Almanya’daki burjuva medyası toplumsal rıza üretiminin belki de en önemli aracıdır denilebilir. Ama aynı zamanda da satır aralarındakiler doğru okunduğunda, egemen siyaset ve sermaye kesimleri arasındaki ilişkilerin nasıl yürütüldüğüne dair ipuçları verir. Nitekim güncel koalisyon görüşmeleri üzerine yaygın medyada yer alan haberlere ve yorumlara baktığımızda, tekelci burjuvazinin kurulmakta olan ve fiilen FDP’nin belirleyici faktör olacağı Olaf Scholz hükümetinden son derece hoşnut kaldığını görebiliriz.
Anlatmak istediğimizi açıklamak için kısa bir anekdota yer vermeliyiz. 1999’da Almanya’nın NATO’nun Yugoslavya Savaşına katıldığı günlerde, dönemin önde gelen muhafazakâr siyasetçilerinden CDU’lu Jürgen Rüttgers şöyle demişti: “1945’ten sonra ilk kez Alman askerleri yurtdışında savaşa katılıyor. Eğer Tornado jetlerini biz gönderseydik, şüphesiz dünya ayağa kalkardı. Ama SPD ve Yeşiller bunu yapınca ne sendikalar ve kiliselerde ne de barış hareketi ve dünya kamuoyunda tık duyulmuyor.”
Aslında Rüttgers istemeden olsa da önemli bir noktaya parmak basıyordu. Burjuvazi muhafazakârların yapamayacağını gene sosyal demokratlara yaptırıyordu. Nihâyetinde “yeni bir Auschwitz’i engelleme” demagojisiyle Alman emperyalizminin “oyun kurucu” olma hedefine yarayan savaş politikalarını SPD ve Yeşiller başlatmış, 16 yıllık Helmut Kohl döneminden sonra toplumda yaygınlaşan sosyal reform beklentilerini de AFC tarihinin en büyük sosyal hak gaspına yol açan neoliberal uygulamalar için kullanmışlardı – hem de herhangi bir ciddi toplumsal direnişle karşılaşmadan.
Bugün de – gene 16 yıllık bir dönemden sonra – SPD ve Yeşillerin başında oldukları bir hükümet kurulmak üzere. Basına sızan bilgiler yeni ortakların şimdiye kadarki sermaye yanlısı politikaları, kısmen biçimsel değişime uğratarak, ama her halükârda aynı çizgide daha da sertleştirerek ve saldırganlaşarak devam ettireceklerine işaret ediyor. Yani Almanların dediği gibi, “eski şarap yeni şişelerde satılacak”. Bu “eski şarabın” ne denli kokuşmuş olduğunu ise yakında kamuoyuna tanıtılacak Koalisyon Sözleşmesi gösterecektir.
Ancak şunu da belirtmeden geçmeyelim: Scholz hükümeti bir zamanların Schröder hükümetinden çok daha usta bir süslemeci olacak. “Ekolojik dönüşüm” adı altında büyük tekellere yeni sermaye birikim olanakları sunulacak, “insan haklarının korunması ve demokratik güçlerin desteklenmesi” yalanıyla Rusya ve Çin düşmanlığı nükleer silahlanma için kullanılacak, “toplumsal çeşitlilik ve kimliklere özgürlük” başlığı ile bir tarafta “ekonomimize yarayan” nitelikli işçi göçü örgütlenecek, diğer taraftan da “mülteci krizinin insancıl çözümü” için (!) otoriter rejimler siyasi, mali ve askeri araçlarla desteklenecek. Cem Özdemir gibiler de çıkıp, “bakın, ordumuz iklim korunması için fosil yakıt kullanımını azaltıyor” reklamını yapacak.
Peki, Almanya’daki 13,2 milyon yoksul insana ne kalacak? “Yurttaş Parası” adını alacak, ama aynı düzeyde kalacak Hartz ödemeleriyle içmesi yasal hâle getirilecek “tıbbi esrar” alabilecekler – yoksulluğun yarattığı derin acıları uyuşturmak için bundan iyisi bulunmaz herhalde…