RUSYA-UKRAYNA SAVAŞI VE TAVRIMIZ
Bu konuya girmeden önce birkaç hatırlatma yapmak istiyorum. Geçmişte, bu tür konularda(savaş, işgal vs.) kendine Marxist-devrimci veya komünist diyenler arasında çok farklı görüşlerin çıktığına şahit olmuştuk. Bunları hatırlayarak ilerleyelim.
1967 Çekoslovakya, 1979 Afganistan’ın Sovyetler tarafından işgalinde ciddi farklıklar çıkmıştı. Çekoslovak işgalinde, TİP başkanı ile yönetimi ayrı düşmüş ve başkan M. A. Aybar partiden ayrılmıştı. Çoğunluk işgalden yana olsa da farklılıklar solu bölmüştü. Aynı farklı yaklaşım Afganistan’ın işgalinde de oldu. Aslında bu konuda en çarpıcı ve eğitici örnek, I. Paylaşım savaşında kendine komünist diyenlerin yaklaşımları olmuştur. Önemli tahlillere imza atan ve 1917 devrimiyle birlikte savaşa karşı çıkanların haklılığını ispat eden Lenin, bugün bize bu konuda doğru ilke ve yöntemleri hediye etmiştir. Şimdi de bunların ışığında Ukrayna-Rusya savaşını analiz edelim!
Bu savaşta da taraflar(tabi ülkemizde de) iki kampa ayrılmış gözüküyor. Bir yanda Rusya’nın işgalini savunanlar, diğer yanda da bu işgale karşı savaştığı varsayılan Ukrayna’nın vatan savunmasını destekleyenler. Fakat bu yapay bir ayrımdır. Bu açıdan temel ayrım; tüm bu emperyalist savaşlara karşı çıkanlarla, Savaşı destekleyen Şovenistlerin arasındadır.
Savaşlar haklı ve haksız diye ayrılırlar. Tıpkı bireyler arasında ki kavganın niteliği gibi. Biri size saldırıp, soymaya kalktığında kendinizi savunursunuz ve bunda tamamen haklısınızdır. Örneğin ülkemizde ki kurtuluş mücadelesi böyle bir savaştır! Veya bir yaşlıya, engelliye bir saldırı olduğunda, mağdurun yanında yer alısınız. Bunlar haklı kavga ve savaşlardır!
Ayrıca, iki insan bir şeyleri (para-mal vs.)paylaşamamaktan dolayı da kavga ederler. Buna ise haydutların kavgası denir. Tıpkı I. ve II paylaşım savaşları gibi! Devrimciler ise bu tür kavgada taraf olmaz, aksine kavga edenleri etkisiz hale getirmeleri için emekçilere çağrıda bulunurlar. Tıpkı Çarlık Rusya’sında Bolşeviklerin yaptığı gibi!
Yukarıdaki tarifimde de görüldüğü gibi, savaşın niteliğini açığa çıkartmak için, şu soruları kendimize yöneltebiliriz:
1- Savaşı kimler yönetiyor? Burjuvazi mi? Emekçiler mi?
Lenin PROLETARYA İHTİLALİ VE DÖNEK KAUTSKY adlı kitabında bu konuda şunları söyler:
“ Rusya’da, Kerensky veya demokratik cumhuriyet zamanında bile savaş emperyalist nitelikteydi; çünkü egemen bir sınıf olan burjuvazi tarafından yürütülüyordu.” (Sf. 162, Bilim ve sosyalizm yayınları, birinci baskı)
2- Savaşanlardan hakları gasp edilen, mağdur olan, haksızlığa uğrayanlar var mı?
3- Savaşan tarafların talepleri nelerdir? Bu talepler halkın mı yoksa ülkeyi yönetenlerin çıkarına mı?
“ Emperyalist bir savaş” diye başlayan Lenin aynı kitabında yukarıdaki tespitler için de şunları söyler:
“ … ve devlet dümeninde gerçekten devrimci bir sınıfın(proletaryanın) onun yerini almasıyla emperyalist olmaktan çıkar” (age, sf.163)
Yukarıdaki üç kıstası uyguladığımızda görüyoruz ki savaşı yöneten Rusya tarafı, ülkelerindeki sosyalizmi yıkan kapitalist sınıfı temsil ediyor. Diğer tarafta ise ABD ve müttefiki kapitalist ülkeler yer alıyor. Hem de Ukrayna’daki bir merkezden savaşı yönetiyorlar. Bu durumu analiz ettiğimizde, savaşı Ukrayna kazanmış olsa, emperyalist batı kazanmış olacak, yok Rusya kazanmış olsa Rus oligarkları kazanmış olacak. Bu durumdan yararlanalar görüyoruz ki savaşan emperyalistler. Bu savaştan hiçbir çıkarı olmayanlar ise emekçiler. Sadece piyon olarak sahaya sürülüyorlar ve her iki taraftaki emekçilerin eğitimsizliğinden ve geriliğinden (ırkçı, özel mülkiyet düşkünlüğü vb.)yararlanıyorlar.
Ülkemizdeki devrimci kişilere ne oluyor dersiniz? Açıktır ki bunalım içinde ve demoralize olmuş durumdalar. Umutsuzluk ister istemez binlerce devrimciyi, sınıf perspektifinden uzaklaştırıyor ve kendilerine umut olabilecek ve tutunacak dallar arıyorlar. Aslında bu umutsuzluğu, 1914 yılında kendine sosyalist diyenler, bize en iyi şekilde yansıttılar:
Birinci dünya savaşı patlak verdiğinde, Alman Sosyal Demokrasi partisinden liderler, savaşı kendi iktidarları lehine desteklediler. Onlara göre, İngiltere ve Fransa’nın başını çeken karşı kamp, Almanya’nın haklarını gasp etmiş ve ülkelerine tecavüz ediyordu. Bu açıdan iktidarlarını savunuyorlardı. Diğer tarafta örneğin Fransa’daki Sosyalistlerde kendi iktidarlarını savunuyorlardı. Çünkü ülkeleri işgal edilmişti ve vatan savunması meşruydu!
Peki, nerede kaldı proletaryanın enternasyonalist tavrı? Ne yazık ki proletaryaya ait tüm değerler kaybolmuştu. Bulundukları örgütler, maddi ve manevi olarak tamamen burjuvazinin değerlerini benimsemişti ama bu, savaş çıktığında ortalığa saçıldı.
Bu açıdan savaşlar, kişilerin olduğu kadar devrimcilerin de aynasıdır.