Alman Şansölyesi Merkel Çarşamba günü Federal Parlamento’da yaptığı hükümet açıklamasında, Rusya’ya sert eleştiriler yönelterek, Rusya’nın »hukukun ve işbirliğinin yoluna dönmemesi hâlinde büyük siyasî ve ekonomik zararla karşılaşacağını« söyleyip, gerektiğinde »vize görüşmelerinin durdurulması, banka hesaplarının dondurulması ve AB-Rusya Zirvesinin iptal edilmesi« gibi tedbirler ile »iktisadî yaptırımlara« başvuracaklarını vurguladı.
Çeşitli ülkelerin »toprak bütünlüklerinin« zarar görmesinde sicili hayli kabarık olan Almanya’nın Rusya’ya »Ukrayna’nın toprak bütünlüğüne zarar veriyorsun« suçlaması yapması pek inandırıcı değil. Kaldı ki »tedbir uygulayacağız« tehditlerinin Rusya’da ciddiye alındığı da söylenemez. Çünkü Rus yönetimi, çelişkili çıkarlarıyla Batı’nın Rusya ile Ukrayna (veya Kırım) için askerî ihtilafı göze alamayacağını hesaplıyor – aynı Gürcistan’da olduğu gibi.
Rusya’nın bu hesabının doğru olduğunu kanıtlayan çeşitli nedenler var: Bir kere Rusya’nın Ukrayna’yı kaybetmesi yaşamsal stratejik önemde. Ukrayna’nın AB üyesi yapılmasının AB için böylesine önceliği yok. Yani Rusya’nın kaybı, AB’nin kazancından çok daha büyük olacağı için, Rusya’nın göstereceği angajman, Batı’nın angajmanından kat be kat fazla olacak.
Rusya son derece rasyonel bir stratejik hedef peşinde: Ukrayna’nın NATO üyeliğini engellemek. Ukrayna Rusya için, gerek nüfus yoğunluğu, gerekse de Sovyetler sonrası alandaki tüm entegrasyon projeleri açısından büyük önem taşıyor. Buradaki kilit bölge Kırım’dır. Kırım’ın Rus askerince işgal edilmesi Ukrayna’nın NATO üyeliğini engelleyebilir. Çünkü NATO tüzüğüne göre, topraklarının bir kısmında yabancı bir devletin askerleri bulunan ülkeler NATO üyesi olamazlar.
Ukrayna konusunda net ve ortak siyasette anlaşamamış olan Almanya ve ABD, Pazar günü Kırım’da yapılacak olan referandumdan Rusya’ya katılma kararının çıkmasının ardından Kırım’a resmen Rus ordusunun yerleşmesine karşı yapabilecekleri hiç bir şey yok. Bilhassa Almanya Rusya ile olan ilişkilerini Ukrayna için kurban edebilecek bir konumda değil. Alman sermaye birliklerinin yaptığı bir açıklama bunu kanıtlıyor.
Alman sermayesi, 2013’de Ukrayna’ya yapılan ihracatın sadece 5,5 milyar Euro tuttuğunu, ama Rusya’ya yönelik ihracatın ise 36 milyar Euro’yu bulduğunu; 6.200 Alman şirketinin faal olduğu Rusya’daki Alman yatırımlarının 20 milyar Euro’dan fazla olduğunu ve Almanya’da 300 bin kişilik istihdamın doğrudan Rusya ile olan ticarete bağımlığını vurgulayarak, Alman hükümetini itidale davet ediyor ve Ukrayna ihtilafının »diyalog« ile çözülmesini öneriyor.
Bu arada – yanlış anlaşılmamak için – vurgulamakta yarar var: Putin, elbette bir demokrat değil ve kararlarını verirken Ukrayna halkının çıkarlarını göz önünde tuttuğu söylenemez. Ukrayna ihtilafı, Rusya’daki çeşitli sermaye fraksiyonları arasında moderasyon görevini üstlenen ve özellikle askerî-sınaî-kompleksin temsilcisi olan Putin yönetimi açısından ciddî bir iç politik önem de taşımakta. Ukrayna konusunda Batı’ya karşı gösterilen uzlaşmasız tavır, ücretlerin düştüğü, yoksulluğun kronikleştiği ve ekonomik sorunların yaşandığı Rusya’daki siyasî sistemin meşrulaştırılması ve Putin hükümetinin toplumsal desteğinin artırılması için önemli bir araç.
Diğer yandan Rusya ve Ukrayna arasındaki ticaret hacminin toplam 55 milyar Dolar’a ulaştığı, Doğu Ukrayna’daki makina sanayiinin fiilen Rusya askerî-sınaî-kompleksinin önemli bir bileşeni olduğu ve Kırım’ın Rus donanması için vazgeçilmez olduğu düşünülürse, Rusya’nın Ukrayna’yı etki alanında tutmak için neden böylesine kararlı davrandığı daha iyi anlaşılabilir.
Gene de unutmamak gerekiyor: rasyonel hamleleri yanlış değerlendirip, bunlara irrasyonel tepki göstermek, hiç te istenmeyen kötü sonuçlara yol açabilir. Yüzyıl öncesinde, 1914’de paylaşım kavgaları ve irrasyonalite Dünya Savaşına yol açmıştı. Kim bilir, bugün bir dünya savaşı tehdidi altında değilsek, bunu devasa nükleer silah cephanelerine borçluyuzdur belki de – en azından belirli bir zaman süreci için.
15 Mart 2014