PROLETARYANIN DAYANILMAZ ÜSTÜNLÜĞÜ

Bu başlık, geçmişte 'Elveda proletarya!' diyen Fransız yazar Andre Gorz ve takipçileriyle, gelişmiş ürün olan robot teknolojisi vb. nedenlerle artık işçilere fazla ihtiyaç kalmayacağını söyleyen yeni aydın ve siyasi revizyonistlere verilen bir cevaptır. 1970'ler de örgütlü emeğe karşı emperyalist ABD'nin Nixon liderliğinde başlattığı saldırı, aslında işçi sınıfının hala ne kadar tehlikeli olduğunun bir gösterisiydi. Ama onların bunları tahlil edecek bir birikimden ne kadar uzak olduğunu görüyoruz.

İşçi sınıfını (Sanayi ağırlıklı çalışanlar başta olmak üzere çalışanlar ve tüm emekçiler) diğer sınıf ve katmanlardan üstün kılan ve onlardan ayıran 5 temel özelliğini görüyoruz.

1-) Hepimizin ezbere tekrarladığı Özel mülkiyetten yoksun olmasını ilk özellik olarak sayabiliriz. Ne var ki emperyalizm çağında, özellikle İngiliz egemenlerinin başlattığı işçi-sendika ağaları dediğimiz aristokrat bir kesim aracılığıyla özel olma istek ve arzusu yani bu virüs, içlerine zerk edilmeye başlanmıştır. Bu da sınıfın sadece kafasının karışmasına neden olmayıp aynı zamanda ekonomik kırıntılarla aristokrat bir kesimin oluşmasına, değişik burjuva eğilimlerin yeşermesine yol açmaktadır. Bu demek değildir ki ekonomik mücadele yanlıştır. Yanlış olan, mücadeleyi sadece ekonomik sınırlarda tutup, siyasi mücadele alanına sıçramasını önlemektir. Bu özelliğin püf noktası; verilen kırıntılarla veya feodal katkılar sonucu elde edilen özel mülkiyet ilk krizde tümden ellerinden alınmakta ve 'fabrika ayarlarına' dönülmek kaçınılmaz olmaktadır.

2-) İşçi sınıfı isterse 5 kişiyle, isterse parça başı veya montaj sistemiyle üretim yapsın, kendisi kolektif bir üretimin parçasıdır. 

Kolektif üretim, 1900'lerin başında daha yaygın olarak aynı mekânda kitlesel çoğunluk içinde sürdürüldüğü için o dönemde muazzam bir etki yaratabiliyordu. Bugün ise, yine büyük üretim alanlarının varlığına rağmen, emperyalistler neo-liberalizm doktrini gereği kolektif üretimi ellerinden geldiğince, montaj, parça başı iş vb. yöntemlerle kolektif yapıyı dağıtmaya yönelik adımlar atmaya başlamışlardır. Ama her şart altında üretim yapan işçi sınıfı, kolektif bir yapının parçası olduğunu bilerek bu gücüne sahip çıkabilecek bir sınıf içgüdüsüne sahiptir. Kolektif üretim onun en önemli gücüdür. Neo-liberalizmin dağıttığı bu kolektif üretim alanları devrimci çalışmalarla kolektif bir yapıya kavuşturulabilir. Örneğin bir ürün, bilgisayar; parçalarından her biri bir başka ülkede imal edilerek yine başka ülkede bir araya getirilip orada monte edilmekte ve satışa sunulmaktadır. Eğer devrimci bir sendikacılıktan bahsedeceksek, işte onlar her ülkeye giderek bu üretim alanlarında ki işçileri bilinçlendirip, örgütleyerek (veya örgütlenmeleri için yerel sendikalarla işbirliğine girerek) onların kolektif bir üretimin parçaları olduğu gerçeğiyle yüzleştirebilirler.

