Saygıdeğer Avrupa Postası Okuyucuları !

Yozgat'ın Sorgun ilçesine bağlı Karabalı Köyü'nden henüz çocukken  Almanya'daki ailesinin yanına gelip, 16 yaşında evlendirilen ve bir süre sonra boşanmasından sonra 2 kızına hem annelik hem de babalık yaparken, bir yandan da kurduğu işyerinde onlarca insanı yöneten ve bu arada da katıldığı kurslar sonucu Türkçesini geliştirerek "Yarım Kalan Aşk" adlı öykü kitabını yazan Esma Arslan'ın bu zorlu yaşam serüvenini siz okuyucularımızla paylaşmak istedik.

"Bugünkü birikimimle, ileride daha bir çok kitabımı kaleme alabilirim" diyen yazar Esma Arslan'la yaptığımız röportajı aşağıda bulacaksınız.

Tuttuğunu koparan bir yapıya sahip yazar Esma Arslan'la yaptığımız bu görüşmeyi sizlere sunmadan önce, konuyla ilgisi yönünden, Uğur Ziya Şimşek'in "Öykü ve Roman Yazma Sanatı" adlı makalesinden bir bölümünü de okuyucularımıza aktarmayı faydalı buluyoruz:




"İnsan yazmak ister. Sümerler yazıyı bulmadan önce sözlü hikâyelerle düşünce aktarımını gerçekleştiren insanoğlu yazı ile tanıştıktan sonra bu aktarım biçimini çok sevmiş ve sıklıkla kullanmıştır. Çevrenize bir bakın, sadece romancılar veya şairler mi yazıyor? Elbette hayır. Ağaçlara kazınan isimler, duvarlara yazılan sloganlar, kamyon çamurluklarına veya kasalarına yazılan binbir çeşit maniler; bileklere, sırta, bacaklara yazılmış dövmeler, küçük çocukların tükenmez kalemle vücutlarına sevdiklerinin isimlerini yazması, mahalle bitirimlerinin cam kırıklarıyla vücutlarına ulaşılmaz aşklarının isimlerini yazması, binbir riski göze alarak üniversitede bildiri dağıtan öğrencilerin izbe odalarda gizlice yazdıkları siyasi metinler ve daha neler neler…

Peki neden? Neden yazmak isteriz? Kalıcı olmak için mi? Zamanı öldürmek, sonsuz olmak için mi? Yoksa sadece düşüncelerimizi aktarmak için mi? Okuyanların beğenisini sağlamak, takdir edilmek için mi? Birkaçı veya hepsi mi?

İnsanın en temel duygularından birinin geleceğe el uzatma çabası olduğunu anlayabilmek için psikoloji eğitimi almamıza lüzum yok. Mimarlar binalarıyla, sporcular rekorlarıyla, romancılar kitaplarıyla, şairler şiirleriyle, krallar fetihleriyle, ressamlar resimleriyle, en temelde de insan üreme duygusuyla kalıcı olmak ve ölümsüzleşmek ister. Duygularımızı aktarmak, yaşadığımız toplumu değiştirmek, güzellikler katmak yine güçlü dürtülerimizdir.

Yazmak isteriz! Ama nasıl? Eğer bir ağaca sevgilimizin ismini kazıyacaksak çok önemli tekniklere ve altyapıya sahip olmamız gerekmez. Bir çakı, kolay yontulabilecek güzel bir ağaç ve o ağaca zarar veriyor olmamızın umursamazlığı yeterli argümanlar olacaktır. Çakıya, ağaca ve mevzubahis duyguya sahip olan kişi sevgilisinin ismini rahatlıkla yazıp herhangi bir tekniğe veya öğretiye ihtiyaç duymayacakken acaba Türkiye’deki ağır işlerde çalışmaya zorlanan çocuk işçilerin umutlarını, mutsuzluklarını, yaşamlarını uzun bir romanda anlatmak isteyen kişinin işi aynı derecede kolay mıdır?(..)


