Türkiye halkı meydanlara dökülerek bile bile çocuklarını ölüme gönderilmesini engellemelidir. Bu savaş ülke topraklarını ve çıkarlarını savunan bir savaş değildir. Bugün Türkiye’nin çıkarları barışta ve bu savaşın engellenmesinde yatmaktadır. Bu sağlanmadan Türkiye ne ekonomik krizden kurtulabilir, ne demokratikleşme yolunda sağlıklı bir adım atabilir, ne de Rusya, AB, Amerika, İran ilişkileri başta olmak üzere uluslararası Arenada sağlıklı bir ilişki yürütebilir ve laik olduğu yere gelebilir.
Öyle anlaşılıyorki Türkiye halkı halen bu Suriye ve Irak Kürtlerine karşı başlatılan savaşta büyük zarar göreceğini ve binlerce evladının hayatına mal olacağını kavramış değil. 1. Körfez Savaşı 45 bin insanımızın canına mal olmuştu. Bu yüz binleri alacak. Bu durum bir aydın olarak beni sadece üzmüyor, bana acı veriyor. Ayrıca biliyorum ki Türkiye topraklarının asil sahiplerinden biri olan 20 Milyondan fazla kürdün duyguları, onuru hiçe sayılarak sadece birinin egoizmini ve onun Ortadoğu’da bir Radikal Suni Mezhebinin hakimiyetini sağlamak isteği için bugün Türkiye’nin Askeri güçleriyle komşu ve kardeş Suriye ve Irak halkının köleleştirilmesi için saldırması ve buna karşı ülke içinde süren sessizlik bana daha çok acı veriyor. Ben çocukluğumdan beri savaşa karşı çıktım.1960’ların ortasında Türkiye’de emperyalist güçlerin Türkiye topraklarında Radar ve Havalimanı’nın yapılmasına karşı çıkanların yanında yer aldım. Hep bu silah satışıyla dünya halklarını savaşa sürükleyen ülkelerden silah alınmasına ülkenin milli gelirlerinin bu ülkelerin silahına yatırılmasının ülkeyi borçlandıracak ve felaketlere sürükleyeceğini söyledim yazdım ve savundum.
1. Paylaşım savaşında Türkiye, Suriye, Irak ve İran’ı kendi Mandası olmasını isteyen başta Amerika, İngiltere, Fransa ve İtalya olmak üzere silah üreticisi emperyalist güçler o tarihte başaramadıklarını o günden bu yanı bu ülkelerin milli gelirlerinin büyük bir kısmını modası geçmiş silahlar satarak borçlandırdılar. Böylece adım adım asıl amaçları olan tüm Ortadoğu’yu şemsiyesi altına almak hedeflerine yaklaşmış oldular. Onların bu topraklarda kardeşi kardeşe kıldıracaklarını savunuyorduk. Keşke yanılmış olsaydık.
Amerika Libya Başkanı Kaddafi’nin evini bombaladığında birçok ekonomi ve politika uzmanı, bilgini Amerika Petrol savaşını başlattığını savundu. Ben o zaman da “Amerika’nın ve tüm silah üreten ülkelerin tek amacı Petrol değildir. Ortadoğu’nun haritasını değiştirmek istiyor” demiştim. O gün Amerika Trablusgarp’ı bombaladığında şu dizelerle çağrıda bulunmuştum.
‘Duymadınız mı ey Akdeniz halkları / Bombalarını ateşledi Amerikalı Kanser Hastası kovboy/ Ölüm yağdırıyor Libya göklerine.../ Zincire vurmak istiyor bu kara belalı bulut/ Bu canavar / Bu zalim / Zincire vurmak istiyor mazlum halkları / Bu gün Libya’da kan içiyor / Yarın İran, Suriye / belkide bir gün Anadolu diye homurdanacak / İşte zincir sesleri duymuyor musun /İnlemeler, çığlıklar, acılar /Yenik yaşamın sessizliğine haykırıyor / Kovboy ’un pençesinde.../ Uyanın Akdeniz hakları uyanın / Ey deniz kapa kapılarını savaş güçlerine / Akdeniz yut 6. Filoyu / Yut boğ onu...’