3-) İşçi sınıfının üçüncü özelliği, üretimin sürdürülebilirliği, kârın garanti edilmesi ve artırılması için disiplinli bir çalışmaya tabi tutulmasıdır. Erkenden kalkıp bir saniye bile gecikmeden iş başı yapmak, zil çalmadan dinlenme arası vermemek, zorunlu ihtiyaçlar için ustabaşından izin almak, ondan istenen hedef doğrultusunda sistemli çalışmak(Taylorizm, Fordizm gibi yöntemlerle) vb. uygulamalar onun hayata disiplinli bir şekilde bakmasını sağlar. Fakat tüm bunlar, onun disiplinli olması için ilk nedenlerdir. İşçi sınıfının disiplinli olmasını sağlayan temel, içsel (hareket ettirici) güç, sistemin ona dayattığı yaşam şartlarıdır: işsiz ve aç kalma endişesi ve korkusu. Geleceğinden sürekli endişe içinde olma duyusudur. Bu iki koşul, onun bilinçlenmesine bağlı olarak içsel ve bilinçli bir disiplin anlayışına ulaşmasını sağlayacaktır. Kapitalist sistem, böylece kendini yok edecek olan işçi sınıfının bu üçüncü gücünü yani özelliğini de ister istemez geliştirmektedir.

4-) İşçi sınıfın dördüncü ve en önemli özeliği ise, onun Teknolojiyle şu veya bu şekilde ilişki içinde olmasıdır. Örneğin geçmişteki biçimiyle tornacı, kaynakçı, inşaatçı, makineci vb. olduğunu düşünelim. Bulunduğu iş kolunda yeni makineler ve ürünler çıktığında, bu teknolojik donanımını ve bilgilerini çoğunlukla edinmek isteyecektir(Kaldı ki bu teknolojik ürünü ortaya çıkartanlar da kafa ve kol emeğinden sınıfdaşlarıdır). Çünkü işini garanti etmek için gelişen teknolojiyi öğrenmek, onunla içli-dışlı olmak zorundadır. Sonuçta onu üreten ve üretim için kullanacak olan işçidir. Dolaysıyla bu gelişmelerden sadece haberdar olan değil, bizzat onu üreterek yaşayan işçilerdir. Değil mi ki, bu teknolojik gelişmeyi yaratanlar kafa ve kol emekçisi çalışanlardır. Demek ki makinelerin, robotların, yapay zekâların ve bilgi ürünlerinin rolüne rağmen kafa ve kol emekçilerin varlığı bu yaratılanları kontrol edenler olarak sınıfsız topluma kadar her zaman olacaktır. Değişen sadece kafa(bilgi) emekçilerinin artan etkisidir.

Bundan 30 sene önce ki bir makine yapım fabrikasını düşünelim. Makinenin(ki bu makine, araç motoru veya parçası, dikiş makinesi, torna-tesviye makinesi vb. vb. olabilir) her bir parçasının yapımı için haddehane, bir araya getirme, presleme, torna, tesviye, montaj gibi birçok bölümü içerir. Dolayısıyla böylesine küçük bir fabrikada çalışan işçi sayısı en az 100 kişi veya fazlasıdır. Şimdi ise böyle bir fabrikada en fazla 15-20 kişi çalışmaktadır. Çünkü bu fabrikada artık bilgi teknolojisi uygulanmaktadır. Yani yeni deyimle, fabrika otomasyona geçmiştir. Bu da tüm parçaların yapımı için gerekli olan matematiksel modeller önceden üç boyutlu(3D) olarak bilgisayar da tasarlanmakta, bilgisayarın printer adı verilen makineyi kontrol etmesiyle ürün ortaya çıkmaktadır. Bu yeni sistem, hatasız bir ürün için geri bildirimli, lazerli, sensorlu ve sonuçta robotla çalışan bir otomasyondan ibarettir. Bu sistem şimdilerde daha da geliştirilmiştir: artık, bilgisayarınızda veya harici diskinizde bulunan bir metni veya resmi, yazıcınızdan (printer) çıkardığınız gibi her türlü ürünü bu teknoloji sayesinde üretebilirsiniz. Eğer özellikleri olan printerlere ve gerekli maddelere sahip iseniz evinizde tabak, bardak, silah, oyuncak vb. üretimleri yapabilirsiniz. ( ev yapanlar, araba, süpürge imal edenler, uçak parçaları yapanlar olduğu gibi et malzemesinden böbrek imal edenler bile olmuştur.) Bu işleyişi yaratanlar eski tür fabrika sisteminin eksikliklerinden dersler çıkartarak ufak ufak gelişmiş aksamlar bulan ve bunu bilgisayar sistemine geçiren teknik adamlardır (bilgi emekçileridir).