Peki, herkes piyano çalabilir mi? Evet. Aynı mantıkla hareket edersek yeterli maddi imkâna sahip olup bir piyano alan ve karşına oturup tuşlara dokunabilecek fiziksel yeterliliğe sahip olan herkes piyano çalabilir. O halde şu soruyu yöneltelim: Herkes Dostoyevski gibi roman yazabilir mi? Nazım gibi şiir yazabilir mi? Fazıl Say gibi piyano çalabilir mi?

Roman yazmak-öykü ve hikaye yazmak- öğretilebilir ve teknikleri vardır. Ancak hedefiniz çok büyük bir romancı olmaksa unutmayın ki tüm bunları bilmek sizi Tolstoy yapmaz. Tüm teknik öğretileri harfiyen öğrenseniz ve uykusuz gecelerle yoğun bir emek sarf etseniz de Tanrı gülümsemeden Dostoyevski olamazsınız. Nasıl ki salt futbol oynamayı öğrenmekle Maradona gibi oynamak aynı şey değilse…
İyi bir yazar olmanın birçok koşulu var. Bunlar arasında önem sıralaması yapmak gerekirse ilk koşulun iyi bir okur olmak olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Ardından merak, sabır, bilgi birikimi, yetenek gibi öğeler gelmektedir.(..)

Soru: Kısa özgeçmişinizi anlatır mısınız ?
Cevap: 1975 yılında göçmen çocuğu olarak Hamburg'a geldim. Annem ve babam 1970 yılında geldiler. Almanya'ya geldiğimde 10 yaşındaydım. 16 yaşında evlendirildim.
  Reyhan ve Emel adında iki kızım var. Evliliğim uzun sürmedi. Medeni bir şekilde ayrıldık.
Boşandıktan sonra okulumu ve işimi birlikte yürüttüm, hemde iki kızımı büyüttüm.

Soru: İş hayatınızdan bahseder misiniz ?

Cevap: 15 yıldır Bergedorf'dayım. Hastalara  ve yaşlılara bakım servisimiz var.  Yirmi kişilik  çalışanımızla insanlara yardımcı oluyoruz, hasta ve bakım servisi sunuyoruz.

Soru: Aile yaşantınızın üzerinizdeki etkileri nelerdir ?

Cevap: Benim çocukluğum biraz farklı. Türkiye'de büyümüş olsaydım belki daha farklı olacaktı. Anne babamın tabi ki, üzerimdeki etkileri çok var. Babamdan çok esinleniyordum. Okuma tutkusunu babamdan aldım. Babam 78'li yıllarda sabah kalkıp bizi uyandır, kahvaltımızı hazırlayıp okula gönderirdi,kendisi de  çiçekçide çalışıyordu.




Soru: Kitap yazmaya ne zaman karar verdiniz.?

Cevap
: 2010- 2011 yılında Karabalılar Derneğinde bir dönem Başkan yardımcısı, ikinci dönemde ise Dernek Başkanı olarak görev yaptım.
Derneğimizde Edebiyat ve Yazarlık çalışmasında yer aldım, yazar Süleyman Deveci'nin öncülüğünde.

Tabii ilk başlarda zaman zaman kurstan vazgeçmek istedim. Çünkü, türkçe haznem bugünkü kadar geniş olmadığı için başaramıyacağım diye çekindim..
2010 yılında 8 kişiyle başladığım ücretli Öykü Yazma kursunun  sonuna doğru 3 bayan kaldık. Katılım düştü fakat ben ve iki arkadaş azimli bir şekilde devam ettik.
Çünkü yazmak başlı başına beni dinlendiriyordu ve bana ayrı bir tat, ayrı bir zevk vermeye başladı. Gittikçe de türkçe haznem gelişiyordu.

