ÇEVİRİ: SÜHEYLA KAPLAN 

SAVAŞA KARŞI SAVAŞ

Avrupa'da 1945'ten bu yana yaşanan en büyük savaşın ikinci yılına girerken, savaş karşıtı hareket sadece Almanya'da değil tüm kıtada en düşük seviyesine inmiş durumda. Bu noktaya nasıl gelindiğine dair kaçınılmaz sorulması gereken soru neredeyse hiç sorulmuyor. Ama artık kimsenin tartışmadığı bir şey var ki, o da bu durumdan kazanç sağlayanın sadece Federal Almanya olmadığı.

The Economist: Türkiye’de zengin daha zengin, yoksul daha yoksul The Economist: Türkiye’de zengin daha zengin, yoksul daha yoksul

NATO'nun liberalizmin her tonunun sarhoşluğu, savaş ve barış meselesinde liberalizmin söylemlerini önemli ölçüde benimsemiş olan solun siyasi ve kavramsal başarısızlığı, AfD gibi silahlanmayı pragmatik olarak destekleyen bir partinin güç kazanmasına yol açmıştır. Oysa yapılması gereken tek şey var o da: yüksek sesle hükümetin silah teslimatına dur denmeli ve savaşın sona ermesine yönelik tüm diplomatik girişimlerin desteklenmesi gerekiyor. 

Katılımcı bir aktör olarak mümkün olan en yüksek siyasi netliği sağlayarak savaş karşıtı bir hareketi ileriye götürmesi gereken Alman solu, bu durumda ıslık çalmayı bile başaramıyor. 2023'ün Almanya'sında, Birinci Dünya Savaşı'nın hizipçi terimleriyle konuşacak olursak, Spartacus (Spartaküs) grubuyla kıyaslanabilecek bir örgütlenme biçimi yok. Bir USPD (Almanya Bağımsız Sosyal Demokrat Parti: Alman İmparatorluğu ve Weimar Cumhuriyeti döneminde etkili olan bir siyasi partiydi) yani en azından emperyalist savaşı reddetme konusunda birleşmiş farklı akımlara sahip merkezci bir parti bile yoktur. Sol Parti, en azından programına göre merkezci bir parti olarak sahneyi terk etmek üzeredir. 

Pratik siyaset açısından ve parti yönetiminde çoğunluk desteğine sahip olan anlayışlar açısından, en azından bir ayağı 1914'ten sonra hükümet sosyalizmi kampı olarak adlandırılan kamptadır. Görünürde bir gelişme yok: neredeyse kesin olan bölünme, partinin 2011 Erfurt Programı'nın barış politikasına yönelik kampını ve dolayısıyla perspektif olarak barış hareketini daha da zayıflatacaktır.

Her iki durumda da barış ve savaş karşıtı hareket büyük zorluklarla karşı karşıya. Geri çekilme, hatta yenilgi durumunda kendini yeniden yapılandırmak zorundadır - ya da orta ve uzun vadede sahneden tamamen çekilecektir.

Bu yeniden yapılanmanın kaldıraçlarından biri bilginin basitçe aktarılması olmalıdır. Savaşın - hatta büyük bir savaşın - burjuva devlet rekabetinin bir aracı olduğu bilgisi. Bu kavrayışı, savaş ve barış üzerine hiç düşünmemiş insanlar için bile makul kılacak malzeme, özellikle Şubat 2022'den bu yana sağa sola yığılıyor.Asıl soru, solun hala bu malzemeyi eleyip eleştirel bir kavrama getirme kapasitesine sahip olup olmadığıdır.

Çıkarlar, kâr, siyasi kavramsızlığın/cehaletin sömürülmesi, gündelik hayatın değişmezi olarak savaşlar, yanlış ve yalan ideolojiler günümüzde hakim. Bir sonraki savaşların kamuoyu önünde nasıl hazırlandığını günümüzde örneklerle görüyor ve bizzat yaşıyoruz. Eski sloganın güncelliği burada vurgulandığında acı bir gerçek var o da: Savaşa karşı savaş!

*Der Krieg als Alltag, Junge Welt, Nico Popp