5-) İşçi sınıfının, çalışanların ve emekçilerin bir başka özelliği gelişen teknolojiyle birlikte daha belirgin hale gelmiştir; kafa ve kol emeğinin iş birliği, üretimde yaygın ve belirleyici rolü zorunlu kılmıştır: Toplumsallaşma. Kapitalizm kafa ve kol emeği, sanayi-tarım ve de şehir-kır arasındaki çelişkileri ve ayrımları derinleştirirken, sosyalist toplum denen geçiş döneminde bunlar arasındaki ayrım kalkmaya başlar. Komünist toplumda ise tümden ortadan kalkar. Dolayısıyla devrim sonrası sınıfsal anlamda işçi sınıfının toplumsal özelliği net şekilde ortaya çıkar. Bu toplumsallaşma aslında;

a- kapitalizmde de(ana kapitalist sisteme rağmen) üretim araçlarının yaygın, kullanılabilir olmasıyla, yani üretim araçlarına sahip-çalışan ve üretici olan on binlerce insanın varlığıyla(ev de kadınlar bugün bu sistemle üretim yapmaktadır). Ayrıca posta, su vb. sisteminin, elektrifikasyonun, telekomünikasyonun, ulaşımın, dijital bilişim sistemlerinin merkezileşmesinin varlığıyla ve de;,

b- Üretici güçler, kapitalizmin bağrında daha önce Bay Mason'un da belirttiği gibi ortak mülkiyeti içeren bir gelişmişliğe ve de kolektif şekilde, parasız, üstün teknolojik ürünlerinin üretimiyle bir toplumsallaşmaya doğru evrilmektedir.

Lenin’in emperyalizm kitabında bahsettiği kapitalizmin sistem olarak giderek toplumsallaştığı tezinin özü de budur. Kapitalist-emperyalizm, devrimin şartlarını ister istemez olgunlaştırmakta yani toplumsallaştırma sürecini hızlandırıp bunu düşmanı proletaryanın kucağına vermektedir. Dolayısıyla küçük ve büyük yüzbinlerce gelişmiş üretim araçları(otomasyonlar, robotlar, yapay zekâlar vb. gibi) yaygın ve toplumsal nitelikleriyle işçi sınıfının yok olmadığını aksine toplumsal niteliğiyle yaygınlaştığını göstermektedir. Tüm sorun, bu yaygın ve toplumsal üretim araçlarının kolektif bir yönetim aracılığıyla kontrol edilebilmesidir. İşte devrim ihtiyacı da nesnel olarak budur.

Görüldüğü gibi proletaryanın modern ve klasik dizilişi, 5 üstün karakteriyle diğer sınıflardan onu ayırmakta ve gelecek toplumun kurucusu olarak bu sınıfı hazırlamaktadır. Yeni toplumu kurma görevi gereği proletarya, kendisi dahil tüm sınıfları ortadan kaldıracak adımları atarak yani iş bölümünü kaldırarak, çalışmayı bir geçim aracı değil 'yaşamın baş gereksinimi' haline getirerek, dünya ölçeğinde teknolojik liderliği sağlayarak, ' herkesin yeteneğine göre' üretime katılacağı, 'herkese gereksinimine göre' zenginliklerden pay verileceği gelecekteki sınıfsız toplumun kurulmasını hazırlayacak tek sınıftır.