Hocamız Süleyman Bey ve kurstan bazı arkadaşlar (Atiye Arslan) bana cesaret verdiler ve ben de azimli bir calışma sonucunda bugünkü durumdayım.
Öykü kitabımın basılmasına karar verdikten sonra bir kaç yayınevine maille başvuruda bulundum ama bir kaç yerden olumsuz yanıtlar geldi.
Sonunda Öykü Dosyamı aldım koltuğumun altına, ver elini Türkiye..  Ankara'da  Ürün Yayınevi'ne gittim ve Dosyamı sundum. Baktılar, olumlu buldular ve bir hafta sonra sözleşmeyi imzaladık.
Yani Öykü kitabım "Yarım Kalan Aşk " basılmış haliyle elimde.. Şimdi çok ama çok mutluyum..



Soru: Bu 12 öykü arasından niçin "Yarım kalan aşk"ı kitabınıza
kapak seçtiniz ? Bu ismin gerçek hayattaki yaşantınızla bir bağı var
mı ?


Cevap: Kesinlikle gerçek ve benim hayatımla her hangi bir ilgisi
yok, öykülerimin geneline baktığımda bu isim ortaya çıktı.

Soru: Yazarken geçmişle bağlantı kuruyor musunuz.?
Cevap: Ben çok okuyan biriyim. Aziz Nesin, Fakir Bayburt, Steffenberg beğendiğim yazalardandır.

Ben yazarken okumuş olduğum kitaplardan çok esinlendim.. Yaşadıklarımdan, çocukluğumdan, gördüklerimden, doğadan, çevremdeki insanlardan da ilhamlar aldım..
Mesela bir yerde oturuyorsun, yolculuk yapıyorsun, ne bileyim buna benzer şeylerde gördüklerini, hissettiklerini anında kafanda kurgulayıp yazıyorsun, Sanki artık bağımlısı oldum yazmanın, ama çok mutluyum..Yazmak beni manen mutlu ediyor..
Ama okuyabildiğim kadar, çok okumaya çalışıyorum.

Tabi ki bunu da esas olarak derneğe borçluyum. Türkçe'mi de dernekte geliştirdim.
Başka derneklerde de görevler aldım. Alt tabanımı dernekteki faaliyetlere borçluyum.
Kitabım yaşanmış bir hikayeden yazılmamıştır ve bir kurgudan ibarettir. Kitabımın içinde gerçekten yarım kalan aşklar vardır.
Kitabı yazarken kurs sırasında öğrenmiştik ne için yazıyorum, kimin için yazıyorum ve ne için yazmalıyım.? Bunlar önemli mesajlardır.
Ayrıca, bu kitabı yazarken bir yerde sesimizi duyurmak istedim. Yani, Hamburg'da bir Türkiyeli kadın olarak başarıya ulaşmak benim için önemliydi.
Ben bu kitabı yazarken bir mesaj vermek istedim. Kadın olarak başarılı olabileceğimizi anlatmak istedim.



Soru: Kitabınızı ilk elinize aldığınızda neler hissettiniz ?
Cevap: O anda karnımın çok açıktığını ve sıcak somun ekmeğini gerçekten elinde yiyerek gezmek gibi bir duyguya kapıldım.
Mesela iki kızım var, bu da bir oğlum olmuş gibi bir duyguydu. Tabii ki insanların beğenerek okumasını bekleyemem ayrıca kitabımı herkes
beğenmeyebilir, herkes farklı kitaplar okur. Kendim için söylersem, daha birkaç aya kadar hiç aklımdan geçmezdi bir kitap yazmak. Ama şimdi kitabımı elime aldım ve içimde inanılmaz bir his uyandı.

Soru: Kitabınızı yayınlam aşamasında ailenizin desteğini de aldınız mı?
Cevap: Benim ailem benimle gurur duyuyor. Şu anda babam çok hasta. Dün ziyaret ettim. Bana dedi ki "Kızım keşke mebus olsaydın (kastedilen milletvekili) ama ben senin birşeyler yapacağını hissetmiştim." Babama dedim ki, baba ben politikacı olamam ve istemiyorum da, çünkü ben doğru ve düşüncesini direk, hemen söyleyen bir kişiyim. Ve babam şimdi kitabı yanından ayırmıyor.