O gün de söyledik, bugün tekrarlıyoruz Amerika, Rusya, İngiltere, Fransa ve Almanya varlığını silah satışı üzerinde sürdürüyor. Savaşlar yaratmadan yaşayamazlar. Bu nedenle tek hedefleri petrol değil. Ortadoğu’yu yeniden yapılandırmak istiyorlar. Bu alanda en güçlü olan Türkiye askeri gücünü bu bölgenin halklarına karşı kullanmaya çalışarak Ortadoğu ülkelerinin haritalarını değiştirmek istiyorlar. Bunlar girdiği hiç bir yerde kolay kolay çıkmazlar. İşte güney Afrika ülkeleri, Latin Amerika ülkeleri ve en son Afganistan ile Ukrayna ülkesinin durumu gözle görünen örneklerdir. Başta Rusya ve Amerika olmak üzere bu emperyalist ülkeler sadece Irak ve Suriye Halkını halkını değil tüm Ortadoğu halklarını mahkûm etmek istiyorlar. Rusya, Iran, Türkiye ve Amerika’nın Suriye ve Irak topraklarında oluşu Bir 3. dünya paylaşım savaşının sürdüğünün açık bir kanıtından başka bir şey değildir. Zaten Doğu bloku yıkıldığından beri adım adım dünya haritası değiştiriliyor. Yani 3. dünya savaşı sürüyor.
Sonuç olarak bu savaş Bir emperyalistler arası güç savaşıdır ve Ortadoğu halklarını köleleştirmek isteği savaşıdır. Bu haksız savaşa karşı çıkmak insanlık görevidir. Burada ne Saddam Hüseyin’in ne de Esad hükümetlerinin haklı bir yanını olduğunu söylemek istemiyorum. Elbette Saddam’ın Halepçe’de kimyasal gazlarla katlettiği binlerce insanı unutmak mümkün değil. Ancak bu savaş nasıl birinci ve ikinci körfez savaşında Saddam Hüseyin ile C. Busch arasındaki iki kişinin düellosu değildi. Bu günde Türkiye de hükümetin başı olan Recep Tayyip Erdoğan ile Beşer, Esad, Trump, Puttin ve Ruhani arasında süren bir Düello değildir. Bu Ortadoğu halklarının köleleştirilmesine yöneliktir. Özelliklede en büyük zarara uğrayacak ve acıyı çekecek olan Türkiyedir. Suriye ve Irak’ta kimler yaşıyor? Araplar, Türkler, Kürtler yaşıyor. Bizim ülkemizin nüfusuda aynı etnik kökenli insanlardan oluşuyor. Bu insanlar Rusya ve Amerika başta olmak üzere emperyalist güçlerin egemenliği ve çıkarları için birbirni öldürecek. Türkiye Ordusu bu Emperyalist güçlerin hazırladığı “Ortadoğu’yu planlama Projesinin eş Başkanıyım” diyen birinin egosunu tatmin etmek için kardeş Suriye halkının topraklarına giriyor ve orada kardeşim dediği Kürt Halkının yaşadığı Toprakları, doğasını karada ve havada bombalıyor. Bu durum düşünebilen insana inanılmaz bir acı verir.
Sonuç olarak savaş ölümdür. Bu savaşta kazanan taraf olmaz. Kürt, Türk, Arap, halkları başta olmak üzere tüm halklar arasında silinmez bir nefreti, kini ve düşmanlığı yaygınlaştırır. Bundan önümüzdeki yüz yıllarda da emperyalist güçler, silah tüccarları yararlanır. Çocuklarımıza, kin, nefret ve düşmanlığı miras olarak bırakma hakkımız olmamalıdır. Bu savaşı engellemek için dünyanın her yerinde sokaklara dökülmeli. Gençlerin, kadınların, çocukların kısacası insanların öldürülmemesi için Türkiye ordusunun derhal kardeş Suriye topraklarından çekilmesi için sesimizi yükseltmeliyiz. Ve biz sömürünün, savaşın olmadığı barışçıl bir dünya istemek için sokaklara dökülüp omuz omuza yürümek bugün insani bir zorunluluktur...
27 Ocak 2018
Molla Demirel