Halbuki hem CHP’nin hem de hem de sağ partilerin temeldeki tüm ajitasyon-propaganda ve taktiklerini, Türk-İslam Sentezi ideolojisi doğrultusunda, derinde ki devlet güçleri ayarlıyor ve servis ediyordu. Bu devlet aklı, esas olarak Generaller tarafından, Kırmızı Anayasa veya Milli siyaset Belgesi dedikleri illegal bir yasadan aldıkları bir güçle oluşturuluyordu. Pratik siyasette güya iki ayrı zıt (Sağ Parti ve Solcu CHP) siyasi güç olmasına rağmen, arka planda bu iki parti, temel politikalarda anlaşmış oluyorlardı. Fakat gelinen noktada; 100 yıllık (görünüşteki) güya demokrat ve şiddet karşıtı olan bu sağ çizgiyi, RTE tümden değiştirdi(değiştirmek zorundaydı çünkü soygun sisteminin şiddet olmadan devam etmesi daha fazla mümkün değildi). Ve o güne kadar sağ partilerin, CHP politikası olarak lanse ettikleri terör içerikli ne kadar anti demokratik adım varsa, bunları açıkça hayata geçirmeye başladı. Suriye politikası-İŞİD ve Hizbullah ile açıktan ilişki-Kürt halkına yönelik şiddet- Mitingleri ve toplantıları bombalamalar-Ana Muhalefet lideri ve diğer muhalif liderlere saldırılar- Kürt Özgürlük liderlerini, aydınları ve eleştiri yapanları içeri atmalar-Basını, yargıyı, Ordu ve Polisi tek elde toplamalar vs. aldı başını gitti. Hâlbuki geçmişte, ANAP’ı saymazsak Menderes ve Demirel sıkışmadıkça bu kuzu postunu çıkarmıyorlardı. Çıkarmaya yeltendiklerinde de devlet aklı, onlara müdahale edip eski imajlarına yani kuzu postuna dönmelerine imkân sağlıyordu. 1960-1971 ve 1980 darbeleri de biraz bu yönüyle okunmalıdır. RTE ise kuzu postunu atarak, aslında devlet aklına karşı kendi aklını ikame etmiş ve sağın da Kuzu değil bir Kurt olduğunu halka göstermiş oldu. Bunu yapmaya mecburdu. Ve karşılığını da kısa zamanda 2015 Haziran seçimlerinde aldı: aldığı oy %41’e gerilemişti. Hâlbuki bir önceki seçimde %47 oy almıştı. CHP ise %20’lerden %25 e çıkmıştı. Sonuçta CHP’nin elle tutulur bir muhalefeti de ortada yoktu ama halk muhalefetine başlamıştı bile. Ülkede devletin işlediği kitlesel katliamları, halk hafızasına kazımış ve ona göre içgüdüsel tavır geliştiriyordu. Bu tavrını, baskı ve şiddet ortamı olmadıkça açıkça sergiliyordu. Bu konudaki en iyi iki örnek verebilirim:
Birinci örnek olarak; 12 Eylül referandumu ve seçimlerini hatırlayalım. Halkımız referandumda Evren’in faşist Cuntasına %93 oranında oy vermişti. Oranın bu derece yüksek olmasının iki nedeni vardı; biri cuntanın ağır baskı ve şiddetinin devam etmesi ise ikincisi de oy zarflarının şeffaf olmasıydı. Yani atılan oyların rengi görülüyordu. Bu da halkımızın %7 lik bir kesiminin direniş ve başkaldırı ruhunun olduğunu bize gösteriyordu. Zaten korku ortamının dağıldığı 1983 seçimlerinde ise Evren’in partisi %25’i bile zor bulmuştu.
İkinci çarpıcı örnek ise, yakın zamana 2015 Haziran ve Kasım seçimlerindeki seçmenin tavrına aittir. Haziran seçimlerinde %41 oyla azınlığa düşen RTE, bu cendereden çıkmak için birçok yasadışı adım attı ve kişiliksiz muhaliflerin hepsini ne isterlerse vererek satın aldı. Fakat esas sorun seçimi yenileyip onu almaktı. Bunun için ise, Bahçel'inin yardımıyla seçimin Kasım ayında yenilenmesini sağladı. Ve bu 6 aylık süre içerisinde Suruç’ta-Ankara’da-Diyarbakır-Mersin vb. birçok ilde bombalar patlatılarak yüzlerce çoluk, çocuk, yaşlı vb. insanların ölmesi ve sakat kalması, geniş tutuklamaların olması sağlandı. Sonuçta toplum korku ortamına sokuldu. Halkımız şiddet karşısında bir kere daha geleneksel tavrını gösterdi: AKP oyunu %49,50 oranına yükseltmişti.
SONUÇ
Bu bölümde, tarihsel siyasi hattın (Türk-İslam Sentezi’nin) ana çizgisinin, sağcı RTE tarafından nasıl değiştirdiğinin özetine yer verdik. Bu konuda sayısız örnekler mevcut! Fakat ikiyüzlülük ve şiddet içeren devletin bu aklının, sadece görünüşteki bir değişikliğidir. Yani masum-yoksulun ve halkının yanında yani kuzu olduğu sanılan sağcı partilerin deşifre olup, onların da aslında birer Kurt olduğu ortaya çıkmış bulunuyor. İşte bu tarihsel momente, Proletaryanın güçlü bir partisi olması durumunda milyonlara ulaşmak bir hayal olmazdı. Fakat milyonlardaki bu boşluk anını devlet doldurmak için harekete geçti ve Kılıçdaroğlu’nun son iki yıldır izlediği politikaya baktığımızda bu defa CHP’nin ‘demokrat’ olmaya ve kuzu postunu giymeye başladığını görüyoruz. Hoş bu görevi Ecevit devletle herhangi bir anlaşma yapmadan kendiliğinden 1974 yılında başlatmış ve önemli gelişmeler sağlamıştı. Fakat ABD ve işbirlikçileri onu saldırı-ekonomik sıkıntı- suikast vb. yasadışı yöntemlerle 1978 yılında teslim alıp saflarına kattılar.
Şimdi ise durum biraz daha farklı! Her şeyden önce ABD, açıktan olmasa da Bay Kemal’i destekliyor. Daha da ilginci, Kılıçdaroğlu’nun yeni konsepti devlet içinde ki ulusal bazı güçler tarafından da destekleniyor. S. Peker ve o etkisiz kalınca devreye sokulan M. Yakut olayı da bu çerçevede okunmalıdır. Ayrıca finale yaklaştıkça sürpriz gelişmelere de hazır olmalıyız.
Tüm bunları da makalenin devam edecek bölümlerinde ele alalım derim.
SONRAKİ BÖLÜM: TARİHSEL PARADİGMADA YA DA HALKIN CHP ALGISINDAKİ DEĞİŞİKLİKLER