Soru: Kitabınıza karşı ne gibi eleştiriler geliyor ?
Cevap: Pozitif tepkiler geldi. Tabii ki eleştiriler olacaktır. Ben de olumlu olumsuz tüm düşüncelerden ders çıkarabilirim. Mesela bir
arkadaşım aradı, onun eleştirisi de kitabın çok kısa olmasından. Kitabı bir nefeste okumuş nasıl bittiğini anlamamış.
Okurların tepkilerini bekliyorum. 26 Şubat'ta ilk okuma günümü Haak-Bir'de (Hamburg Anadolu Alevi Kültür Birliği) yapacağım. Toplantıda eleştirilerde kesin gelir ve ben de memnun kalırım.


Soru: Siz hem bir iş kadınısınız hem de bu kitap vesilesiyle yazarlığa adım attınız. Bundan sonrada kitap yazmaya devam edecek misiniz.?
Cevap: Ben birşeyi yapmak için uzun süre düşünürüm ve ondan sonra karar veririm. "Yarım Kalan Aşk" kitabını yazmaya karar verdim ve başarılı olacağımı düşünüyorum. Bundan sonra yeni kitaplarla okuyucularımın karşısında olacağım.

Okumak ve yazmak kimilerince basit gibi görülebilir ama, esasında başlı başına bir sanattır. Biz bir aile ortamında ne kadar çok dergi, kitap, gazete okursak çocuklarımiz o kadar çok etkilenir o an okumasalar da  akıllarının bir kenarında kalır. Benim kızlarım Türkçeyle hiç bir alakaları yokken şu an büyük bir ilgiyle Türkçe kursları alıyor ve okuyorlar. Kızlarımla gurur duyuyorum..

Soru: Kıtabınızın tanıtım gecesinde, bu kitaptan elde edilecek tüm gelirin Türkiye'deki sokak hayvanları için harcanacağını
belirtmiştiniz. Özellikle sokak hayvanlarına karşı gösterdiğiniz bu korumacılık ve yardımseverliginiz için özel bir sebebi mi var ?
Evinizde hayvan besliyor musunuz ?


Cevap: Evet ben çocukluğumdan beri hep ev hayvanı beslemişimdir. Şu an evimde 3 tane köpeğim var.  Hatta öykümün birinde de anlatıyorum; Türkiye'den de bir tane getirdik. Sahipsizdi, sokaktaydı.. Bakımsız, çelimsiz bir köpekti.. Adını
"Umut" koymuştuk kızlarımla.. Şu an Ahrensburg'daki Küçük Hayvanlar
Mezarlığı'ında yatıyor.
Hayvanlara karşı korumacı davranışımın sebebine gelince: 
Biz insanlar bazen çok egoist ve benciliz.. Kendi çıkarlarımız uğruna hayvanlara
eziyet ediyoruz.. Bunlara artık dur demeliyiz. Ben de kendi çapımda elimden geldiğince, bu sahipsiz hayvanlara bir şekilde maddi ve manevi yardım etmeye
çalışıyorum.. Çünkü onlar insanın en sadık dostlarıdır.



Soru: Yaşadığımız ülke Almanya'nın her bölgesinde çok sayıda Cezaevi, Kütüphane, Üniversite, Sığınmaevi, Gençlik Evleri vs. var ve buralarda haliyle Türkçe konuşan  insanlarımız  bulunuyor.. Acaba sembolik sayıda da olsa, bu  kurumlara kitabınızı yollamayı düsünüyor musunuz ?

Mehmet Bey bu önerinizi çok ciddiye alıp sizlerin de
vasıtasıyla seve seve yardımda bulunucağım.

Soru: Avrupa-Postasi.com sitemizle ilgili görüşlerinizi alabilir miyiz?

Cevap:  Ben bir yazar olarak Avrupa Postası'nın güzel bir çizgisi olduğunu düşünüyorum. Umarım sürekli bu çizginizi korursunuz.




    "Yarım kalan aşk" Kitap sipariş adresleri:

    1.)www.ürünyayınları.com.tr

    2.)www.imge.com.tr

    3.)Hamburg Edebiyat atelyesi facbook üzerinden
       
    4-) 040- 739 90 30 nolu telefondan sipariş verilebilir.