Oynanan Aklımız, Bozulan Algılarımız, Yönetilen Psikolojimiz

Pandemi kaynaklı ölüleri sayar hale geldik. Bu normalleştirildi.

Günlük istatistiki verilere bakılması; “Aaa arttı, aaaa tamam azaldı” konuşmaları kanıksandı.

“Normale dönüş” diye tanımladıkları şey; virüse karşı bağışıklık kazanmak ya da canlı kalmak değil, ölümleri kabul etmek oldu! Ölümlere alışıldı!

Zaten savaşların, savaş-katliam kaynaklı ölümlerin normalleştirildiği bu dünyada; şimdi bir de bu sebepli ölümlere karşı, insanlık neredeyse tamamen reflekssizleştirildi.

Kendi normlarında yarattıkları hukuk dahi yeryüzünü terketti! Adalet romanlarda kaldı! Ölüm-yaşam üzerine şiirler; yerini yurdunu aramaya başladı...

Direnenlerin dışındakilere, alternatif olarak tek bir esaslı refleks bırakıldı: “Kendini koru, hastalığa yakalanma, ölme. Diğer ölümleri engellemek senin işin değil! O bizim işimiz! Senin işin; bizim belirlediğimiz kurallara uymak!”

Ve evet; bu “iş” de kanıksandı-kanıksatıldı!

***

Pandemi döneminin başlangıcından itibaren, yani yaklaşık bir yıldır; bütün ülkelerin “pandemiyi durdurmak” adına açıkladığı önlemler neredeyse aynı.

Pat, maske takılacak! Pat, mesafe uygulanacak! Pat, sokağa çıkma sınırlamaları getirilecek! Pat, toplu buluşmalar engellenecek! Pat, testler yaygınlaştırılacak! Pat, herkes aşılanacak!

Adeta tek bir bando takımıymışçasına; aklımızı, algılarımızı ve doğallığında da psikolojimizi bu mıknatıs merkezine odaklamış vaziyetteler.

***

Şu anda Almanya gibi bir ülkede dahi, neredeyse tüm hastahanelerin özelleştirilmesi sonucu zaten sorunlu hale gelen sağlık sistemi; bu sistemin kaldıramayacağı boyutta bir salgınla yüzyüze.

Sistem çökmeyecek, ancak insanlar ölecek! Çözüm yolu bu!

Sağlık sistemini çökertmeden, sürekli ferahlatmak üzere yeni yeni önlemler getirmek. Çözüm yolu bu!

Ancak bu önlemler; belirli bir nüfus içerisinde, ‘kapatma’ uygulamasına geçilmesinde limit olarak belirlenen (100.000 kişi içerisinde 100’ün üzerine çıkma seyri), Covid-19 hastalığına yakalananların sayısını tespit etmekten dahi çok uzak.

Bu sayıları belirlemenin mümkünatsızlığı; zaten bugüne dek geçerli olan uygulamalarda tescilli.

Yeni uygulamalar açısından tek bir örnek verip geçeceğim. Anaokulları’nda; çocukların haftada iki kez teste tabi tutulması ailelerin görevi olacak. Ve negatif test sonuçlarını okul yönetimine sunma şartı getirilmeyecek. Bu zorunluluk sadece eğitmenlere özgü olacak. Diğer alanları anlatmaya sayfalar yetmeyeceği için geçiyorum...

***

Yeni yasal önlemlere rağmen; salgının istatistiki gerçek verileri hiçbir zaman belirlenmeyecek. Belirlenmesi mümkün. Ancak buna yatırım yapılmayacak.

Bugüne dek, karantinada kalan aileler açısından dahi; bir hanede tek bir hasta varsa, diğer aile üyelerine Sağlık Bakanlığı tarafından test hizmeti dahi sunulmadı. Bu sebeple bile, belli bölgelerde hastalananların sayısı önü alınamaz bir şekilde çoğaldı.

Test hizmetine sunulacak masraf yerine, insanların hastalanmaları tercih edildi.

Aşıların patentleri tartışılmaya devam ediyor-edecek. Tercih edilen patentler her an değişebilirlik gösterecek. Ta ki; bu alanda net bir pazar sistemi oluşturulana dek!

***

Bütün bunlara rağmen; “Bu konudaki iyimserliğimiz devam ediyor. Temmuz ayında tatil yolculuklarına başlanabileceğini umud ediyoruz” yönlü açıklamalar yapılıyor.

İyimserlik ve umut kavramlarının sokulduğu çöplüklere bakın!!!

Bu kadar da değil; “İyimserliğimiz ve umudumuzu kaybetmiyoruz. 2023 açısından da, pandemi koşullarına uygun bir seçim uygulamasını oluşturmak için bugünden hazırlıklara başladık” diyor koca koca bakanlar.

Sokaklardaki insanlar; her hafta, her ay değişen açıklamaların peşi sıra ilerlemekte.

“Göz göre göre bu kadar insan canından oluyor” diyen küçük bir azınlık var.

***

Üretim içerisinde olan kesim, yani işçi sınıfı; etrafındakilerin değiştirilip değiştirilip çalıştırıldığı bir atmosferde. Sağlam kalan, işe devam! Fire veren, karantinaya! Ölen! E zaten Covid-19 öldürücü dendi ya!

Her gün çığlık çığlığa bağıran, basın açıklamaları yapan ilerici-devrimci doktorların sesine kulak veren çok az insan var. Ya da algı bozukluğunun, psikolojik dalgalanmaların seviyesi o kadar yükseldi ki; bu sesleri takibedenler dahi, diğer manipülasyonları duymayı yeğlemekte.

İnsan bu! Savunma mekanizmasını iyi yönde işletmeli! Kendini daha iyi hissedebileceği şeylere kulak vermeli.

Yani aslında bugün öğütlenen, herkesin kendi kendisini kandırmasının gerekliliği!

Bütün devletler, bu salgını en az hasarla atlatma yönlü bir ekonomik yatırım yöneliminden çok uzak. Dünya-insanlık hâlâ; savaşların, topların-tüfeklerin, panzerlerin ve en modern silahların gölgesinde!

Nihayetinde bu salgın; üretenlerin-yaratanların “yeteeeeeer” demediği bir yolda durdurulabilecek gibi görünmüyor.